Yıl 2009. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde yaşayan 12 yaşındaki Ceylan Önkol, kırsalda hayvanları otlatırken, vücuduna isabet eden havan mermisiyle öldü. Ailesi, patlama sesini duyup yanına koştuğunda, Ceylan’ın her parçası ayrı yere savrulmuştu. Anne Saliha Önkol, delillerle birlikte evladından geriye kalan ne varsa kendi elleriyle toplayıp Lice Cumhuriyet Savcılığı’na teslim etti. Ceylan’ın cenazesi saatlerce yerde bekletilmiş soruşturmayı yürüten savcı ‘can güvenliği olmadığı’ gerekçesiyle ancak üç gün sonra olay yerine gitmişti.
***
Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasına göre o gün havan atışı yapılmamıştı. Jandarma ve emniyet olayın, Ceylan’ın yerde bulduğu patlayıcıya elindeki değnekle vurması sonucu gerçekleştiğini ileri sürdü. Patlamaya sebep bu idiyse bile, insanların yaşadığı, hayvanların otlatıldığı bir bölgede, patlayıcı maddenin ne işi vardı? Kimse sorumlu olmayacak mıydı? Mezopotamya Ajansı’ndan Rukiye Payiz Adıgüzel’e konuşan ve dosyayı yıllardır takip eden İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz, Türkiye’nin, tarafı olduğu Ottowa Sözleşmesi’ne göre, ülke sınırları içinde bulunan kara mayın ve savaş artıklarını temizlemekle yükümlü olduğunu hatırlatıyor ve Ceylan’ın ölümüyle sonuçlanan olayda devletin ve askeri görevlilerin sorumlu olduğunu belirtiyor. İHD, olaydan sonra bölgede incelemede bulunmuş ve ortada mayın patlamasını gösteren bir çukur olmadığını ama etrafa saçılmış metal parçaları bulunduğunu açıklamıştı.
***
Olay yeri incelemesi geç yapılmıştı. Ceylan’ın cenazesini, olay yerinde buldukları kimi delillerle birlikte yetkililere aile ve köy halkı teslim etmişti. Otopsi, karakol önünde, uzman olmayan bir hekim tarafından yapılmıştı. Devlet yetkilileri Ceylan’ın ölümünün elindeki metal bir aletle patlayıcı maddeye dokunması sonucu gerçekleştiğini savundu. Ancak Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer hazırladığı raporda, otopsinin hatalı bir biçimde gerçekleştirildiğini ve Ceylan’ın ‘savunma pozisyondayken’ öldürüldüğü görüşündeydi. Yani Ceylan yerde bulunan herhangi bir patlayıcı maddeye dokunmamıştı. Prof. Dr. Biçer, uzman mütalaasında, patlamanın kişinin müdahalesi olmaksızın önünde yerde veya yere yakın olarak meydana geldiğini belirtmişti.
***
Yıl 2014. Lice Cumhuriyet Savcılığı, Ceylan’ın ölümüyle ilgili başlattığı soruşturmada ‘daimi arama kararı’ verdi. Sebebi, dosyadaki kanıt ve raporların faillerin tespiti için yetersiz bulunmasıydı. Aile, İçişleri Bakanlığı’na maddi ve manevi tazminat davası açtı. Danıştay, 2016 yılında tazminat davasının ‘hizmet kusuru’ ilkesi kapsamında görülmesi gerektiğine hükmetti ve İdare Mahkemesi 2021’de, yani Ceylan’ın ölümünden on iki yıl sonra, aileye 283 bin lira ödenmesine karar verdi. İdare yüzde doksan, Ceylan ise yüzde on kusurlu bulunmuştu. Aile karara itiraz etti. Dosya halen sonuca bağlanmış değil.
***
Üç karakol ile çevrili alanda Ceylan’ı öldüren havan mermisinin nereden ve kim tarafından atıldığı 16 yıldır bulunamadı. Tek bir kişi yargılanmadı. Aile, mağdur gibi davranarak maddi çıkar peşinde koşmakla suçlandı. Türkiye’de adalet bir günde ya da tek bir elde çürümedi. Ceylan gibi daha nice çocuk bomba, mayın, kurşun gibi askeri mühimmat ve zırhlı araçların hedefi oldu. Kiminin fail meçhul kaldı, kiminin faili az bir caza aldı. 2004 yılında, Mardin’de polislerin üzerine ateş açtığı 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın bedenine yaşından çok kurşun isabet etmişti. Evlerinin önünde öldürülen Uğur ve babası, iddiaya göre ‘eylem hazırlığı içindeki teröristlerdi’. Eğer o gün o polisler beraat etmeseydi, Ceylan’ın da katili faili meçhul kalmazdı. Dün görmezden gelinen, üzeri örtülen, cezasız bırakılan her suçun, bugün yüzümüze çarpan her adaletsizlikte payı var.



