Tımarhanede bugün tören var. Bayrak yine ütülü, akıl yine buruşuk.Ekranda Ersin konuşuyor. Cümleler yarım kalıyor, kelimeler yutuluyor, anlam kayboluyor ama ses tonu kendinden çok emin. Kelimeler değil, özgüven konuşuyor burada. Biz anlamaya çalışıyoruz; dil bilgisi, bağlaç, özne-yüklem ilişkisi derken, zihnim jimnastik salonuna dönüyor. Bİz ekran başında kelimelerin otopsisini yapıyoruz…İbiş gibi bir adam ama nedense herkes ciddi ciddi not alıyor…
Başbakan sahneye çıkmış; “Ne mutlu Türküm diyene!” diye bağırıyor, sanki kimlik değil, kas zarı şişiriyor. Sesinden milliyet değil, ego yükseliyor. Cümle kurmak yerine, hamaset presine girmiş bir megafon gibi konuşuyor….
Biraz aşağı kaydırıyorum. Dullar Derneği Başkanı canlı yayında: alnında ideolojik ter. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!” diye höykürüyor. Her harfi testosteron, her nefesi patriarka kokuyor. Sanki ülkeyi değil, kendi libidosunu kurtarıyor. Mart gelmedi ama bahar sanrısı erken çökmüş belli ki.
Facebook yorumlarında herkes vecd hâlinde:
🇹🇷❤️🇹🇷
“Adam gibi adam!”
“Vatan sana emanet başkanım!”
Bir an kendimi dijital bir mehter takımının ortasında hissediyorum.. Ritim aynı, akıl hala askerde…
Bir sonraki paylaşımda Adıyamanlılar Günü var.Halayla ekonomi canlandırılıyor,davulla diplomasi kuruluyor, destan dediğin artık 1080p yayında.Ülke ahvali deliloy deliloy destane gerçekten…Kürt olarak kenardan izliyorum. Bazen dışarıda kalmak, deliliğe içeriden katılmaktan daha güvenli.
Tımarhanede bugün hava milli, zihinler nemli. Her cümle “biz” diye başlayıp, “siz” diye bitiyor. Kendini birliğe adayan kalabalık,
aslında toplu yalnızlığın en coşkulu halinde.
Ekranı kapatıyorum. Sessizlik bir süreliğine aklıma iyi geliyor. Ama sonra fark ediyorum,
Bu ülkede delilik artık bir ruh hali değil, devlet politikası….



