Son dönemde güneyde açılan ve şimdilik yabancı ağırlıklı mülkiyet davaları yaşanmaktadır. Davalar genişledikçe de tartışmalar da uçuşmaya hız verdi. İlk önemli sonuç, iki Macaristan kadınının aldığı ceza oldu. Kuzeydeki rum mülkiyetlerinin satışına yardımcı olma suçuyla yargılanıp ceza aldılar. Bu ilk önemli hamle sonradsı hala süren başka davalar da vardır. Giderek yayılan haberlere göre de birçok kişiyi kırmızı bültenle arama listesine konulduğudur. Dubayiye giremeyen ve geri gönderilen mütahit veya Moskova kapılarından giremeyen başka mütahit gerçekleri, senelerdir dondurulan, yağmalarla iki ganimet dönemi yaşatan Kuzeydeki rum mülkiyetleri artık resmen yarım asır sonrasında davalarla yeni sıçrama yaptı.
Kıbrısta mülkiyet sorunu giderek kangreşirken dahi pek de engel olma olunmadı. Hat da görüşmeler yapılırken dahi en azından yabancı mülklerin satışı dondurulmadı. Bunlar önemli bir gerçeğin de aydınlatılmasıydı.
Geneelde bilimsel yönüyle de sistemin kurallarını öğreniriz. Bunlar kurumsalaşan kapitsalist gerçekler olarak resmileşir. Bu gerçekleri de yaşamda sürdürme durumu için de hukuk oluşturulur. Kapitalist sistemin “mülkiyet kutsaldır, mülkiyet adaletin temelifdir” kavramlar geliştirilmedi. Nitekim mülkiyet ve bireysel özel mülkiyet kapitalist yapının temel ilkelrinden biridir. Bunu koruyan hukukla da ikinci tamamlayıcı ayak haline getirdiler.
Bu anlayış hep uygulanma peşinde olunuyordu. Hat da giderek evrensel yapılara dek genişletildi. AİHM kararlarıyla da açıkça örnekler oluştu. Buna benzer sistemsel gerçekleri öğreniriz. Doğrular diye de hukuki kavranmaya sokuluruz. Buna yönenlik de sorunları anlatır ve çareleri de sıralama ezberi olluşumu gerçekleşti.
Ancak, K. Kıbrısta yaşıyorsanız, kapitalizmi iyi bilmenize rağmen, bazı durumların da ters olduğuna tanık olmaktan kurtulamazsınız. Kıbrısla ilgili birçok uluslararası anlaşma ve kararlar olmasına rağmen çekinmeden alanla başka kendine has durum konuşmaya, uygulamada görmeğe başlarsınız. Bazen aklınız karışır, üstelik iç dinamiği cılız, ilhaklaşma durumuna rağmen yazıya dökülen gerçeklere rağmen uygjulanmadığına da tanık olursunuz. Garantörlük anlaşması net olmasına karşın yalan anlatılı resmi garantörlükle konuşmak gayet normaldır. Yine uluslarası anlaşmalar sıralanırken, bunları takmamak da gayet münasip haldedir. Nitekim enson yeniden gündem olan mülkiyet konusu kapitalizimde temeldir. Bunun tersi olmasına rağmen sistem aslında karşı duruş da göstermiyor. Alınan mahkeme kararlarına rağmen yine de yağma devam ediyor. Kaçış ise K. Kıbrısın yasadışı yer olması kuramına sarılmakdı.
Konuyu daha bir toparlayalım. Türkiye çıkarması ile ele geçirilen K. Kıbrıs fiylen yeniden şekillendirildi. Nifusun oranları dahi değiştirildi. Kalan rum mülkleri de rant ganimet yandaş kriterleri ile dağıtıldı. Bu arada Denktaş rum mülklerine tapu verilmesini istedi. Kendi hukukçuları onu uyardılar. Oktay Feridun, Zayım Necati, Necati Münür Ertekin bu davranışın yasal olmadığı ve ilerde çok sorun çıkaracağını belirtiler. Denktaş da bu yakın hukukçularının uyarısına uyup tapu değil kulanım belgesi verdi. Kiralama veya tahsis belgesi ile dağıtım oldu.
