Kasım ayı hızlı başladı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Kıbrıs’ın kuzeyindeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iptal edilerek bölgenin Türkiye’ye katılması gerektiğine dair sert çıkışı, ardından 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kapsamında gerçekleştirilen Anıtkabir ziyaretine ve akşamki resepsiyona katılmaması tartışmalara neden olmuştu. Kimilerine göre bunda Kıbrıs seçimindeki ‘görüş ayrılığının’ etkisi vardı.
Cumhur İttifakı’nda çatlak olup olmadığı zaman zaman tekrarlanan ancak bugüne kadar iddia edildiği gibi bir dağılmayla sonuçlanmayan, neredeyse herkesin duymaya alıştığı bir soru. Önemli açıklamalar yapacağı bildirilen Bahçeli, uzun sessizliğini dün, partisinin grup toplantısında bozdu: “Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur ittifakı arasında terörsüz Türkiye hedefi etrafında ne bir görüş ayrılığı ne de siyasi bir ihtilaf asla, kat’a söz konusu değildir.” Nokta.
ÇATLAK DEĞİL ÇEKİ DÜZEN
“MHP ve AKP arasında çatlak mı var”, ülkeyi erken seçime ancak ittifak içi anlaşmazlığın götürebileceğini düşünen kimi muhalifler için, umut barındıran bir soru. Ama gerçekçi değil, çünkü: Bahçeli, dün grup toplantısında ittifakın ruhunu bir kez daha tanımladı: “AK Partiyle aramızda bir hadise değil iki tarafı sımsıkı saran ve kuşatan bir hakikat vardır.”
O hakikatin bir yarısını, AKP’nin iktidarı elinde tutabilmek için MHP’ye ihtiyaç duyması, diğer yarısını da MHP’nin %5’i geçmeyen oy oranıyla devlet içinde güçlü ve etkili pozisyonlarda yer alabilmesi oluşturuyor. Bunun yanında MHP, Cumhur İttifakı’nın bir parçası olsa da hükümet ortağı olmadığının altını net bir şekilde çizmişti. Kendini, iktidar içindeki muhalefet olarak konumlandırmıştı. Örneğin bu, ekonomik gidişattan şikayetçi seçmenin AKP’den kaçan oylarının MHP’de, dolayısıyla da Cumhur İttifakı içinde tutulmasını sağlıyordu. Diğer yandan, MHP’nin kendine çizdiği bu ‘ittifak içi muhalefet’, hükümetin yanlışlarını dile getirme konusunda da partiyi özgür bırakıyor. MHP, ülkede denge ve denetleme görevinin kendilerinde olduğunu ve ittifaktaki pozisyonlarının bu doğrultuda değerlendirilmesi gerektiğini dile getiriyor. MHP tarafından altı özellikle çizilen bir diğer husus da Cumhur İttifakı’nın sıradan bir ittifak gibi değerlendirilemeyeceği… MHP, kendini AKP’nin doğrularını destekleyen, hatta gerektiğinde önünü açan, yanlışları konusunda da uyaran akil bir yere konumlandırıyor. Dolayısıyla, Kıbrıs seçimleri ile başlayan, 29 Ekim kutlamalarına katılmama ile devam eden süreçte, Bahçeli’nin söylediği ve söylemedikleriyle amacı ittifakı çatlatmak değil aksine ittifaka çekin düzen vermek. Kendini ve önemini bir kez daha hatırlatmak. Hele de Bahçeli’nin başlattığı ‘Terörsüz Türkiye Süreci’ tıkanma belirtileri göstermişken…
ONARILMAYAN KARDEŞLİK HUKUKU
AKP ve MHP, Türkiye’de kurulan yeni rejimin iki önemli aktörü. Zaman zaman aralarında yaşanabilecek çıkar çatışmalarını çatlak olarak tanımlamak mümkün fakat tamamen kendilerine özel ayrıcalıklar sunan ve ancak beraber yürütebildikleri bu rejimden kolayca vazgeçmelerini beklemek inandırıcı değil. Bizzat Bahçeli’nin ‘Öcalan gelsin mecliste konuşsun’ diyerek başlattığı bir yıllık süreçte örgütün kendini feshetmesi, Türkiye’den çekilmesi, silah yakma töreni ve Meclis’te komisyon kurulması gibi önemli adımlar atıldı. Ama sürecin sadece güvenlik boyutunda ele alınması ve daha önceki örneklerinden bilindiği gibi Meclis komisyonlarının da etkili görülmemesi eleştirileri de beraberinde getirdi. Selahattin Demirtaş, son yazısında sürecin kilit kavramının ‘silah’ değil, ‘kardeşlik’ olduğunun altını çizdi, silahın kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle aradan çıkarılması gerektiğini ama bununla beraber kardeşlik hukuku ve duygusunun onarılması adına etkili tek bir adımın atılmamış olmasından yakındı.
