13 Kasım 2025, Perşembe
11.8 C
Lefkoşa
yazılariktibas‘Kendi topraklarında’ göçmen olanlar - Aslı Deniz Çelebi

‘Kendi topraklarında’ göçmen olanlar – Aslı Deniz Çelebi

Orjinal yazının kaynağıbianet.org
6-7 Eylül Pogromu sonrasından bir kare

Bugün, en az 15 gayrimüslimin hayatını kaybettiği, 4 bin ila 5 bin arasında dükkân ve evin yağmalandığı; onlarca Rum, Ermeni ve Yahudi’nin yaralandığı, birçok kadının cinsel saldırıya uğradığı 6-7 Eylül Pogromu’nun yıldönümü.

Saldırıların ardından birçok Rum, Türkiye’den göç etmek zorunda kaldı.

6-7 Eylül Pogromu, 2 Temmuz Madımak Katliamı, 6 Mayıs Denizlerin idamı ve daha nicesi…

Çoğumuz bu tarihleri sadece o gün özelinde yapılan paylaşımlar sayesinde biliyor. Ne yazık ki bu tarihleri hatırlamak, günübirlik paylaşımların ötesine geçemiyor. Bu noktada, hafızamızda yer etmesi gereken olayları yalın ve tarafsız şekilde ele alan yapımların toplum üzerindeki rolünün sanıldığından daha etkili olduğunu düşünüyorum.

Özellikle, benim de içinde bulunduğum yeni neslin, hafızalardan silinmemesi gereken bu günleri sadece birer tarih olarak bilmemesinin; olayların çıkış nedenini sorgulayıp iyi analiz edebilmesinin değerli olduğunu düşünüyorum. Kendi deneyimlerimden de yola çıkarak bu yapımların insanların üzerinde olumlu bir etki bıraktığını ve özellikle gençleri olayları araştırmaya sevk ettiğini söyleyebilirim.

Değişen hayatlar

6-7 Eylül Pogromu’nun yıldönümünde, hem olayların arka planını hem de sonrasında toplumun nasıl değiştiğini gösteren “Kulüp” dizisini bu bağlamda ele almanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Dizi sayesinde 1950’li yılların İstanbulu’nda azınlıkların yaşamına şahitlik ediyor, neredeyse unutulmaya yüz tutmuş Ladino dilini duyuyoruz. Siyasi yapının değişimiyle birlikte değişen demografik yapıyı ve bunun, azınlıkların hayatını ne denli zorlaştırdığını dizide yer alan farklı karakterler aracılığıyla görebiliyoruz.

Dizi Sefarad Yahudisi Matilda ve yetiştirme yurduna bırakmak zorunda kaldığı kızının hikâyesinin yanı sıra, zamanın İstanbul eğlence hayatını da ele alıyor. Anne ve kızın hayatının “Kulüp”le kesişmesi, Matilda’nın eski platonik aşığı Çelebi sayesinde oluyor. Kulüp, izleyiciye tüm bu kişisel hikâyelerin yanı sıra İstanbul’daki azınlıkların nasıl ve hangi şartlarda yaşadıklarını/çalıştıklarını görme fırsatı da sunuyor.

İlk sezonun final bölümündeki her sahne 6-7 Eylül’le ilgili başka bir ayrıntı aslında. 5 Eylül gecesinde İstanbul’a kamyonlarla getirilen insanlar ve her birinin eline verilen sopalar, yıllarca yan yana dükkânlarda çalışmalarına rağmen bir gazete haberiyle komşusunu düşman belleyen esnaf, çocuğu henüz karnında olan Raşel’in bir anda gözlerinden nefret akan kalabalığın ortasında yalnız kalması, kalabalığın şiddetinin ve yıkımının her saniye artması…

Raşel’in gözünden izlediğim bu sahnelerde, ben de onunla birlikte bu vahşetten kaçmak için İstiklâl’deki her sokağa girdim ve her sokakta aynı korkunç manzarayla karşılaştım. Yıkılan, yağmalanan dükkânlar, eşyalarla dolu sokaklar ve öldürülen onca insan neredeyse benim de gözümde belirdi.

Kabul görmek için benliğinden vazgeçmek

Dizinin ikinci sezonunda ise 6-7 Eylül sonrasında yıkıp yakılan dükkânlardaki eşyaları yağmalayarak zengin olanlar var. Bu sayede dizi izleyiciye hem 6-7 Eylül’e nasıl gelindiğini hem de olay sonrasında toplumsal dinamiklerin nasıl değiştiğini gösteriyor.

