Hep hareket halinde ama hep ayni yönde hareket eden tramvay şöförleri gibiyiz.
Gong çaldı ve kuzeyde bir seçim daha yapılıyor. Gongun çalması ile birlikte yaşanan ekonomik sıkıntılar da bir anda unutuldu ve her zaman olduğu gibi seçimlere bir loto bir toto gibi bakan insanımız.
“O kazanacak, bu kazanacak, kim kazanacak” bakış açısıyla her şeyi özellikle de ÇATI ve ZEMİN çökmesiyle yaşanan sıkıntı ve mağduriyetleri bir anda unutuverdi!
O kadar ki sokaklar aç insanlarla dolu. Dahası okullarda açlıktan bayılan çocuklar var.
Bunu ben değil öğretmen sendikaları söylüyor.
Fakirleştirme politikaları devrede olduğu için tavan yapan açlık ve sefalet unutuldu ve herkes bu küflü sahne de bir kez daha yerini aldı.
Gong çaldı figüranlar harekete geçti
Çünkü seçim gongu çaldı. Egemenler insanımızı çözmüş görünüyor seçim gongu çalınca her şeyi unutuveriyoruz. Çatı çöktü, ekonomik ve siyasi çatının çökmesiyle birlikte anketler sandığın ciddi oranda BOYKOT edileceğini gösterirken bu tehlikeyi gören Ankara yarattığı polemiklerle insanları bir kez daha küllüme sandığa yöneltti. İsterseniz öncesinde söylenenlere bakalım.
“Bir daha sandığa gitmem, bu ülkede seçim yok, Ellerim kırılaydı da oy vermeyeydim, Hepsini gördük, Kimseye verecek oyumuz yok”
Liste uzar gider. Dahası birçok insan özellikle de ana muhalefet partisinden düne kadar sandığa gitmeyeceğini söyleyen arka arkaya paylaşım yapan birçok insan nedense son 48 saate girildiğinde yine ayni numaraya başvurdular.
“Düşündüm de ahlak değerlerimi sorguladığımda doğrusu Tufan”
Gerçek ise ne siyasi ahlak kaldı ne de tutarlılık.
Yaşananlardan ders almayınca toplumsal çöküntüde kaçınılmaz oluyor maalesef.
Seçimin koşulları yok
Bir defa bu ülkede demokratik seçimin koşulları yoktur.
Olmadığı da ayan beyan ortadadır.
Nüfusunuzdan kat ve kat taşıma bir nüfus ve kendi seçmeninizden 3 katı fazladan yabancı seçmen olduğu gibi tüm köşe başları da tutulmuştur.
İşte Yeni Kıbrıs Partisi bu yüzden geçmişte seçimleri boykot etmiş bu ülkede seçimin koşullarının olmadığını ısrarla söylemiştir yoksa YKP seçimlere karşı değildir sadece bu koşullarda demokratik bir seçim yapmanın olanağı olmadığını söylemekte yaşananlarda bunu doğrulamaktadır.
Nitekim Adayların kendileri bile seçimlere müdahaleden yakınmakta olup ağlaşmaktadırlar. Yani sağın bile müdahalelerden yakındığı bir süreç yaşanıyor.
Hem ağlarım hem giderim politikası devrede
Serdar Denktaş defaatle açık müdahaleler yapıldığını seçimlerde oy satın alındığını Mecliste olduğu dönemlerde sık sık dile getirmesine rağmen hem ağlarım hem giderim modunda ana muhalefet partisine açık destek verenlerden.
Bu arada federal çözüme açıkça karşı olduğunu net bir dille ifade edenlerden.
Müdahaleler olduğunu söylemesine rağmen Ankara’ya göz kırpanlardan önceki seçimlerde kendi adaylığın da “Kazanırsam ilk ziyaretimi Ankara ve Bakü’ye yapacağım” demişti.
Bir önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı seçimlere direk müdahaleler yapıldığını, Elçiliğin tamamen bir seçim karargahına alenen dönüştürüldüğünü, 4 bin oyla kaybettiği seçim sonrası 16 bin yeni vatandaş yapıldı bu farkın kapanmasının mümkün olmadığını bu yüzden tekrardan aday olmayacağını söyleyenlerden.
Ama yine de çözümü sandıkta arayanlardan.
