tüm yazılar:

KKTC gerçekten egemen bir ülke midir? – Attila Aşut

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

Akdeniz’de sular yeniden ısınmaya başladı. “Yakınımızdaki uzak komşumuz” Kıbrıs’ta AB’nin son aylardaki hareketliliği dikkat çekiyor. “Türki” kökenli bazı Orta Asya ülkelerinin Güney Kıbrıs’ı “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanımaları da bu hareketliliğe ivme kazandırdı.

Bölünmüş Kıbrıs Adası’nın güneyinde ABD, İngiliz ve Fransız üsleri var. Kuzeyde ise Türkiye, 1974 müdahalesinden beri yaklaşık 60 bin asker bulunduruyor. Türkiye İşçi Partisi, 1960’lı yıllarda “Yabancı üslerden ve askerlerden arınmış, iki bölgeli, iki toplumlu birleşik Kıbrıs” tezini savunuyordu. Ada’nın iki yakasındaki barışçı ve ilerici insanlar da bugün aynı çizgide savaşım veriyorlar. Ne var ki Türkiye destekli KKTC yönetiminin “eşit ve egemen iki devlet” tezinde direnmesi, Kıbrıs’ta çözüm çabalarını güçleştiriyor.

Her zaman söylüyorum: Kuzey Kıbrıs, “Küçük Türkiye”dir. Ülkenin ordusu, polisi, ekonomisi, hatta Diyanet’i Türkiye’ye bağlıdır. “Müftü” diye anılan Din İşleri Başkanı ve imamlar bile Türkiye’den gönderiliyor. Bu müftülerden biri camide kadınlara vaaz verirken “Kocalarınızın her isteğini itirazsız yerine getirmek dinin gereğidir” deyince kızılca kıyamet kopmuş; Kıbrıslılar “İthal müftü istemiyoruz!” diye günlerce sokaklarda protesto gösterisi yapmıştı.

AKP iktidarı, Kıbrıslı Türkleri “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” görmediği için onlara siyasal İslam ideolojisini dayatmaya çalışıyor. Konteynır okullarda ders verilirken Türkiye’nin desteğiyle köylerde cami yapımı hız kazanmış durumda. Eğitim, bizdeki gibi dincileştirilmek isteniyor. Bu gerici yaklaşım, Kıbrıslı Türklerin laik ve çağdaş yaşam biçimiyle çatıştığı için toplumda gerilim yaşanıyor. Son günlerde ülkede en sert tartışmalar, ortaokullara sokulmak istenen türban üzerinden yapılıyor. Erdoğan, KKTC’deki konuşmasında, “Kızlarımızın başörtüsü ile uğraşmaya kalkanlar karşısında bizi bulur” dedi. Kıbrıs halkı bunu kendi iradesine müdahale sayıyor ve kabul etmiyor. Erdoğan’ın protestocular için kullandığı “bir avuç marjinal” sözüne ise sendika yöneticileri, “Yaşam tarzımıza müdahaleye karşı 100 örgüt ve on binlerce insan sokağa çıktı, günlerce eylem yaptı. Biz laik eğitim, laik toplum istiyoruz” diye karşılık veriyor.

Saray rejiminin Kuzey Kıbrıs’a baskıları ve dayatmaları bitmiyor! Tayyip Erdoğan, dört yıl önce de Kuran kursları konusundaki kararından dolayı KKTC Anayasa Mahkemesi’ne tehditler savurmuştu…

Erdoğan, Kıbrıs’a her gittiğinde, güzel bir şey söylüyormuş gibi, “Bizde ne varsa sizde de olacak!” diye konuşur. Bunu duyan Kıbrıslı Türkler de her seferinde, “Sizde neler olduğunu biliyoruz, aman o şeyler bizden ırak olsun!” diye itiraz ederler…

∗∗∗

Tayyip Erdoğan, damadının TEKNOFEST’ini de (Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali) bu yıl Kuzey Kıbrıs’a taşıdı. Ayrıca 3 Mayıs’ta Lefkoşa’da “Yavru Külliye”yi açtı. Dört yıl önceki Kıbrıs ziyareti sırasında “Buraya da külliye yapacağız!” diye vermişti müjdeyi. Sözünde durdu ve Kıbrıslıların karşı çıkmasına karşın oraya da bir “kaçak saray” kondurdu!

