Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türkiye heyetinin ABD’ye yaptığı ziyarette, ABD Başkanı Donald Trump’ın heyete dönerek; “Bu kadar güzel insan hiçbir Hollywood setinde yok” demesi, Türkiye coğrafyasında dönen her şeyin önceden yazılmış bir senaryonun parçası olduğunun itirafıdır.
“Büyük Ortadoğu Projesi” olarak tanımlanan bu filmde, Donald Trump’ın dediği gibi, Türkiye adına rol alan bu “figüranlar” ABD’ye yaptıkları ziyarette yeterince destek bulamayarak, Türkiye’ye elleri boş dönmüşlerdir.
Gerek içteki tepkiler ve gerekse rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlüklerle kısa yoldan köşe dönmeye dalan figüranların, küresel güçler tarafından kendilerine verilen görevleri yerine getirememeleri nedeni ile artık orada oturamayacakları gün gibi ortaya çıkmıştır.
Görüşme odasında dönen dolapları ve konuşulanları dışarıya aktardığı için NTV Washington temsilcisinin görevine son verilse de esas bombayı, Kaan uçağı motorlarının ABD tarafından Türkiye’ye verilmeyeceğini basına açıkça söyleyen Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan patlatmıştır.
Bu açıklama ile birlikte, Erdoğan etrafında kümelenen Damat Albayrak, oğlu Bilal ve Hakan Fidan grupları arasında çok ciddi bir tartışma başlatılmıştır.
Hakan Fidan’ın, Erdoğan iktidarını ayakta tutan “Teknofest” etkinlikleri ile Türk insanını uyutan, en önemli propaganda malzemesi olan “yerli ve milli savunma sanayi” masalını yerle bir eden açıklaması, ABD tarafından bilinçli olarak yaptırılmıştır.
Açıklama ile başlayan tartışmalar, Erdoğan iktidarının artık işlevsiz kaldığı ve küresel güçler tarafından kendine verilen görevleri yerinde ve zamanında yerine getiremediği için tasviye edileceğinin işaretlerini vermektedir.
Suriye’yi iç savaşa sürükleyen kökten dinci teröristleri, küreselcilerin talimatı ve desteği ile eğitip silahlandırıp Suriye’nin başına getiren, Erdoğan Rejimi, onlar üzerindeki kontrolu kaybetmiştir.
İsrail’in güvenliği için yapılan bunca çabaya rağmen, Suriye’de hükümet olan bu gruplar, Kürtlerle, Dürzilerle ve İsrail ile sorunlar yaşamaktadırlar.
Kürt sorununu çözmek için ortaya atılan “Barış Süreci” konusu, hapiste tutulan başta Selahattin Demirtaş olmak üzere Kürt siyasetçi ve aydınlarının kapalı kapılar arkasında yapılan antlaşma gereği geçen bayramda serbest kalmaları gerekirken, hala daha adım atılmamıştır. Bu konuda gerekli yasal düzenlemelerle ilgili hiçbir ilerleme de olmamıştır.
Anayasada değişikliğe gidilerek, Türk yerine “Türkiyelilik” kavramının konması ve Kürt sorununun çözümünde en önemli adım olacak olan eyalet sistemine geçiş için kurulan anayasa komisyonunun çalışmaları yetersizdir.
Doğu Akdeniz’de bölge ülkeleri ile ekonomik iş birliğine dayalı yeni bir sistem kurularak, karşılıklı çıkara dayalı bölgesel bir istikrar için, Türkiye adım atmayarak, direnmektedir.
“Kanal İstanbul Projesi” ile İstanbul’u, Dubai gibi bir finans merkezine dönüştürecek ve Boğazlar Antlaşmasını devre dışında bırakıp, Rusya’ya, Karadeniz’de tehdit oluşturacak siyasi girişimde ilerleme sağlanamamıştır.
Başta Ortodoks Hristiyanlar olmak üzere, farklı dinlerden olan azınlıkların, haklarını koruyup, onlara inanç ve ibadet özgürlüğü verilmesi konusu bilerek geciktirilmektedir.
Yukarıda sıraladığımız görev ve sorumlulukları yerine getiremeyen Erdoğan – AKP İktidar kadrolarının değişim zamanı gelmiştir.
Küresel güçlerin desteği ile Refah Partisi içinden çıkıp, daha önce değişik partilerde görev yapan liberal, sosyal demokrat ve eski solcularla kurulan AKP, şimdi kendi içinden alternatifini çıkaracaktır. Bu sancılı doğum eninde sonunda olacaktır.
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack, geçtiğimiz hafta, “orta doğunun sınırlarının değişmesi gerektiğini, 1916’da o dönemin İngiliz ve Fransız dışişleri bakanlarının gizlice yaptığı ve onların isimleri ile anılan Sykes – Picot Antlaşması ile belirlenerek, cetvelle çizilen sınırların etnik kimliği ve dini inançları dikkate almadan yapıldığını” vurgulamıştır.
Suriye ve Irak’ta eyalet sistemi uygulaması bu söyleneni doğrular niteliktedir. Gazze’de yaşanan yıkım ve soykırım sonrası, ABD’nin önerip, tarafların kabul ettiği barış planı ile oluşturulacak bölgesel yönetimin çıkış noktası da eyaletleşme anlayışına dayalıdır.
Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde, Türkiye’nin de bölgesel yönetimlere ayrılması öngörülmektedir. Irak, Suriye, Libya, Lübnan, İsrail –Filistin diye izlenen sıraya bakarsak, sıranın Türkiye olduğunu görürüz.
Altına imza koydukları Londra – Zürih Antlaşmaları’nı inkâr ederek, Kıbrıs Türk Toplumu’nu uluslararası hukukun dışına çıkarmak ve Avrupa Birliği üyeliğinden koparmak isteyip, bir yandan “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diyerek, “Kıbrıs’ta iki devlet isteriz” diye yırtınan “Büyük Ortadoğu Projesi“nin figüranları sıranın kendilerinde olduğunun farkında bile değillerdir.