Bir akıl tutulması diyeceğim de, işin aslı aslında rejime karşı değil tercih edilmediği için sadece küskün.
Müdahaleler 74 yılından beri yapılmakta
Cumhurbaşkanı Tatar’a gelirsek, geçen seçimde aniden Ankara’ya çağrılıp eline tutuşturulan kağıtla Maraş’ın bir bölümünün açılacağını müjdelerken. Bu sefer Maraş üzerinden
“Atak diplomasi, İki eşit egemen devlet, Rum mallarını Türkleştireceğiz” demesi TC’nin güdümlü bir müdahalesi değil midir?
Müdahaleler 1974 yılından beri yapılmaktadır hem de en bariz şekilde hatta fotoğrafa bile ihtiyaç duyulmayacak şekilde.
Örneğin bu ülkeye Cenevre konvansiyonuna rağmen yüz binlerce TC’li nüfusu taşıyıp vatandaş yapmak müdahalenin Allahı, anası, tanası değil midir?
Fakat nedense kimse bunu dillendirmek istemiyor yapılan şikayetlerde utangaç bir şekilde yapılıyor.
Örneğin adaylar “Müdahale var” diyorlar ama yetkili makamlarda olmalarına rağmen Elçiye bir şey söyleyemiyor ülkeyi terk etmesini dillendiremiyor.
Halbuki söz konusu elçi bunu bir başka ülkede yapmaya kalksa istenmeyen kişi ilan edilip ülkeyi terk etmesi istenecek.
Elçi ise ise basını mahkemeye vermekle tehdit ediyor.
Anlayın ne kadar absürd bir durum!
Alfons Cuco taşıma nüfusu belgeledi
Hatırlanacağı üzere İspanyol diplomat Alfans Cuco Kıbrıs’ın kuzeyine gayrı yasal bir şekilde nüfus taşındığını belgelemiş ve İspanya da bir konferans da Avrupalıların gündemine getirmişti o toplantıda kuzey Kıbrıs’ı temsilen Sn Akıncı da vardı.
Karşısında ise o günkü Türkiye’yi temsilen Başbakan Erdoğan vardı ve orada kapışmışlardı.
Daha sonra ise Mustafa Akıncı Cumhurbaşkanı olunca taşıma nüfusun varlığını her nedense unutmuştu!
Sular durulmuş Cumhurbaşkanlığı makamına oturması işleri tatlıya bağlamış kavga da rafa kaldırılmıştı.
Hatta seçildikten sonra Sn Akıncı ilk röportajını Sarayda Çardağın altında onca Atatürkçü gazeteci varken Şafak gazetesinden Türbanlı bir hanımefendiyle yapması gözlerden kaçmamıştı.
Sonrasında tekrar adaylığı söz konusu olunca Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bir televizyon kanalına o dönem adaylıktan çekilmesi için
“Tehdit ediliyorum”
açıklamasını nereye koyacağız.
Bunun da daha önce yaşananlardan pek bir farkı yoktu.
Ne kadar çabuk unutuyoruz Dr Derviş Eroğlu da baba Denktaş karşısında adaylıktan geri çekilirken “Peşimde 42 Mit ajanı dolaşıyor” dememiş miydi?
Hükümetleri onlar kuruyor onlar bozuyor
Bu ülkedeki hükümetlerin tümünü de onlar kurup onlar bozmuyor mu?
O kadar müdahiller ki onlar istemedikçe koalisyonu bile bozamıyor yüzük atamıyorsunuz.
Durum o kadar acıklı yani!
Yani doğru tavır ağlaşıp, şikayet etmek yerine, sokağa inmek, BM’ye Avrupalılar Birliğine çağrı yapmak ve garantörlerimize sorumluluklarını hatırlatmak olmalıydı.
Ama ne yapıyoruz hem ağlıyoruz hem gidiyoruz.
Pekala yarın sandıktan çıkamazsan ne yapacaksın kime ne şikayet edeceksin ağlaşmanın dışında.
Keza sandıktan çıktın diyelim istediklerini yine yapamayacaksın çünkü oyunu onların koyduğu kurallar çerçevesinde oynamayı kabul ettin bir şekilde istediklerini sana yine kabul ettirecekler ve sonrasında yapacağın şikayetlerini de kimse dikkate almayacak.
