Şu anki durum, Ada’nın geleceğinin, çökme düzeninden beslenen bir sınıfın ideallerine göre şekillendirilmesi ve yönetimin parlatılması sürecidir. Bu süreç Türkiye iktidar söylemlerine uyarlanmaya çalışan, kendini kaybetmiş bir UBP, DP, YDP hükümetinin kaosu olarak da resmedilebilir.
Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, iktidarda sersemlik yaratabilir. Çünkü iktidar birazcık kendini ‘İki devlet’ modeline angaje etmiş durumda. Federasyon, toplumda elle tutulur tek çıkış yolu olarak görülüyor. Bu böyleyken, uygulamada karşılığı olmayan ‘İki Devlet Modeli’ toplumun ufkunda boşluk yaratmaktır. Bu modelle, çözüm diye tabir edilen gelecek garantisi umudu oluşmamaktadır. Hele hele en büyük çıkmaz olan mülk sorununun çözümü Federasyon’dayken. Bu noktada toplumsal muhalefet, resmi siyasetin ilerisine taşınabilir.
İktidar plansızlıkla suçlanmamalı. Sorgulanacaksa kimin faydasına planlama yapıldığı sorgulanmalı. Planlı büyüme gerekir diye de bir laf var. Bu da yarım kalmış bir önermedir. Büyüme planları zaten yapılıyor. Siyasi olarak da yapılıyor.1983 yılında, KKTC planlanmadan mı kuruldu? Seksenli yıllarla başlayan ve dünyayı saran Neoliberal, yani her şeye çökme operasyonları planlanmadan mı yaşanıyor? Kıbrıs’ın yaşam ve üretim alanlarında çökülmedik bir şey kaldı mı? Ganimet diye herkesin mallarına bile çöküldü. Manzaranıza bile çöküldü. Balabayıs’ın seyirlik yerinden aşağıya doğru bir bakın. İnşaata dönüştürüldü. İmha edildi. Hangi güç size bu yaşam alanınızı geri verebilir?
Her yıl Türkiye İktidarı ile ‘İktisadi İşbirliği’ adı ile kalkınma, büyüme planları yürürlüğe konuluyor. Bunlar, planlama ve hesap kitap işidir. Planlamadır.
***
Ormanların yok olmasına neden olacak işler de planlı işlerdir. İşin gereğiyse, günü gelince ormanlar yok edilecektir. İşin normali budur. Beşparmak Dağları, boylu boyunca taş ocakları ile doldurulur, inşaatlar serpiştirilir, bunlar için yeni nüfuslar yaratılır. İnsan yaşamları ekonomiye göre düzenlenir. İşte insan yaşamının işgali ve sömürüsü bu şekilde sürer. Doğanın karakteri imha edilir. Yani bunlar oluyor. Plan işliyor…
‘Yangınlar neden çoğalıyor?’ derken, moda deyimle küresel ısınma, doğa dengesizliğinden söz edilir. Fakat işin esasına, sebeplere inilmez. Yangınların yüzde kaçı cam kırıklarından, yüksek gerilim hatlarından, gezi turlarından, savaşlardan, tüketim çılgınlığından, sanayi atıklarından, yani ekonomik yayılma, işgal ve planlamalardan kaynaklı?
Normalde doğal yangınlar çıkar, doğa tahrip olur ve kendini yeniler. Bu hep böyle olagelmiştir. Fakat yukarıda bahsettiğim sermaye yayılma eğilimleri ile ilişkili tahribat, doğanın yenilenebilme hızının iki katına çıkmıştır. Bugün doğadan altı ayda harcanan, on iki ayda yenilenebiliyor. Planlamadan söz ederken neyin gözetildiği önemlidir. Üretimi kutsarken de öyle. Ne amaçla üretim planladığınız önemlidir. Üretimin tahribat anlamına da geldiğini bilmeliyiz. Çıplak üretim kutsaması veya ekonomi güzellemesi hiç de hoş bir davranış değildir. İktidarın Kıbrıs’ı şantiye alanına çevirmesi övünülecek bir şey değildir…
Taş ocaklarına, kumarhanelere, çeteleşmelere, sahte okullaşmaya, turizm diyerek yaşam alanlarına el konulmasına ne zaman karşı duracağınızı tarihlemenizin bir anlamı yoktur. Bunları yapanlar tarihlendirme yapmıyorlar. Soygun düzeninin gerektirdiği gibi yaşıyorlar. O kadar. Gerisi kendiliğinden oluyor. Bunlara karşı durmanın da tarihlendirilmesi olmamalı. Olası bir seçim ile yönetimi ele alarak her şey düzeltilemez. Toplumsal muhalefet oluşumunun demokrasi talebi ve iktidar talebi ile sokakta olması gerekir. Bu olmazsa seçim takvimi çerçevesinde, kağıt üzerindeki kazanım pratikte bir değişime öncülük edemeyecektir.
