Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye konusunda bir kez daha dümen kırdı ve Ankara’yı hiç mutlu etmeyecek bir açıklama yaptı. Kısa süre öncesine kadar “Suriye’de güçlü merkezi yönetim, tek bayrak, tek lider…” şeklinde iddialı çıkışlar yapan Barrack’a göre, Suriye’de gücün merkezde toplandığı yönetim biçimi yerine federalizm değil ama ona benzer ve toplumun bütün kesimlerinin onaylayabileceği bir sistem uygulanmalı. Barrack’a göre bu sistemin İslamcılık tehdidini de bertaraf etmesi gerekiyor. Barrack bununla da yetinmedi, YPG ile PKK’nın, PKK ile SDG’nin aynı şey olmadığını da söyledi ve SDG’nin Amerika’nın yerel müttefiki olduğuna dair söylemlere geri dönüş sinyali verdi.
Barrack bir kez daha dümen kırmazsa son açıklamalarından anladıklarımız şunlar;
-Amerika’nın Suriye politikası hâlâ netleşmemiş durumda ancak Barrack’ın sahada temsil ettiği Trump’ın ofisi ile Pentagon ile güvenlik kurumları arasındaki makas geçtiğimiz günlere göre biraz daha kapanmış gibi görünüyor.
-Trump’ın ofisi sahadaki zorlayıcı şartları görmezden gelmeyi tercih ederken daha uzun vadeli hesap yapan, hesabına İran-İsrail gerilimi ve yeni bir savaş gibi ihtimalleri de katan Pentagon daha etkili gibi duruyor.
-Barrack kısaca ademimerkeziyetçi bir sistemden bahsediyor. Aslında Barrack’ın Türkiye’nin “YPG-PKK-SDG, hepsi aynı şey” söylemine dair çıkışları sahadaki duruma uygun. Nihayetinde SDG’nin çekirdeğini YPG oluştursa da, YPG’nin eğitimini zamanında PKK vermiş olsa da SDG uzun süredir bir Kürt-Arap ittifakı ve eğitiminden silahına her şeyi ABD sağlıyor. PKK ile SDG’nin yapısı da hedefleri de birbirinden oldukça farklı. SDG ve öz yönetim içindeki Arap aşiretlerine PKK’nın ideolojisini anlatmaları da Türkiye’ye karşı hareket etmelerini sağlamaları da mümkün değil. Arap aşiretlerinde, Öcalan’dan PKK’nın ortaya çıkışına, Türkiye’nin Kürt meselesinden 40 küsur yıldır devam eden TSK-PKK savaşına kadar bu kanlı sürecin bir karşılığı yok! SDG de öz yönetim de bulundukları yerleri elde tutmak, kazanımları korumak ve giderek derinleşen katliam korkusu gibi sebeplerle ittifak halinde oldukları Arap aşiretlerini, Süryanileri, Hristiyanları, Ezidileri, Türkmenleri, Ermenileri ittifak içinde tutmak zorunda. Arap ittifakı olmadan SDG’nin Haseke’yi, Rakka’yı, Deir Ez Zor’u tutması mümkün değil.
-Suriye’de ademimerkeziyetçi sistemin uygulanması demek Amerika, Türkiye, İsrail, Fransa, Suudi Arabistan ve şimdilik perde gerisinde duran birçok ülkenin dahil olacağı bir süreç demek. Bu da Ankara’nın ve Şam’ın ısrarla Suriye içinde tutmaya çalıştığı sahadaki gerilimlerin ve Eş Şara karşıtı ittifakın, uluslararası platforma taşınacağının sinyali gibi okunabilir.
-Elbette Barrack’ın son açıklamasının en çarpıcı mesajı Şam’daki geçici yönetimin başındaki isim olan Ahmed Eş Şara’ya. Gücün merkezde toplandığı bir sistemden vazgeçilmesi, Eş Şara karşıtı ittifaka göz kırpan bir Amerikan tavrı, Eş Şara’ya verilen açık çekler döneminin de sallantıda olduğunun habercisi gibi.
Peki ne oldu da Barrack çok sert bir şekilde söylem değiştirdi?
Amerika, Orta Doğu’da tek adamın her kararı tek başına verebildiği rejimlerle çalışmayı sever. Sonuçta demokrasinin işlediği ülkelerde at koşturmak kolay değil. Trump’ın ofisi ile diplomasi ve güvenlik kurumları arasında Suriye konusunda görüş farklılıkları olsa da SDG’den tamamen vazgeçilmeden, ancak Eş Şara ile çalışılmasını sağlayan bir ara formül de bulunabilirdi. Amerika durduk yere Ankara’yı huzursuz etmek istemez. Amerika’ya göre SDG yerel bir müttefikken Türkiye bir bölge ülkesi vs… Ancak Suriye sahasında sadece Türkiye yok, İsrail de var ve Amerika’nın bölgeye dair politikalarında İsrail’in güvenliğinin ve çıkarlarının her zaman bir etkisi oldu, olacak.
