Birkaç gündür, önceleri taslaktan normale geçirtilen Gazze planı artık gündeme taşındı. Hamas açıklamalarıyla da konu artık yola devam gibi. Ama hep şu fantezi travmasında takılıp kalınıuyor. Olay sanki tümden Hamasın imhasıyla bütünleştiriliyor. Tıpkı ötekilerin yöntemiyle açıklanıyor. Algılar hazırlanıyor. Her en basit ateşkeste dahi “Hamas ne diyecek” sorularıyla kamuoyu odaklaştırıldı. Sms hep görüldü ki olay hep İsrail ekseninde hareket gördü. Kabul etmeyen İsrail olsa da hep Hamas suçlanı. Yine ayni yöntem işledi. Tasarının Amerikan merkezli olduğu israilin bazı yerleri kendine göre yontuğu bir planla Trump karşımıza geldi. Adeta Hamasa “tabutuna çiviyi çak” denildi. Hamas ise çaresiz. Üstelik hala soykırım devam yolundaydı. Ama belli ki oluşan dünya kamuoyu tepkileri, sürgünleştirilecek Filistinlilere yer bulunamaması, Amerikanın bölgeğe direk yerleşme istekleri, karşımıza ilgili metni çıkardı. Zaten İsrail yine işkalci. Ama Trump denetiminde ve eski Ortadoğu yalancısı Bleyir de yanında yeni Gazze ilhaklaşma emlak politikasını uygulama hedeflerini belirtiyor.
Sayılacak çok söz var. anlatacak bolca yalan da var. üstelik soykırım yapana ne ceza nede engel var. tam aksine, istediklerini yaptırma adına diplomasi zoru kulanılma durumu geliştiriliyor. Böylelikle oluşan alehteki kamuoyunu da susturma hedeflidir. Bu arada Gazze planı etrafta onay için dolaşırken, Akdenizde uygulanan soykırımdan ablukaya Gazze kuşatmasına karşı dan SUMUD filosu da önemli İsrail saldırılarına uğruyordu. Konu dürüsçe Gazze halkı olasa, Filistin sorununun çözümü teşviki hedeflense, enazından kabulaşamasında israilin Gazze saldırıları ateşkesle durdurulup gelen uluslarası filonun da saldırı değil yardım ulaştırmasına yardımcı olunurdu. Son gelişmelr dahi bize olayın emperyalist gerçekliğini direk anlatmaktadır. Bolca kulanılan “barış” değil, bazı engeler nedeniyle Gazze ilhaklaşma yeniden politikasının değişik esrumanlarla devamına yönelinmektedir. Hamas ise zaten tecrit edilip soykırımla da halktan tepki almaya başlandığı anda, onun kendi hançeri kendinin saplama anlaşmasını imzalanmasına doğru dayatılmaktsdır
Nitekim bölgeği iyi bilen bazı duyarlı gazeteciler, son Hamas açıklamasının ifadelerinin Hamasın olmadığını açıklıyordu. Kulanılan cümle ile belirtilen ifadelerin direk Hamas değil de onlara onaylatıldığı imajına inandıklarını açıklıyorlardı: Hediye Levent gibi”…
Aslında Hamas direk teslim değil bazı görüşmeler ifadelerini de metnin arasına sıkıştırsa da Amerikan merkezli kesimler, zaten kabul etmediği taktirde israile devam diyeceklerini açıklıyorlardı. Elbet hala karanlık noktalar var. gelecek her bilgi de olaydaki oyuncuların da sayısıyla rolleri de daha geniş yorumlama şansını da artıracaktır. Yine de daha başlarken, hem de Gazzenin kıyımını, soykırıma destek veren en güçlü Amerikan meyşeli olması, bize ısrarla unutturulan emperyalist gerçeği yeniden Ortadoğu üstünden anlatmaya yetip artması gerekirdi.
Bu arada yavaş yavaş bilgileriyle ilerlenen bir konu da var: Türkiye gerçeği… Türkiye ikili oynuyordu. Hem israile sövecek derecede resmi açıklamalar yaparken, İsrail ile ticaret de sürüyordu. Bu konuda direk Kıbrısla alakalı da önceden birkaç yazı yazdığımı burada hatırlayalım..