***
Toplumun çıkarını gözeten, ülkenin varlıklarına el konulmasına imkan vermeyecek bir düzeni önerecek ve bunun için toplumu seferber edecek bir karşı duruş yaratılmalı.
İktidar, kendi bildiğini yapıyor. Milliyetçilik hamasetini kılıf yapıyor. Türkiye iktidarı ile yakınlık başlığı altında, Türkiye’de bile sorunlu bir süreçle yürüyen iktidarın söylemlerine eklemlenmeye çalışıyor.
CTP büyük ihtimalle kazanılacak gibi görünen Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini rölantiye alıyor. Kimsenin tavuğuna kış demeden sulh içinde bunu atlatmayı öngörüyor. Rotayı ise seçim sonrasına bırakmış görüntüsü veriyor. Fakat toplumsal talep ve özlemler çerçevesinde bir sokak zemini üzerinde yürümemiş olmak, CTP için seçim sonrası zaaflarını ortaya çıkarabilir. Seçim kazanılsa da kazanılmasa da çıkarabilir. Kaldı ki erken seçimin gündeme gelme durumunda iktidarın şimdiden vaziyet aldığı saldırılarla başa çıkabilmek çok da kolay olmayacaktır.
Apar topar seçimden beş gün önce meclisi toplayıp Federasyon Tezini rafa kaldırıp İki Devletliliği, paradigma değişikliği hazırlığı olarak dayatmak yeni dönemin ‘hukuk’ oyunları konusunda da ip ucu vermektedir. Yani oyun sertleşebilir. Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, iktidarda sersemlik yaratabilir. Çünkü iktidar birazcık kendini ‘İki devlet’ modeline angaje etmiş durumda. Federasyon toplumda elle tutulur tek çıkış yolu görülüyor. Bu böyleyken, uygulamada karşılığı olmayan ‘İki Devlet Model’ toplumun ufkunda boşluk yaratmaktır. Bu modelle, çözüm diye tabir edilen gelecek garantisi umudu oluşmamaktadır. Hele hele en büyük çıkmaz olan mülk sorununun çözümü Federasyon’dayken. Bu noktada toplumsal muhalefet, resmi siyasetin ilerisine taşınabilir.
Muhalefet başka bir yaşamı önermeli. Doğadan, insandan ve demokrasiden yana olan planlamayı önermeli. Bu konuda iktidarla ayni söylemi kullanmak anlamsızdır. Toplumsal muhalefet, ekonomi büyütme planlamaları ile yaşam ve üretim alanlarının imha edilmesine karşı canlandırılmalıdır…
Kara para ekonomisine, kumarhanelere, çeteleşmelere, sahte okullaşmaya, turizm diye yaşam alanlarına el konulmasına ne zaman karşı duracağınızı tarihlemenizin bir anlamı yok. Bunları yapanlar tarihlendirme yapmıyorlar. Her an oluyor. Soygun düzeninin gerektirdiği gibi yaşıyorlar. O kadar. Gerisi kendiliğinden oluyor.
Böyle bir dinamik karşısında, toplumun çıkarını gözeten, ülkenin varlıklarına el konulmasına imkan vermeyecek bir düzeni önerecek ve bunun için toplumu seferber edecek karşı duruş örgütlenmelidir.
Şu anki durum, Ada’nın geleceğinin, çökme düzeninden beslenen bir sınıfın ideallerine göre şekillendirilmesi ve yönetimin parlatılması sürecidir. Bu süreç Türkiye iktidar söylemlerine uyarlanmaya çalışan, kendini kaybetmiş bir UBP, DP, YDP hükümetinin kaosu olarak da resmedilebilir.



