Basında çıkan haberlerin doğruluğunu her zaman sorgulamak gerektiğini “niçin?, neden?, nasıl?” soruları ile irdelemek gerektiğini prensip edinmeliyiz. Sorgulamak öğrenmenin ve doğruya ulaşmanın en doğru yöntemidir.
Eğitim sistemleri sorgulama üstüne kurulmamış, “edilgen bireyler” yaratmayı hedefleyen toplumlar, her zaman geri kalmaya mahkumdur.
Özellikle içinde yaşadığımız toplumda, Türkiye’den dayatılan, din sosu ile tatlandırılmış bu eğitim sisteminde yetişen bir kısım siyasetçi ve aydının, gerçekleri çarpıtan, bencil, günü birlik yaşama ve sorgulamama özellikleri yaşadığımız sıkıntıların en önemli nedenlerinden biridir.
Yeni dünya düzenini okumaktan aciz “anahtar deliğinden bakar gibi” yorumlar yapanlarla toplumların ileri gitmesi mümkün değildir.
Kimin söylediği bilinmemekle birlikte “tarih tekerrürden ibarettir” sözü yeni dünya düzeninin geçmişte yapılan hatalar sonucunda tekrardan ortaya çıkacağını bize göstermektedir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’da oluşan koşulların bu günkü dengeler içinde yeniden ortaya çıktığını gözlemliyoruz.
Trump’ın seçilmesinden sonra, doğu batı arasındaki kutuplaşmada, Avrupa ve Rusya arasında yeniden çatışmacı bir denge oluşmuştur.
ABD’nin, NATO’daki üstünlüğünü kullanan ve ekonomik kaynaklarını kendi iç yapılanmasına ayırarak, savunma bütçelerini kısıtlı tutan Avrupa’nın, NATO’dan en çok fayda sağlamasından rahatsız olan ABD, Avrupa’nın savunması için verdiği katkıyı kısarak onlardan da daha çok katkı beklediğini açık açık ortaya koymaktadır.
Ukrayna’daki savaşı teşvik eden ve ABD ile “Transatlantik Ticaret Antlaşmasını” reddeden başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa Ülkeleri şu anda ciddi bir krizle karşı karşıya bulunmaktadırlar.
Savunmaya kaynak ayırmak için sosyal fonlarda kesintiye gitmeyi en kolay yöntem olarak tercih eden bazı Avrupa ülkelerinde, sokak eylemleri olağan hale geldiği gibi, Rusya’ya uygulanan ambargo ile birlikte gerileyen ihracat ekonomik sorunları büyütmeye devam etmektedir.
Tüm bunlarla birlikte, bu ülkelerin katkıları ile Orta Doğu ve Afrika ülkelerinde çıkarılan savaşlar yüzünden ülkelerini terk edip, bin bir güçlükle Avrupa ülkelerine sığınan birçok yabancı nedeni ile ırkçı eylemler her geçen gün artmaktadır.
Geçen hafta İngiltere ve Polonya’da yer alan ve milyonların katıldığı ırkçı gösteriler, yaklaşan çatışmanın sinyallerini vermektedir.
Polonya’nın, yaratılan Rus tehlikesine karşı doğu sınırına asker yığarak başlattığı tatbikat ise İkinci Dünya Savaşı öncesi koşulları hatırlatmaktadır.
ABD, Ukrayna’ya karşılık Suriye ve orta doğu kozunu masaya sürerek al–ver sürecini sürdürürken, Avrupa ise Ukrayna’ya daha çok yardım yaparak ekonomik yıkım ve sosyal çatışmaların fitilini ateşlemiştir.
Avrupa ülkelerinin geneli Filistin’de yaşanan insanlık ayıbına karşı da ses çıkaramaz durumdadırlar. Fransa Cumhurbaşkanı Macron Filistin’de yaşananları soykırım olarak seslendirmeye kalktığı anda hükümet düşmüştür.
İngiltere Başbakanı Keir Starmer ertesi günü “Filistinde yaşananlar soykırım değildir” diye açıklama yapma gereği duymuştur. Dünya, ABD orjinli küresel güçlerin egemenliğinde şekil almaya ve idare edilmeye devam etmektedir.
Orta Doğu’da küresel güçlerin çizdiği senaryo gereği işler yürütülmektedir. Filistin’de devam eden yıkıma bölgedeki en güçlü ülke olan Türkiye’den yapılan tepkiler sadece lafta kalmaktadır.
Türkiye ile Azerbaycan, İsrail’in petrol ihtiyacının yüzde 40’nı karşılamaya, askeri maksatlarla kullanılan ham maddelerin ticaretini yapmaya devam etmektedirler.
Özellikle Türkiye, içine çekildiği Suriye bataklığında çırpınmaya devam etmektedir. Kürt sorununu Suriye sorunu ile birlikte çözmek için çizilen senaryodaki görevlerini yerine getiremeyen Türkiye iktidarı, baskı ve sindirme yöntemleri ile sosyal olayları önlemeye çalışırken bir yandan da ekonominin kötü gidişini gizleme çabası içine girmiştir.
“Barış Süreci” olarak nitelendirdikleri girişimde hapistekileri serbest bırakacak yasaları söz verdiği halde geçiremeyen, anayasal değişiklikleri yapamayan, Suriye’de kontrolu altında tuttuğu cihatçıları kontrol edemeyen Türkiye iktidarı zor günler geçirmektedir.
Bu dönüşümleri yapma yerine rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlüklerle köşe dönme alemine dalan iktidara yakın çevrelerin yarattığı bu olumsuzluklar iktidarın kendi kendisini bitirmesini getirecektir.
Bu sosyal çalkantının içinden, küresel güçlerin istediğini daha uyumlu ve Türkiye halklarını kucaklayacak şekilde icraat yapacak birilerinin gelmesi kaçınılmazdır. Bu olaylara bakıldığında 2000’li yıllarda AKP’nin iktidara geldiği koşulları hatırlamamak mümkün değildir.
Kıbrıs’a, İsrail’den hava savunma sistemleri konuşlandırılmasına Türkiye’nin sessiz kalmasına baktığımızda ise, şunu açıkça görürüz;
1996 yılında Kıbrıs’a konuşlandırılacak olan S 300 füzeleri Rus Yapımı füzelerdi ve NATO’nun etkisindeki bir ülkede buna yer olması söz konusu bile değildi. İsrail hava savunma sistemi ise Türkiye’ye karşı kurulmuyor bu füzeler NATO’nun topraklarında NATO’ya karşı olan ülkelerin saldırılarına karşı doğu Akdeniz için kuruluyor.
Türkiye’nin bilgi ve onayı ile yapılan bu girişime ses çıkarması mümkün değildir. Unutmayın ki, Türkiye onlar adına Kıbrıs’tadır ve git dedikleri anda gidecektir.