Demirtaş’ın sıraladığı önerileri ‘romantik ‘ bulanlar oldu. Ama aslında her biri zaman içinde gerçekleştirilebilecek adımlar. Burada kilit kelimeler istek ve zaman… Dile kolay, ortada yarım asrı devirmiş, on binlerce insanın öldüğü, kanlı, acı dolu bir geçmiş var. Biz, tarafları bir araya getirebilme gücü olan öncü insanları koruyamadık maalesef. Kimi hapsedildi, kimi öldürüldü. Demirtaş’ın ‘yapılabilirdi’ diye sıraladıkları özenli bir dille, gayretli bir iletişimle, yetkin, bilgili ve güvenilir insanlar eşliğinde hayata geçirilebilirdi. Her şeyden önce, batıyı ve doğuyu birbirine yakınlaştırabildiğini kanıtlamış, bana göre Kürt siyasetinin en etkili ismi Selahattin Demirtaş, AİHM kararlarına rağmen, hukuksuz şekilde, dokuz yılını hapiste geçirmemeliydi. Keza diğer siyasi tutuklular da…
TEK VE ORTAK HEDEF: REJİMİN DEVAMI
Toplum, ‘sürece’ hazırlanmadığı gibi, Ekrem İmamoğlu ile başlayan, CHP’ye ve CHP’li belediyelere uzanan rüşvet, yolsuzluk, casusluk, kongre iptal davaları ve kayyım atamaları, kamuoyunda bunun demokrasiyle ilgili olmadığı algısını pekiştirdi. Demirtaş’ın dediği gibi, “Kürt – Türk kardeşliği pekiştirilmeden, üstüne Türk – Türk ayrışması eklendi.” Bu yüzden, komisyondan İmralı’ya bir grup milletvekilinin gönderilmesi fikrine, seçmeni ikna edemem endişesiyle, AKP içinden tereddütle yaklaşanlar oldu. Erdoğan’ın bu gibi sıkıntılı kararlarda, tabiri caizse ayak diremesini, sürecin tıkanması olarak gören Bahçeli yeni bir hamle yaparak, MHP’nin İmralı’ya gidecek bir heyete katılacağını söyledi. Dahası, AİHM tarafından hakkındaki hak ihlali kesinleşen Demirtaş’ın tahliyesinin hayırlı olacağını söyledi. Türkiye, AİHM kararlarına yıllarca kulak tıkadı. Demirtaş için Bahçeli’nin dilediği hayra yıllar önce kavuşabilirdik. Dahası, on binlerce insanımız ölmezdi. Gençlerin geleceği savaşa yatırılmazdı. Ama işte, demek saatler ‘şimdi’yi işaret ediyor. Fakat ne yazıktır ki o saat iktidara hiç uymuyor. Toplumsal muhalefeti arkasına almayı başarmış Özgür Özel yönetimindeki CHP, davalara ve kayyıma karşı direniyor. İmamoğlu’nun örgüt lideri olmakla suçlanması inandırıcı bulunmuyor. Demirtaş gibi etkili, genç bir liderin artık hapisten çıkmasının zamanının geldiği, aksinin sürece zarar vereceğine dair gerçek de şüphesiz Erdoğan’ın hoşuna gitmiyordur. Ancak silahların bırakıldığı, örgütün lideriyle görüşüldüğü bu süreçte Demirtaş’ın tutuklu kalmasının da herhangi bir izahı yok.
Bahçeli, sessizlik döneminde kimin kiminle iş çevirdiğini, ne söylediğini, spekülasyonların deşifresini test ettiğini söyledi. Kısaca, süreci beraber yürüttüğü ortağının yolun neresinde durduğunu ya da kaldığını kontrol etti. Bugün Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısında konuşması bekleniyor. Sürprize yer bırakmayacak şekilde, ittifakın bölünmez birlikteliğini vurgulayarak, Bahçeli’nin süreci hızlandırması gerektiğine dair mesajını aldığını hissettirecektir. Nihayetinde AKP ve MHP’nin amacı tek, o da rejimin her şeye rağmen devam etmesi.



