Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Türkiye Yüzyılı’ hedefleri doğrultusunda kararlı olduğunu söylediği konulardan biri de Kıbrıslı Türklerin eşitlik ve egemenlik hakları. Eylül 2024’te Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada uluslararası topluma seslenerek, dünyayı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bağımsızlığını tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişki kurmaya davet etmişti. O günden bugüne BM’den bu davete icabet eden çıkmadı.
KKTC’YE ‘GÖZLEMCİ ÜYE’ STATÜSÜ
Türkiye’nin, Kıbrıs’ta ‘egemen eşit iki devlet’ olduğu tezinin kabul görmesini beklediği bir diğer topluluk da Türk Devletleri Teşkilatı (TDT). Türk devletleri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı, ortak tarih, dil ve kültür mirası çerçevesinde geliştirmeyi amaçlayan bu teşkilatın üyeleri Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan.TDT’nin Kasım 2022’de, Semerkant’ta gerçekleştirilen zirvesine KKTC, ‘gözlemci üye’ olarak katılmıştı. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın tarihi bir gelişme olarak, gurur ve mutlulukla duyurduğu ‘gözlemci üye’ statüsü, KKTC ve TC hükümetlerine göre, KKTC’nin tanınması yolunda kazanılan çok önemli bir adımdı. Ancak, işler bu cenahta da yolunda gitmedi.
ÜÇ TÜRK DEVLETİ KIBRIS CUMHURİYETİ’Nİ TANIDI
Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım’a göre, Türkiye’nin yeni dönemde ortaya koyduğu, Kıbrıs’ta ‘eşit egemen iki devlet kabul edilsin’ tezi her yerde yankılanıyordu ve Kıbrıs’ta hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. Son gelişmeler durumun öyle olmadığını gösteriyor. Zira, Yıldırım’ın başkanı olduğu Aksakallar Konseyi’nin üç üyesi, Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan; Kıbrıs Cumhuriyeti’nde büyükelçilik açtı. Özbekistan, Aralık 2024’te, İtalya’daki büyükelçisini Kıbrıs Cumhuriyeti’ne akredite büyükelçi olarak atadı. Ardından Kazakistan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde büyükelçilik açma kararını açıkladı. Türkmenistan da Mart ayında büyükelçi atamasını gerçekleştirdi. Benzer adım Kırgızistan’dan da bekleniyor.
‘KARDEŞ’ ÜLKELER YOLA AB İLE DEVAM EDİYOR
Kıbrıs Cumhuriyeti’ni resmen tanıyan Türk Devletleri Teşkilatı üyesi üç ülkenin de katılımıyla, 3 – 4 Nisan tarihlerinde Semerkant’ta ilk kez Avrupa Birliği (AB) – Orta Asya Türk Devlerleri Zirvesi düzenlendi. Ülkeler arasındaki işbirliği ‘stratejik ortaklık’ seviyesine yükseltildi. Kıbrıs adasında ‘iki ayrı egemen devlet’ olduğu tezini ne BM, ne garantör devletler ne de ABD’ye kabul ettiremeyen Türkiye, ‘ortak dil ve tarih’ taşıdığı için büyük önem atfettiği Türk Devletleri Teşkilatı’ndan da beklediğini bulamadı. Ulusalcı çevrelerin KKTC’yi 12 milyar Euro’ya satmakla suçladığı ‘kardeş ülkeler’, yola belli ki AB ile yürümeye karar vermiş. Kıbrıs’ta ‘eşit egemen iki devlet kabul edilsin’ tezinin her yerde yankılandığını söyleyen TDT Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım ve iktidar kanadı bu konudaki sessizliğini koruyor.
ANTLAŞMALARA GÖRE KKTC TANINAMAZ
Türkiye’nin uluslararası topluma ısrarla ‘vizyon’ olarak sunduğu; ‘iki devletlilik’ tezinin, altında kendi imzası bulunan Garanti Antlaşması gereği bir karşılığı yok. Herkes, TC Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasına girip antlaşmanın maddelerini okuyabilir. Buna göre garantör ülkeler Yunanistan, İngiltere ve Türkiye; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu (state of affairs) tanırlar ve garanti ederler. Diğer yandan, TDT’ye üye devletlerinin KKTC’yi resmi olarak tanımasının önündeki bir başka engel de BM Güvenlik Konseyi’nin 550 ve 541 sayılı kararlarıdır. Konsey 1984 yılında, BM ülkelerine KKTC’nin tanınmaması çağrısı yapmıştı.
KIBRISLI TÜRKLER’DEN LAİKLİK EYLEMİ
Dünya, bir yandan ABD Başkanı Donald Trump’ın, özellikle Çin’i hedef alan, gümrük vergisi açıklamalarıyla büyük bir finansal dalgalanma içindeyken, ülkeler de yeni stratejik işbirliği antlaşmaları peşinde. AB’nin, Orta Asya ile atacağını duyurduğu yeni ticari adımlar, KKTC’yi Türk devletlerine kabul ettirmek arzusundaki AKP’nin gerçekçi olmayan planını da bozmuşa benziyor. Uluslararası toplumu, Kıbrıs’ta çözümün iki ayrı devletin kabulünden geçtiğine ikna etmeye çalışan Türkiye, bu konudaki son reddi de kardeş Türk devletlerinden almış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durumda Kıbrıs’ta egemen eşit iki devlete dayanan vizyonunu sürdürmeye aynı kararlılıkla devam edecek mi göreceğiz. Bu arada sosyal, ekonomik ve siyasi anlamda Türkiye’nin müdehale ve dayatlamaları yüzünden özgür iradelerinin gasp edildiğini düşünen on binlerce Kıbrıslı Türk önceki gün başkent Lefkoşa’da eylem düzenledi. Fitili, AKP destekli KKTC hükümetinin ortaokul ve liselerde ‘inanç gereği başörtüsü takılmasını öngören’ disiplin tüzük değişikliği ateşledi.