Şimdi sızan bilgiler de önemli. Cumar günü Erdoğan Trump görüşmesi telefonla gerçekleştiği dolaşımı var. Türkiyenin Hamas üzerindeki etkisi de malum. Hamasın kararı kabul etmede Türkiyenin de tutumunun önemli rol oynadığı bilinmeğe başlandı. Zaten Trump Erdoğandan bazı istekleri olduğunu, onların yerine getirilmesi gerektiğini, daha sonra bazı kararlara bakacağını açıkladıydı.
Ek olarak: Erdoğan Trump görüşmesi sonrası iranın mal varlığına karşı alınan tutum ile bloke edilmesi de anlatı için önemli pratiklerdi. Şimdi Hamasla alakalı gelen dış bilfgiler de eklenince tam bir bölgesel emperyalist resmi karşımıza geliyor. Tabi garnatürlü madeler de var. ama şunu hatırlayalım: daha önce de ateşkesli aşamalı anlaşma oldu. Fakat İsrail son dönemki anlaşmalara ya kısa zaman veya hiç uymadı. Hamasla da üç adımlı anlaşma olduydu. İlk aşama uygulamasından sonra ikincisine devam için görüşmeler beklenirken, keyfi şekilde İsrail bunu bozdu. Ama suçlatılan Hamastı. Çünkü elde güçlü medya ile oluşturulan bir anti Hamas algı probaganda makinesi vardı. Hele de Hamasın tecrit olup yalnızlaşması da buna epey yardımcı olunuyordu.
Bu pratikler elbet planın uygulanma sürecinde dahi tıkanıklığın İsrail tarafından her an yapılacağının da korkularını işaret etmektedir. Hele de ilk aşamada tüm esirler serbes brakılırsa, İsrail öteki aşamalara geçme görüşmeleri yerine direk uygulamayarak yeni kolonyalizme devam demiyeceğinin de garantörü yoktur. Zaten dikat edersek, soykırım uygulanan, zorla sürülen bir toprak parçasında suçlama dahi getirilmedi. Sani olan şeylerin olduğu algısıyla davranıldı. Tüm hedef Hamas olup Gazzede yaşanan Filistinlilere başka ülke bulup burası ekonomik amaçlar için kulanılması idi.
Bu arada Kıbrısa da bir gönderme yapalım: hala güney Kıbrıstski Amerikan askerlerinin Kuzey için olduğunu ısrarla söylendiğine tanık oluyoruz. Oysa son Trump Erdoğan görüşmesinden tutun Hamas konusundaki ortaklaşan davranışa varan çizgide Türkiye Amerikan politik gerçekleri pratikle anlatılmaktadır. Ama dünyadan soyutlanan, kendine göre en çirkin yalanları dahi hamasileştirip maduriye üretmeğe uğraşılan K. Kıbrıs, elbet bu konudan da uyarılma ihtimali yoktur. Buda gerçeklik ile yalan çizgisindeki konulan sis perdesiyle yanlışın açığa brakılma hamasilğin nedenli derinleştiğini anlatmaya yetip artmaktadır.
Kısaca, klişelerle oynamamak gerekir. Gerçeklerle hareket etmek önemlidir. Doğrurudur: en kötü barış savaştan daha iyidir. Ama içi boş olmaması gerekir. Hele de siyasal kurallar işlerse, barışın ne olduğu doğru kavranırsa, kulanıma daha dikkatli başvurulmasını getirmektedir. Aslında söylenip de eklenmeyen Batı Şerya ilhakı gibi konuları da yanyana korsak, hangi kural uygulanırsa uygulansın, hedef Filistin sorununun hiçeleştirilmesidir. Sürülerek, katlettirerek, ilhaklaşma ile gerçekleştirilmesidir. Gazze son anlaşma metni de bunlardan biridir. Ama şu uluslarası hukuk var ya: sistemin günümüzdeki durumuyla yerlerde süründüğü de kesin. Öyle olmasa İsrail brakın yeniden kolonikleştirmeği, Doğu Kudüs dahi işkal etiği topraklardan çekilmesi gerekirdi. Hep tam aksi oldu. Tıpkı Kıbrıs siyasal gelişmeleri gibi.


