6 Şubat 2008
Kıbrıs’ta Osmanlı Sömürge idaresi zamanında Türkçe konuşan ve/veya Müslüman Kıbrıslıların kendilerine lider seçme hakları olup olmadığını bilmem. Duymadım, bir yerde de okumadım.
Ama Osmanlı Sömürge idaresi de herhalde, Kıbrıs’ı idare edecek olan kişiyi, İngiliz Sömürge idaresi nasıl ki kendi valisini kendi tayin edersaydı, o da tayin ederdi.
Yani ve bir başka deyişle İngiliz Sömürge idaresinde Kıbrıs’ı idare edecek olan kişiyi nasıl ki Londra tayin ediyor idiyse, Osmanlı Sömürge idaresinde de Kıbrıs’ı idare edecek olan kişiyi İstanbul tayin ederdi.
Konumuz bu değil ama, madem söz döndü dolaştı ve bu noktaya geldi, bilmeyenler için söyleyelim. Bilenler de hatırlamış olur.
Hal böyle olunca, yani Kıbrıs’ı Osmanlı Sömürge idaresinde İstanbul Sarayı’nın atadığı kimseler yönetirdi madem, demektir ki Osmanlı Sömürge idaresinde Kıbrıs’ı, Osmanlı İmparatorluğunu olduğu gibi Türkler değil, Müslümanlaşmış olan Hristiyanlar idare etti. Devşirilen Hristiyan çocukları yani. Osmanlı İmparatorluğu’nda okuma, ve Devleti yönetme hakkına, daha önce de öyle idi ama, bilhassa Fatih Sultan Mehmet’ten sonra Türklerin sahip olmadıklarını bilirsiniz. Osmanlının en parlak döneminde Türklerin okuma haklarının olmadığını da bilirsiniz. “Enderun” denen okulun kapısının önünden bile geçemezdi Türkler Osmanlının en parlak döneminde. Ayrıca tek bir Osmanlı Padişahı’nın bile annesi Türk değildir.
Kıbrıs’ın işgal edildiği 1570-1571’de İstanbul’da padişah olan Sultan Selim (Sarı Selim)’in annesinin asıl adı Rokselona’dır ve bir Ortodoks Rus papazın kızıdır. Aynı devrin Sadrazamı (Başbakanı) Sokollu Mehmet Paşa aslen Hırvat’tı. Ve 20 yaşına kadar Ortodoks bir kilisenin korosundaydı.
Kıbrıs’ı işgal eden Osmanlı ordusunun kumandanı Lala Mustafa Paşa ile Deniz Kuvvetlerinin kumandanı Piyale Paşa da Sokollu Mehmet Paşa’nın akrabalarındırlar.
***
Her neyse…
Neye niyet, neye kısmet…
Diyeceğim oydu ki Kıbrıs’ın Türkçe konuşan ve/veya Müslüman olan ahalisi, tarihinin hiçbir döneminde kendini yönetecek ekibi, ya da “lideri” diyelim, kendi seçmedi.
Peki kim seçti?
Osmanlı Sömürge idaresinde İstanbul, 1923’ten sonra da Ankara…
Bunlara “lider” demek ne kadar doğrudur siz karar verin.
Türkiye Cumhuriyeti’nden sonrakileri sıralayalım.
- Necati Özkan: T.C. Birinci Konsolosu Asaf tarafından atandı. 1930 seçimini Türkiye’nin desteğinde kazandı. Seçimde desteğini aldığı Söz gazetesi, Türkiye’den parasal destek alıyordu.
- Dr. Küçük: T.C. Konsolosu Burhan Işın tarafından atandı. Türkiye Halkın Sesi gazetesine parasal destekte bulunmakta idi.
- R.R.Denktaş: T.C. Bakanı Etem Menderes tarafından atandı (1957). Dr. Küçük’ün yerine T.C. Özel Harp Dairesi tarafından atandı.
- Mehmet Ali Talat: Türkiye’nin AKP Hükümeti tarafından atandı.
Neden söyledik bunları?
Toplumun, Denktaş’ın içine soktuğu mandrada kara sülükler gibi insafsızca kanını emercesine yıllar yılı insafsızca sömürenlerin, Türkiye’nin yeni adayının Mehmet Ali Talat olduğunu görür görmez Colony Hotel’de düzenledikleri rezilliği bunca zaman sonra savunmaya kalkışmış oldukları için…
Dediklerine bakın: “Kıbrıs sorununa çözüm bulmayı amaçlayan çağdaş bir liderin seçilmesine katkı yapmak için” dökmüşler Colony Hotel’de paraları Mehmet Ali’nin torbasına…
Öyle mi?
Peki yıllar yılı neden Denktaş’ın peşinden gittiniz çözümcü idiniz madem? Yoksa “çözümcü” Talat ilk kez mi aday oluyordu?
İşgal altındaki bir toprak parçası üzerinde oynanan bu rezil, bu çirkin, bu kepaze oyunda yasadan, haktan, hukuktan durup bahsetmek en azından ayıptır.
Bu türden rezillikler aslında normal sayılan ülkelerde bile, yağmacı, vurguncu, sermayenin değil sadece, üreten Büyük burjuvazinin bile şanındandır.
Rezaletin daniskası, önceki gün perdenin gerisinde Komünist, dün Sosyalist, bugün Sosyal Demokrat olduğunu söyleyen bir partiye Başkanlık yapan bir kimsenin, o görevine ek olarak Başbakan iken de böyle bir parayı almasıdır.
Bu oyunun kurucusu Ramiz Manyera’nın başkanlığındaki komite açıklamasında, “Mehmet Ali Talat bu parayı almakla sermayeye satılmadı” dedi.
Bunun adı nedir ben bilmem.
Bilen konuşsun!