Açıkçası Barrack’ın son açıklamalarını dinlerken İsrail konuşuyormuş gibi hissettim. Türkiye’yi iyice kızdırmamak için federalizm olmayacağını söylüyor, ama İsrail’in Şam’ın güneyinden Golan’a kadar olan bölgeye doğrudan müdahale etmesinin önünü açabilecek ademimerkeziyetçilikten bahsediyor. İsrail’in meşhur bir Davud Koridoru projesi var. O koridorun açılabilmesi ve İsrail açısından güvenli bir şekilde işlevsel hale getirilmesi de Suriye’de güçlü bir merkezi yönetim ile yapılabilecek bir şey değil. Yine yeni sistemin İslamcılık tehdidi barındırmaması kısmı, oldukça çarpıcı. Trump’ın bizzat kendisi Dışişleri Bakanı Rubio ile birlikte Eş Şara’yı terör listesinden çıkarabilmek için hâlâ uğraşıyor. Yeni mi fark etmişler radikal İslamcılık tehlikesi potansiyelini? Ama İsrail ilk günden beri Eş Şara yönetiminden radikal, terörist, El Kaideci gibi sıfatlarla bahsediyor.
Bir de İsrail-Suriye görüşmelerine dair Arapça basına düşen iddialara bakalım. İddialara göre İsrail’in talepleri şöyle;
-Suriye’nin hava savunma sistemleri, füzeleri vs. olmayacak.
-Şam ağır veya stratejik silah edinmeyecek. Edindiği silahlar sadece ülke içinde kullanılabilecek çapta silahlar olacak.
-Şam’ın güneyinden itibaren Süveyda, Dera ve Kuneytra’yı da içine alacak şekilde bölge silahsızlandırılacak. Bu bölgede Şam’a bağlı güvenlik birimleri asayiş olaylarına filan bakacak, hafif silah taşıyacak.
-Suriye bölgenin seyir terası olarak bilinen ve askeri açıdan stratejik önemi olan Hermon Dağı-Şeyh Dağı dahil Golan’ın İsrail işgali altındaki bölgelerinden vazgeçecek. Bu arada İsrail’in Esad yönetimi düştüğünden beri sınırdaki Kuneytra kentine bağlı çok sayıda köye de girdiğini hatırlatmak gerek. Yine Golan, Suriye’nin su kaynaklarının önemli bir kısmını barındırıyor ve İsrail’in birkaç ay içinde işgal ettiği yerlerde göller ve su yatakları da var. Şam şimdiden su krizi ile karşı karşıya.
-Suriye ile İsrail arasındaki anlaşmalar gözden geçirilecek, mümkünse hepsi geçersiz sayılacak.
-Şam Türkiye’den silah almayacak, Suriye ordusunun Türkiye tarafından kurulmasına izin verilmeyecek.
Bu şartların yanı sıra İsrail, Şam’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesini sağlayacak İbrahim Anlaşmalarına katılmasını istiyor ancak Suriye’de henüz devlet kurulmadığı ve Eş Şara dahil bütün kadro geçici olduğu için, bu konuda pek acele etmiyor gibi görünüyor. “Eş Şara’nın önce 5 yıl boyunca seçim yok deyip sonra alelacele eylül ayında seçime gitmesinin sebebi bu olabilir mi?” diye düşünüyor insan! Sonuçta imzalanan anlaşmaların bağlayıcı olması için parlamento onayı vs. gerekli.
Yine İsrail’in Şam’dan istediği bir başka şey, İran destekli silahlı gruplara asla geçit verilmemesi. İddiaya göre İsrail, Eş Şara’yı süper pragmatik ve güvenilmez olarak nitelendiriyor ve Eş Şara’nın, nefret ediyor olsa da Suriye’de İsrail’e karşı İran’ın önünü açabileceğini düşünüyor.
Peki İsrail ne istiyor?
Gazze şeridinde sahil kesimi işgal etmek üzere saldırılara başlayan İsrail, Gazze’den en az 1 milyon insanı başka ülkelere göndermeye hazırlanıyor. Eş zamanlı olarak Batı Şeria ve Doğu Kudüs gibi Filistin bölgelerine de şiddetli saldırılar yapan İsrail, son olarak Batı Şeria’da belediye başkanlarının da aralarında olduğu çok sayıda Filistinliyi tutukladı.
İsrail, Filistinli nüfusun oldukça azaltıldığı, demografinin bir Filistin devletinin kuruluşuna kesinlikle uygun olmadığı İsrail devletinin inşasına hız verdi. İsrail açısından koruması gereken sınırlar artık Suriye’den Lübnan’a uzanıyor, belki yarın Ürdün’e ve Mısır’a da sarkacak.
Velhasıl İsrail, Suriye sahasını Türkiye’ye bırakmamak konusunda kararlı ve Barrack’ın son twistine bakılırsa Amerikan yönetimi de Türkiye’den çok İsrail’e kulak veriyor!