“Ayni şeyleri yapıp farklı sonuç alamazsınız”
Kıbrıs sorunu dedikleri şeyin çözülememesi budur işte tutarsızlık ve toplum olarak samimi olmayışımız hatta samimiyetsizlik paçalarımızdan akıyor desem yeridir hatta az bile.
51 yıldır ayni şeyleri yapıp sonuç almak istiyor garibim.
Ünlü fizikçi Albert Einstein
“Ayni şeyleri yapıp farklı sonuç alamazsınız” diyeli neredeyse 100 yıl oldu ama biz onu çürütme edasıyla ayni eksende dönüyoruz.
Her seçim ayni terane
Bir de Boykotçulara yapılan sataşmalar var ki inanın buraya yazmaya elim varmıyor ama siz biliyorsunuz zaten.
Her seçim ayni teraneyi okumaktan da geri kalmıyorlar
“Bu sefer kritik, Çok önemli bir süreçten geçiyoruz, Çok kritik, Kritik eşikten geçiyoruz ölüm kalım meselesi, onlar da boykotu bu sefer bıraksınlar”
Ya öyle mi?
Hiçbir seçimden ders almayacaksın ve başkasının da ayni suçu işlemesini isteyeceksin yani aslında doğrunun peşinde değilsin sadece kendine suç ortağı arıyorsun…
Yok almayalım kalsın.
Favoriler geçici 10’uncu maddeyi ağzına bile almıyor
Bir şey daha var iki favori adaydan hiçbirisi anayasanın geçici 10’ncu maddesini ağzına almadı hatırlamak bile istemedi.
Güneyi silahlanmakla suçladılar ama Geçitkale havaalanının bir gece de askeri bir drone üssüne dönüştürülmesini konuşmadılar.
Türbandan, Tarikatlardan, asimilasyondan ve taşınan nüfustan hiç bahsetmediler böyle bir sorun yokmuş gibi davranmayı tercih ettiler.
Gerçekleri konuşmak yerine her iki aday da hayal satmayı tercih edip TC kökenlilere yönelik politikaları gündeme taşıdı.
“Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği, AB vatandaşlığı ve Eşit egemen devlet” söylemi meydanlarda yankılandı.
Hukukçu ama insan hakları ihlallerine ses vermiyor
Biraz da isterseniz rejimin yetki ekseninde topaç gibi dönen adayları tanıyalım. Tufan hoca genelde hukukçu kişiliği ön plana çıkarılıyor ama hukuğu takip ettiği pek söylenemez.
Örneğin Türkiye’deki insan hakları ihlallerine tek bir söz söylediği görülmemiş duyulmamıştır.
Keza bura da yapılan müdahalelere de bir şey söylediği yok sessiz kalıp sunulan koltuğa oturmak için sırasını bekleyenlerden.
Hatta siz ona rejimin sadık aktörlerinden biri de diyebilirsiniz.
Şöyle ki ara bölgede geçmiş yıllarda KTOEÖS başkanı Selma Eylem’in yaptığı konuşmayı rejime yaranmak uğruna söz alıp toptan reddedebilen bir şahsiyet ama güya hukukçu.
Güneye uzunca bir zamandır geçmediğini övünerek söyleyen bir şahsiyet işte Federal çözüm dedikleri şey bu şahsiyetlere kalmış.
Erdoğan’ın emir subaylarından olup BİLİŞİM yasasını hükümet adına ana muhalefet olarak şürekasıyla kanal kanal gezip savunup anlatanlardan çünkü ana muhalefetin savunduğu bir şeyde toplumsal muhalefeti kırmak daha kolaydır.
Rakibine “Süs bitkisi” dedi
Milli konularda Meclisteki partilerle hep kol kola. İsviçre de görüşmeler sürerken hem de en önemli bir konuda ilk kez Türkiye’nin garantörlüğü tartışılırken Meclisteki siyasi partilerle garantörlükten vazgeçemeyeceklerine dair deklarasyona gözü kapalı imza atanlardan rejimin en güvenilir güvenlik halkası olup saraya çıkmak için her yolu mübah bulanlardan. O kadar düştü ki TC medyasına o dönem rakibi için
“Süs bitkisi” yakıştırması bile yaptı. Daha çok şey yazabilirim ama inanın internetin sayfaları yetmez.
