Dün, Türkiye’nin planlı gündemi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış yıldönümü olan 23 Nisan akşamı TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un ev sahipliğinde bir resepsiyon gerçekleştirildi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna tepki olarak davete katılmama kararı almıştı. Özel ve partililer, Birinci Meclis önünde yurttaşlarla buluşarak Anıtkabir’e yürüyeceklerini duyurmuştu. 22 Nisan akşamı Ankara Valiliği yürüyüş ve etkinliğe, trafik akışının olumsuz yönde etkileneceği ve vatandaşların mağdur olacağı gerekçesiyle izin verilmeyeceğini bildirdi. Özel, yürüyüşün yapılacağını söyledi. İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan protesto gösterilerinde ve son olarak Yozgat mitingde başarılı bulunan CHP’nin alışılmış şekilde bir resepsiyona katılmak yerine, milli bayramı sokakta halkla beraber kutlama ve yasağı tanımama kararı destek buldu. Ancak öğleden sonra saat 12:49’da Marmara denizinde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem gündemin akışını tamamen değiştirdi. Aslında deprem, gündemin her zaman ilk sırasında olduğunu bize bir kez daha hatırlattı.
***
Deprem nedeniyle kullanımda olan herhangi bir yapının yıkılmaması ve can kaybının yaşanmaması elbette sevindiriciydi. Ama en yakını iki yıl önceki 6 Şubat depremleri olmak üzere, bu konuda çok acı deneyimlere sahibiz. Yaşadığımız binaların dayanıklılığına güvenemiyor ya da olası bir felakette ihtiyaç duyduğumuz yardıma hızla kavuşamayacağımızdan korkuyoruz. Elbette haklı bir korku bu. Yıkıma ve can kaybına neden olmayan bu büyüklükteki bir deprem sonrasında bile yine GSM operatörleri iletişimi sağlamakta yetersiz kaldı, insanlar internet üzerinden haberleşebildi. Panik içinde kendini sokağa atanlar benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluşturdu. İstanbul’un sayılı kalmış açık alanları, parklar, yol kenarları evine girmekten korkanlarla dolup taştı. 16 milyonluk bir şehirde yıkıcı bir depremle karşı karşıya kalındığında yaşanabilecek kaosu söze dökmeye gerek yok, hepimiz tahmin edebiliyoruz. Buna, İstanbul’un gökyüzünü karartacak kadar şehri betona boğanların katkısı büyük. 2017 yılında ne demişti Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum.”
***
Bu itiraf, AKP’nin 2019 yılında İstanbul’un yönetimine bir kez daha talip olmasını engellemedi. Ama İstanbullular AKP adayı Binali Yıldırım’ın karşısına CHP’nin adayı olarak çıkan Ekrem İmamoğlu’nu seçti. Hem de iptal sebebi şaibeli olan bir tekrar seçimle ikinci kez kazandı. 2024 yerel seçimlerinde AKP, bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koltuğunda oturan Murat Kurum’u aday gösterdiği İstanbul’da bir kez daha Ekrem İmamoğlu’na yenildi. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde, Erdoğan’ın karşısında kazanabilecek en güçlü aday olarak görülen İmamoğlu bugün, İstanbul’u depreme karşı hazırlayan İBB’deki uzman ekibiyle birlikte hapiste. İmamoğlu, 2019’da İstanbul’da gerçekleşen 5,8 büyüklüğündeki depremden sonra 2-3 Aralık’ta bir çalıştay düzenlemişti. Daha güvenli, afet dirençli ve yaşanabilir bir İstanbul için yol haritası oluşturmanın amaçlandığı İstanbul Deprem Çalıştayı’nda açılış konuşmasını yapan şehir plancısı, İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Dr. Tayfun Kahraman 2022 yılından beri tutuklu. Gezi Parkı eylemleri sebebiyle 18 yıl cezaya çarptırılan Kahraman’ın, üzerine Topçu Kışlası yapılıp yok edilmesin diye mücadele ettiği Gezi Parkı, dün kedini sokağa atan insanlara yuva oldu. Ancak polis orada da alışıldık pozisyonunu alarak, çadır kuranların çadırlarını kaldırttı.
***
Dr. Tayfun Kahraman’dan görevi devralan İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün de, Gezi Parkı’nın Topçu Kışlası’na dönüştürülmesine karşı mücadele eden Taksim Dayanışması’nda yer alıyordu. Plan değişiklikleriyle kamusal alanları ranta açan ve bunu yaparken de doğaya zarar veren tüm projelere karşıydı. Kanal İstanbul’un bu projelerin en büyüğü olduğunu ve şehrin geleceği açısından çok tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Aynı kamusal alan vurgusuna İBB Miras kurucusu ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Mahir Polat’da da rastlıyorduk. O da şehrin tarihi eser ve bahçelerinin kimsenin malı değil, tüm İstanbulluların olduğunun altını çiziyordu. Dün tam da dediği gibi oldu ve restore ettiği Kadıköy Gazhane, depremden sonra yurttaşların doğal toplanma alanına dönüştü. AKP ise, yıllar içinde, toplanma alanlarına alışveriş merkezi yapmayı tercih etti. Çeşitli sağlık sorunlarıyla boğuşan Polat, toplumdan yükselen büyük itirazlar neticesinde hapishaneden ev hapsine alındı. Avukatı aracılığıyla dün yayınladığı sosyal medya mesajında “Restore ettiğimiz tüm tarihi eserler tüm kamusal alanlar iyi günde de kötü günde de İstanbulluların bahçesidir” dedi. İşte dünkü deprem, İmamoğlu ile birlikte İstanbul’u depreme dayanıklı kent haline getirmeyi amaçlayan, alanında uzman kişiler hapisteyken yaşandı.
***
İmamoğlu ve ekibinin yolsuzluk iddiasıyla tutuklanması toplumun büyük bir kesiminde karşılık bulmadı. Çoğu insan bunun, Erdoğan’ın en güçlü rakibinin elenmesi amacıyla yapıldığı görüşünde. Dün bir kere daha kendini hatırlatan deprem, diğer olup bitenlerin dışında, herkes için en önemli gündem maddesi olduğunu kanıtladı. İnsanlar İstanbul’da korku içinde sığınabilcekleri bir açık alan ararken, Ankara Valiliği, Birinci Meclis’ten Anıtkabir’e yürümek isteyen halkın önünü polisle kesmeye çalışıyordu. Özgür Özel’in ‘yıkın’ sözü, Urfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın bitmeyen enerjisi ve yurttaşların kararlılığıyla barikatlardan geçildi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, deprem sonrası yaptığı açıklamada İstanbul’da depreme hazırlık konusunda acil adımlar atılması gerektiğini söyledi. Bu konudaki öncelikli muhatabı, yirmi beş yıl şehri yönetmiş ve deprem vergilerini çift şeritli yola yatıran AKP olmalı. Ayrıca, bilim insanlarının defaatle İstanbul’un felaketi olacağı konusunda uyardığı, Murat Kurum’un İBB adaylığı boyunca “halkın gündeminde yok” diyerek adını anmadığı Kanal İstanbul projesinin de, dün itibariyle gündemden hızla düşmesi gerekir. Zira kentte ne heba edilecek zaman ne de talan edilecek hâl kaldı.