UBP İÇİNDE ‘TÜZÜK’ ÇATLAĞI
KKTC Anayasası’ndaki laiklik ilkesine ters düştüğü gerekçesiyle, iki büyük eğitim sendikasının (Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası – KTÖS ve Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası – KTOEÖS) öncülüğünde başlayan eylemler, 8 Nisan günü toplumun geniş kesiminin katıldığı kitlesel bir eyleme dönüştü. Kıbrıslı Türklerin toplum liderleri Rauf Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük’ün çocukları Serdar Denktaş ve Mehmet Küçük, halk iradesiyle seçilmiş son Cumhurbaşkanı olarak anılan Mustafa Akıncı, işçi ve memur sendikaları, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, avukatlar, öğretmenler, sağcısı solcusuyla toplumun farklı kesiminden pek çok insan bilimsel ve laik eğitime aykırı olduğunu düşündüğü tüzük değişikliğine karşı başkentte bir araya geldi. Mart ayının ortasında başlayan disiplin tüzük gerilimi, hükümetin kararı geri çekmesine neden olmuştu. Başbakan Ünal Üstel, toplumda oluşan huzursuzluk sebebiyle, gerekli uzlaşıyı sağlamak için düzenlemenin Bakanlar Kurulu’ndan geri çekildiğini açıklamıştı. Hükümetin büyük ortağı Ulusal Birlik Partisi (UBP) içinde de çatlağa neden olan değişiklik, önceki gün eylemin yapıldığı sırada onaylandı. Muhalefet partileri kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını açıkladı.
SİYASAL İSLAMCILIK DAYATMASINA TEPKİ
Türkiye’deki üniversitelerde yasakken KKTC’de serbest olan türban ile ilgili bugüne kadar herhangi bir sorunla karşılaşmamış Kuzey Kıbrıs’ta şaşkınlık hakim. Türkiye’deki iktidar medyası tarafından 28 Şubatçılıkla suçlanan ve üzerlerine daha önce pek çok kez olduğu gibi, ‘Rumculuk, nankörlük’ iftirası atılan Kıbrıslı Türkler itirazlarının merkezine Türkiye’nin siyasal İslamcılıkla ilgili dayatmacı tavrını oturtmuş. Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği ve AKP Kıbrıs temsilciliğinin konuyla doğrudan ilgili olduğu, disiplin tüzük değişikliği talebinin Ankara’dan geldiği ve KKTC hükümetinin de bu karara uyarak, Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun itirazına rağmen, değişikliği onayladığı konuşuluyor. Müdahale iddialarının odağındaki TC Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin, yine aynı görevle KKTC’de bulunduğu 2020 yılında KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış ve Başçeri’nin, Kuzey Kıbrıs’ın iç siyasetine müdahale ettiğine yönelik ciddi iddialar gündeme getirilmişti. AKP’nin kavgalı olduğu Mustafa Akıncı yerine desteklediği Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı olarak seçildiği seçime, elçilik yoluyla Ankara’dan müdahale edildiğini yazan Kıbrıslı gazeteci Ali Kişmir, on yıl hapis cezasıyla yargılanıyor.
TC ELÇİLİĞİ ÖNÜNE SİYAH ÇELENK
Bir ay önce, (Seçim yılında Kıbrıs’a dikkat çeken atama) yazdığım yazıda, Ekim ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yeniden Lefkoşa’ya elçi olarak atanan Ali Murat Başçeri’ye dikkat çekmiş ve deneyimli elçinin faaliyetlerinin merakla takip edileceğini söylemiştim. Bir ay sonra görüyoruz ki, Kuzey Kıbrıs’ta halk belki de son on beş, yirmi yılın en büyük kitlesel eylemi için sokağa çıkmış. Görev sınırını aştığı gerekçesiyle TC elçiliği önüne siyah çelenk bırakan eğitim sendikaları, özellikle KTOEÖS başkanı Selma Eylem, AKP medyası çalışanları ve troll hesaplar tarafından hedef gösterilip tehdit ediliyor. Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin, KKTC’nin bağımsızlığı yerine, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni adanın tek meşru devleti olarak tanıma şokunu üzerlerinden atamadıklarından olsa gerek, iktidar cephesinde konuyla ilgili sessizlik hakim. Diğer yandan, dünyaya KKTC’nin ne kadar bağımsız bir devlet olduğu anlatılıp duruluyorken, Kıbrıslı Türkler de sokaklara dökülüp Türkiye hükümetinin kendilerine karşı uyguladığı siyasi, kültürel ve ekonomik dayatma ve baskıya karşı sesini yükseltiyor. Eşit egemenlik iddiası da böylece durduğu yerde kendini imha etmiş oluyor.
Disiplin tüzüğündeki değişiklikle eğitimde hak ve özgürlüklerin temel alındığını savunan KKTC Başbakanı Ünal Üstel, belki bir ara okul ve kumarhaneler arasındaki 500 metrelik mesafenin neden 100 metreye indirilmeye çalışıldığını da anlatır.