Doksanlarda kurulanDP ve CTP ise bu anlayışı kırdı. Elde tutulan yerlere tapu verme yasasını çıkardılar. Bu mülkiyet sorununa yeni kangren aşısı yapmak demekti. Ardından K. Kıbrısa gelen kesimler özellikle şu gelecek hesabı açıkladılar: rum mülkleri üzerine emlak yatırımı yapılacak. Bunlar eğer kazara rumlara geri verilecek yerlerin de kuşatılıp boğulmasını getirecek. K. Kıbrısta tapu verilirken, rumların bir kısmı da olayı uluslarası yargıy a taşıdılar. Loizidu davasıyla AİHM ilk önemli kararı da aldı. Ama kapitalist sistemin hukuk ilkesi bireyael olduğu için de tümden kazanma toptanına gidilemedi.
Annan planı sonrası ingilterenin mimarı olan tazmin komisyonu oluşturuldu. Temel hedef kuzeydeki rum mülkiyetlerini Türkiyeleştirme idi. Rumlara resmen baskıyla ağırlıklı olarak mülklerinden vaz geçip tazminat alma ağırlıklı kurala dayanmayı dayatı. Kıbrıs sorununda çözümsüzlük sürdürülürken, ep görüşmelerde adım atılma hayali tükenirken, yargı kararlarında bireysel uzun zamana yayılması sonucu bıtkınlık geleceği umuldu. Ozsman da kuzeydeki mülkleri satma yönelişi olacak beklentisi vardı. Olmadı.
****
Bu arada ikinci ganimet dönemiyle alınan rum mülkleri defalarca satılarak el değiştirildi. Buda yeni kangren oluşturuldu. Yetmedi, yoğun şekilde mülkler üzerine emlak yapılıp satışları da asronomik rakamlara ulaştı. Tüm bunlar elbet güneyde rahatsızlık yaratı. Yeniden yargı yoluna gidildi. Bir yasal kural uygulanmaya başlandı. Malı satan, alan ve mülk üzerine emlak kondurtanlardan seçilenenlerle emsal dava adına yargıya gidildi. Son güneyde yaşanan davalar bunun sonucudur.
Nedense bahane hep ayni: neymiş, yapılan insan haklarına aykırı imiş. Görüşmelerle çözülecekmiş. Oysa kapitalist temel hukukunda bireysel mülklerin kararını birey verir. Siz ondan mülkiyeti alamazsınız. Öyle çözüm veya başka laflarla mülk kendinize geçmez. Tuhaf olup bizim normal olarak savunsduğumuz ise şu: tapusu olmmasına rağmen ısbatlaması isteniyor. Tapu gösterince de hala mülkü devredilmemesinin normal olduğunu algılıyoruz.
Blirtim ya: gerçekler vardır. Kapitalizmin de gerçekleri ile onların kurumsallaşmaları oluştu. Ama en basit mülkiyet konuaunda ilhak hukukunun geçerli olduğuna tanık olduk. Bunu direk yaşadık. Tabi K. Kıbrıs yetkilileri bunu yapacak güçleri yok. Ama ta elilerde çizilen Kıbrıs planları da buna dayalı. Eğer dünya hem de kutsal dedikleri mülkiyet alanında olanları desteklemese, göz yumasa bunlar olmazdı. Kıbrısta yaşamak ve kapitalizmin gerçeği bizi daha somut yorum yapmaya da zorluyor.
Kısaca, en yanlış kural dahi, kendi adaletine ters olsa da, yine de eğer örgütlü hale geliyorsa, dünya buna göz yumanın ötesinde destekleyip onun yasalaşmasını isterse, Kıbrıs kapitalizim mülkiyet paradigması karşımıza gelir.