Kulüp’ün sahibi Orhan karakteri, Rumca ismini değiştirip Yahudi kimliğini herkesten gizliyor. Böyle “gizli” bir hayatı yaşayan/yaşamak zorunda olan Orhan’ın önce annesini öldürmesi sonra da intihar etmesi, yaşanan vahşetin başka bir boyutunu daha ortaya koyuyor. Yahudi Raşel ise kabul görmek için onca yıl taşıdığı adından vazgeçip “Aysel” olmaya çalışıyor. Kabul görmek için benliğinden vazgeçmenin, sana dayatılan hayatı yaşamak zorunda kalmanın ne demek olduğunu, ikili hayatlar arasına sıkışmanın ağırlığıyla mücadele eden karakterleri izledikçe anladım. Hayatta henüz 23 senelik tecrübem olmasına rağmen, bu hikâyede kendimden pek çok parça buldum.

Çanta hazır beklemek

Sadece öfkeden oluşan kalabalığın gözlerindeki kin ve nefreti en yalın haliyle izleyiciye gösteren yapımı orijinal kılan unsurlardan biri de sinematografisi. Sinematografisi sayesinde dönemin siyasi atmosferinin sokağa tezahürünü gösteren yapım, topluma 69 yıl öncesini hatırlatıyor ve zihinlere bu topraklarda zulme uğrayan insanların hikâyelerini kazımaya devam ediyor.

Şimdi 2024 Türkiyesi’nde yaşayan genç bir kadın olarak 69 yıl sonra aynı tarihte İstiklal’de aynı sokaklardan yürüyorum. Aynı sokaklara, kalbimde tamamlanamayan hayatların ve hayallerin burukluğuyla, zulme uğrayan bu insanların ne ilk ne de son oluşunu biliyor olmanın ağırlığıyla bakıyorum.

İstiklâl Caddesi’ne ilk kez Raşel’in gözüyle bakıyorum ve bunun ne kadar güvensiz hissettirebileceğini artık tahmin edebiliyorum. En azından Raşel’in acısını görmeye yaklaşabiliyorum.

Kulağımda “San Ton Metanasti” (Göçmen gibi) şarkısı çalıyor. Bundan tam 69 yıl önce, yüzlerce insanın “kendi topraklarında” göçmen oldukları o geceye gidiyorum istemsizce.

Etraftaki her şey yabancılaşmış, sabah olmuyor şafak doğması için.

“Kendi toprağında göçmen gibisin,
sabah akşam, yarayı çözüp bağlıyorsun,
ve etrafında her şey yabancı,
ve etrafında her şey taşlanmış,
ve sabah olmuyor şafak doğması için

Kanayan hayatının suyu sıkıldı (süzüldü),
her saat korku, acı ve çığlık,
ve seni yabancılar duyar, ve kardeşin susar,
ah bundan daha derin bir yara olamaz.”

Diğer yazıları

Dijital bağımsızlık neden önemli – Cecilia Rikap – Paolo Gerbaudo

Mesajlarını açtığında sayfanın yenilenmediğini ve uygulamadan bir sorun olduğunu...

COP30, seçkinlerin suçlu eylemsizliği – Özge Güneş

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 30. Taraflar Konferansı...

Sol Parti (Almanya) Filistin Konusunda Sözünü Buldu-Loren Balhorn

Almanya’daki Filistinle dayanışma hareketi, geçtiğimiz hafta sonu ileriye doğru...

Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi – Alp Altınörs

Seçim sonuçları, Türkiye’nin 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olduğunu...

Emperyalist ülkelerin artan militarizasyonu – Prabhat Patnaik

Neoliberal kapitalizmin krizinden dolayı köşeye sıkışan emperyalizmin üçüncü dünyayı...
4,149BeğenenlerBeğen
946TakipçilerTakip Et
4,078TakipçilerTakip Et
728AboneAbone Ol

Son eklenenler

Gündemeleştirme ve sorunlarla ekonomik basit bir görünüm – Özkan Yıkıcı

Merak etmeyin: öyle ağır veya geniş bilgili bir makale...

Patron kim? – Şener Elcil

Temsili demokraside halk şeffaf, hesap verebilir bir seçim sistemi...

Gidişat ve beklenti kıskacında Türkiye – Özkan Yıkıcı

Yeniden K. Kıbrıstan siyasal uçaklar kalkıyor. Önce hükümet yetkilileri...

“Elini yakamızdan çek” demek yeter mi? – Levent Atikoğlu

“AKP elini yakamızdan çek” demek yeter mi?Belki bir vesile,...

Taraf olmayan bertaraf olacak: Kimin yapay zekasıyla sanayileşelim? – Ceren Ergenç

Geçtiğimiz hafta Xi ve Trump’ın APEC zirvesi öncesi görüşmesi...

Dijital bağımsızlık neden önemli – Cecilia Rikap – Paolo Gerbaudo

Mesajlarını açtığında sayfanın yenilenmediğini ve uygulamadan bir sorun olduğunu...

COP30, seçkinlerin suçlu eylemsizliği – Özge Güneş

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 30. Taraflar Konferansı...

10 maddede Merkez’den al haberi – Hayri Kozanoğlu

Merkez Bankası’nın yılın son Enflasyon Raporu’nda ortaya koyduğu öngörüler, ne...

Canlı yayın