26 Temmuz 2021 tarihli BirGün’deki “Erdoğan’ın Kıbrıs Seferi” başlıklı yazımda konuya biraz ironik yaklaşarak şöyle demiştim:

“Zavallı KKTC Cumhurbaşkanları, sömürge döneminden kalma ‘gecekondu’ bir Başkanlık Konutu’nda oturuyor; milletvekilleri ise sigara fabrikasından bozma parlamento binasında çalışıyorlar…

Böyle bir devletin dış dünyada ‘itibarı’ mı olurmuş?

İçinde Sarayı, Millet Bahçesi, parlamentosu, çalışma ofisleri, danışman odaları, camisi bulunan görkemli bir ‘külliye’ gerekiyor KKTC’ye!”

Kıbrıslılar çok içerlemişlerdi Başkanlık Konutu’na “gecekondu” denmesine. Kendilerini aşağılanmış hissetmişlerdi. O öfkeyle inşaat alanında defalarca protesto gösterisi bile yaptılar ama KKTC’nin sahibi gibi davranan Erdoğan, dört yıl sonra, Lefkoşa’da imar ve tapu sorunları olan bir arazide “küçük külliye”nin açılışını gerçekleştirdi.

Açılışta coşku değil yine protesto vardı. Avrupa gazetesi “Hoş Gelmedin!” manşetiyle karşıladı Erdoğan’ı. “İrade Bizde” pankartı açan bir grup eylemci ise hemen gözaltına alındı.

Kıbrıslı gazeteci Cenk MutluyakalıYenidüzen gazetesinde şöyle yazdı:

“Yavru külliye açıldı.

Ne mimarını tanıyoruz ne de mühendisini. Projesi desen, meçhul. Ama işte tüm ihtişamıyla bu ‘hediye’ getirildi ve tam bir alt yönetim anıtı gibi yerleştirildi yurdumuza.”

Tayyip Erdoğan, “külliye”nin açılışında yeterli kalabalığın toplanmayacağını düşünerek alkışçı takımını da yanında getirmişti. Kıbrıs gazeteleri, bir uçak dolusu amigonun AKP organizasyonuyla Kıbrıs’a taşındığını yazdı. Taşıma kalabalık, tören sırasında “Her yer Kıbrıs, her yer Erdoğan” diye bağırtıldı ama tüm çabalara karşın istenen düzeyde değildi katılım…

∗∗∗

KKTC’yi Türkiye’den başka tanıyan devlet yok dünyada. Türkiye’nin nasıl tanıdığı da ortada! Kıbrıs halkının istencine saygı duyulmuyor, seçimlere türlü yöntemlerle müdahale ediliyor. “Bağımsız ve egemen” dedikleri ülkeye adeta “Türkiye’nin 82. vilayeti” gibi davranılıyor. Trump Kanada’yı, Grönland’ı, Gazze’yi ister de Erdoğan KKTC’yi istemez mi? Kıbrıslılar, Türkiye Büyükelçisine “Sömürge Valisi” gözüyle bakıyor ve kendi konumlarını “alt yönetim” olarak tanımlıyorlar. Kıbrıs medyasında her gün yazılıp konuşulanlara tanık olanlar görüyor gerçekten “geminin su aldığını”…

Kıbrıs Türk halkı kendi sorunlarıyla uğraşırken, eğitiminin bir bölümünü KKTC’de yapan ve Türk Ocağı Limasol takımında futbol oynayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun durumuyla da yakından ilgileniyor. Çünkü o insanlar, Kuzey Kıbrıs’ın huzura kavuşmasının, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle sıkı sıkıya bağlı olduğunu çok iyi biliyorlar…

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img