“Federal çözüme karşıyım”
Kendisine destek veren bir başka siyasi figür Serdar Denktaş rahmetli babasının izinde. Siyaseti bıraktğını açıklamıştı ama sonrasında bir işaret almış olacak ki yeni bir parti kurup siyaset sahnesinde yer almak istiyor. Federal çözüme açıkça karşı olduğunu net bir şekilde söylüyor.
Kıbrıslıları sevmiyor
Cumhurbaşkanı Tatara destek veren Erhan Arıklı ise rejimin Kıbrıs’a ithal ettiği kişilerden olup Kıbrıslılara her fırsatta hakaret edip aşağılayanlardan.
Kamuoyunda ırkçı söylemleri ile ön plana çıkıyor.
Uçak gönderildi mi atlayıp gidiyor
Atanmış Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ise kendini saklamıyor partisi 51 yıldır Türkiye’nin emrinde uçak gönderildi mi atlayıp gidiyor garibim.
İşte sizin oy vermek için yanıp tutuştuğunuz adaylar!
Hangisi kazansa fark etmiyor
Ankara’ya dönersek Başkomutan Başkan Erdoğan için aslında kimin kazanacağı göründüğü kadar pek o kadar önemli değil. Zaten açıkça “Hangisi kazansa fark etmiyor” açıklaması her iki adayında emrinde olduğunu açıkça hissettiriyor.
Ara sıra biraz da herkesi hareketlendirip, kızıştırıp sandığa götürmeyi amaçlayan açıklamalar yapıyor.
Çünkü sandığa gitmekle kim kazanırsa kazansın rejimim 51 yıldır burada yaptıklarını onaylamış oluyorsunuz.
Sonuçta uçağı gönderdikleri zaman kimse gitmemezlik etmiyor.
Bunu ben değil arşivler söylüyor.
Bu topraklarda seçim olmaz sadece atama yapılır
Baba Denktaş
“Bu topraklarda Türkiye’nin istemediği hiçbir aday seçim kazanamaz” dememiş miydi? Kendisinin üzerine çarpı konulduğunu gördüğünde o “Çok kritik” anlarda aday olmayıp siyaseti bırakmamış mıydı?
Üstelik o dönemlerde nüfus yapısı daha pek bozulmamıştı.
Sonrasında ise CTP’nin muhaceret yasalarında yaptığı değişikliklerle yüz binlercesi adaya akın etti.
Şu an da seçmenin yarıdan fazlasını onlar oluşturuyor desek abartı olmaz.
Bu kadar şeyden sonra hala kazanma iddiasında mısınız?
Sesinizi duyar gibiyim,
“Evet bu sefer olacak”
Ha demek ki hep bir şeyler eksik ve yanlıştı ki her seferinde olmuyor!
Toplum teslim alınmıştır
Sevgili okurlar burada görmemiz gereken şey rejimin her şeyi ama her şeyi nüfusu ile birlikte teslim aldığıdır.
Onları ayni şeyleri yaparak yenemezsiniz.
Keza kazansanız da onların çizdiği çerçevenin dışına pek çıkamazsınız.
Biliyorum ünlü fizikçi Albert Einstein’nin teorisini çürütmeye çalışıyorsunuz ama olmuyor işte.
Öncelikle gerçekle yüzleşmek zorundasınız.
İllaki rejimi alt etmek istiyorsanız gücü güçle dengelemenin politikalarını hayata geçirmek onun yollarını bulmak dünyadaki güç merkezlerini harekete geçirmek zorundasınız bunu yapamadığımız sürece inanın onları yerinden milim oynatamaz sadece verilen talimatları uygulamak zorunda kalıp günün sonunda karşı tarafı ve dünyayı 51 yılda olduğu gibi suçlamaya devam edersiniz.
Gücü güçle dengeleme politikalarını YKP dışında pek hayata geçiren olmamıştır.
Boykotla rejime alet olmazsınız
Çatı da Zemin de çökmüştür. Koloni politikalarıyla bir yerlere varmak mümkün değildir.
Yapılan da bir seçim değil bir atama ritüelidir.
Federal çözüme ulaşmak Avrupalılar Birliği ailesine katılmak zorundayız yoktur bunun başka bir çaresi…
Bize gelince tabi ki BOYKOT…
Boykot güzeldir en azından vicdanınızın sesidir ve rejime alet olmazsınız…


