Fotoğrafların siyasi anlamı üzerine bolca tartıştığımız bir haftayı geride bıraktık. DEM’lilerin Erdoğan’a güldüğü fotoğraf, Trump’ın Erdoğan’ın sandalyesini tuttuğu fotoğrafla karşılaştırıldı. O fotoğraf Avrupa liderlerinin Trump’ın karşısında dizildiği fotoğrafla karşılaştırıldı.
Böylece, ‘anların siyaseti’ üzerine epeyce kafa yormuş olduk. Siyasette de tarihte de elbette kırılma anları var. Ama uzun süreçler, bu uzunluğun beslediği inanışlar, kimlikler de var.
Bu fotoğrafların hepsi böyle kırılma anlarını yakalamış değil, ama birden çok kuşağı etkilemiş inanışların sarsıldığı bir dönemden geçtiğimiz için kamuoyu her fotoğrafa dalgalı denizde bir çapa gibi sarılıyor.
Uzun süre tsunamiyi yaratanın Çin’in yükselişi olduğu düşünüldü. Oysa kayıkları deviren Trump oldu. Çin, yeniden iki kutuplu bir dünya yaratacak derken, Trump’ın geleneksel müttefiklerini can simitsiz denize atan tavrı, oluşmakta olan dünya düzeninin çok kutuplu hatta kutupsuz, anlık ittifaklardan oluşan kaygan bir zemin olacağını gösterdi.
Avrupa, kaydadeğer bir ordusu ve sanayisi olmadan uluslararası sistemde kural koyucu gücünü koruyabilme lüksünü ABD’yle ittifaka bağladığı için şu an panikte. Türkiye, uzun zamandır kimsenin en gözde müttefiki değil, ama artık o da kendi bölgesinde nüfuzunu kaybetmeme telaşında.
Bu hafta perşembe ve cuma günleri Avrupa’nın Küresel Geçit Girişimi’nin yıllık forumu yapılacak. Forum programından AB’nin aciliyet ve önceliklerini görebiliyoruz.
Küresel Geçit’in yeni öncelikli projeleri üç ana grupta toplanabilir: 1) Ukrayna ve Gazze’nin gölgesinde tedarik zincirlerinin güvenliği için yeni ulaşım rotalarının geliştirilmesi, 2) Dijital sektörde siber güvenlik ve yeni teknoloji piyasalarını Çin’e kaptırmama telaşı, ve ucundan kıyısından da olsa, 3) Yeşil enerji dönüşümü ve sürdürülebilirlik. Bölgesel öncelikler olarak da Akdeniz ve Karadeniz belirlenmiş ve bu, bölgesel planların bir kez daha Türkiye etrafında (Ama muhtemelen Türkiye’yi dahil etmeden) şekillenmekte olduğunu gösteriyor.
Küresel Geçit Forumunun tartışacağı ulaşım rotalarının ikisi Türkiye’nin etrafından geçiyor: “Türkiye, Güney Kafkaslar, ve Orta Asya bağlantılılık girişimi” ve IMEC (Hindistan, Ortadoğu, Avrupa Koridoru).
İlk bağlantılılık rotasının aslında adı konulmamış bir Orta Koridor tartışması olduğunu fark etmişsinizdir. Her ne kadar Erdoğan, “Türkiye’siz Orta Koridor düşünülemez!” dese de Avrupa uzun zamandır kendi Orta Koridor’unu Türkiyesiz planlıyordu. Trump’ın Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışmayı körlemesine de olsa çözmesiyle Türkiye yeniden Orta Koridor’a dahil edilebilir hale geldi. Ancak, Trump bu hamleyi hayrına yapmamıştı elbette, barış anlaşması imzalandıktan sonra Ermenistan’a Trump yanlısı sermayenin akını başladı. Ermenistan’ın küçük Trumpistan olmaya başlaması AB’nin işine gelmedi çünkü Gürcistan’ı tekrar Rusya’ya kaybettikten sonra Güney Kafkaslardaki yeni AB kalesi olarak Ermenistan’ı hedefliyordu. Ermenistan hükümeti de Avrupa’ya karşı ‘boş değil’, anayasaya Avrupa değerlerine sadakati eklediler ve artık her ay Brüksel’i bir üst düzey bürokrat ya da siyasi lider ziyaret ediyor. Paşinyan da Küresel Geçit Forumuna katılacak. Yani, her ne kadar Türkiye’nin ismi Küresel Geçit projelerinde ilk defa bu kadar doğrudan geçse de, esas hedef Ermenistan ve Orta Asya gibi görünüyor çünkü Orta Asya’nın adı başka projelerde de geçiyor ve Türkiye’nin aksine, Forumda yüksek düzeyde temsil edilecekler.
Diğer bağlantılılık projesi IMEC, Google’ın finanse ettiği, Avrupa’yla Kuzey Afrika’yı birbirine bağlayacak olan Mavi-Raman dijital altyapı projesiyle listeye girmiş, ama daha önemlisi, Forumdan bir gün önce sadece IMEC’in tartışılacağı bir özel oturum düzenlenmiş. Bu oturumun temasının, İsrail’le iş birliği yapmak artık Avrupa için gittikçe imkansızlaştığından, bu projeyi devam ettirmenin alternatif yollarını aramak olduğunu düşünüyorum. İyi haber, Foruma İsrail muhalefetinden STK’ler de davetli.
Bağlantılılık sadece ulaşım demek değil, elbette. Küresel Geçit Forumunun birçok diğer projesi de Avrupa’nın Orta Asya, Akdeniz, Afrika ve Güneydoğu Asya gibi bölgelerin petrolden ziyade elektrik tüketmesini sağlayacak dijital altyapıyı Çin’e kaptırmama hedefine yönelik planlanmış. Yukarıda bahsettiğim Mavi-Raman dijital altyapı projesinin yanı sıra ASEAN elektrik şebekesi, Orta Asya hidrolik enerji, Medusa deniz altı kablo şebekesi, yeşil liman koridoru ve Afrika, Latin Amerika ve Karayipler elektrikifikasyon projeleri hep bu haritanın bir parçası.
Burada benim aklıma gelen soru, bu projelerin en azından bir kısmı Google gibi Amerikan şirketleri tarafından fonlandığı ve malzeme alımı yine Microsoft gibi Amerikan şirketlerinden yapıldığı için, Çin’e karşı ekonomik önlemler alayım derken, ABD’ye bağımlılığın artmasına karşı AB’nin alacağı tavır. Şu anda, Brüksel iki kampa bölünmüş durumda: Bir kısım karar alıcı ve paydaş hem Çin’den hem ABD’den bağımsızlaşmalı derken, diğerleri Trump’ın geçici olduğu ve ABD’den kopmamak gerektiğini savunuyor.
Türkiye’nin bu resme nasıl dahil olacağı konusunda da benzer bir ikilik söz konusu: Demokratikleşmenin ön koşul olması durumunda Türkiye, AB’nin bütün yeni projelerinin dışında ya da çeperinde kalırken, siyasi koşullar olmayan pragmatik bir iş birliğinin kısa vadede faydası olsa da uzun vadede otoriterleşmeyi körüklemesinin etkilerinden korkuluyor.
Siyasi prensiplere ya da ekonomik çıkarlara dayanan ittifaklar geçicileştikçe, bu sorulara olabildiğince hızlı yanıt vermek önem kazanıyor.



