Nükleer silahlar yeniden gündemde. İran’a yönelik saldırılar için özellikle ABD’de “önleme” yalanı öne sürülüyor. Bu anlatıya göre, İran’ın nükleer silah üretmesi söz konusu ve bu tehlikenin önlenmesi gerekiyor. Oysa Orta Doğu’daki asıl nükleer tehdit, İran’a yönelik saldırıları düzenleyen ve Gazze’de soykırımı, Batı Şeria’da etnik temizliği sürdüren İsrail. İran’a yönelik saldırılara katılan ABD ise en başından beri nükleer tehlikenin merkezinde. Bu gerçekler ABD medyasında pek yer almıyor.
Bu önleme yalanlarına karşı çıkarken nükleer silahlara ilişkin gerçekleri iyi bilmek gerekiyor. Tüm dünyayı ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren nükleer tehdit sürüyor çünkü nükleer silahlanma kesintisiz sürmekte. Oysa Soğuk Savaş ardından nükleer silahlanmanın biteceğine, hatta bitmek üzere olduğuna inananlar çoktu. Nükleer savaşın gerçek bir tehlike olduğunu bilen uzmanlar ve barış için hiç durmadan mücadele eden eylemciler bu anın kullanılması gerektiğini düşünüyorlardı. Nükleer silahlanmanın sürmesini isteyen güçler ve militarizmin çarkları ağır basınca, bu umut azaldı.
Sürmekte olan nükleer çılgınlığın boyutlarını anlamak için Nükleer Silahların Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya (ICAN) tarafından yayımlanan son rapora göz atalım. Geçtiğimiz yıl nükleer silahlara sahip dokuz ülke, nükleer cephanelikleri için bir önceki yıla göre 9.9 milyar dolar (yüzde 11) daha fazla harcadılar. Toplam harcama yaklaşık 100 milyar dolar. Bu saniyede 3 bin 169 dolara denk düşüyor. Son beş yıl içerisinde (2020-2024) bu ülkeler nükleer silahlar için yaklaşık 416 milyar dolar harcadılar.
ABD, 2023’ten 2024’e 5.3 milyar dolarla en büyük artışı sağladı. Yaklaşık 57 milyar dolarlık toplam harcamasıyla ABD diğer tüm nükleer silahlı devletlerin toplamından daha fazla harcama yapmış durumda. Çin 12.5 milyar dolarla ikinci, Birleşik Krallık (İngiltere) ise 10.4 milyar dolarla üçüncü sırada.
Nükleer silahlar için yapılan harcamalar dışında görünmez kılınan bedeller de var. Nükleer silahlara kapı açmak kaçınılmaz olarak bedel ödemek demek. Herhangi bir demokratik gözetim olmaksızın ve topluma sorulmaksızın, ABD veya Rusya’nın nükleer silahları birçok ülkeye yerleştirilmiş durumda. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bu ülkelerde nükleer silahların oluşturduğu tehlikeler hemen hiç konuşulmuyor.
Nükleer silahlanma kamu bütçesinin büyük şirketlerin kasalarına akıtılması demek. ICAN raporuna göre, 2024 içerisinde 26 şirkete en az 43.5 milyar dolar aktarılmış; en az 463 milyar dolar ise daha sonra ödenecek. Öte yandan, bu şirketlere yaklaşık 20 milyar dolar değerinde yeni sözleşmeler verilmiş. Tahmin edilebileceği üzere şirketler sürekli lobi çalışmaları yapıyorlar. Bu şirketler, 2024 yılında yalnızca Fransa ve ABD’de lobicilere 128 milyon dolardan fazla ödeme yapmışlar.
Bu çok büyük, anlaşılması bile zor tutarlar elbette insanlığın yararı için kullanılabilirdi. 2024 yılında nükleer silahların üretimi ve bakımı için harcanan tutarlar, Birleşmiş Milletler yıllık bütçesini 28 kez karşılayabilirdi. Aynı tutarlar, ağır açlık ile karşı karşıya olan 345 milyon insanın tamamını yaklaşık iki yıl boyunca besleyebilirdi.
Dokuz ülkenin tüm dünyayı yaşanmaz kılabilecek nükleer silahlara, yani kitle imha silahlarına harcadığı tutar 100 milyar dolar. Bu dokuz ülkenin karşısında 98 ülke yer alıyor. Nükleer silahları yasaklamayı ve bunların imhası için çalışmayı taahhüt eden 98 ülke, Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması’nı imzalamış durumda. Nükleer silahlara sahip dokuz ülkede bile aslında çoğunluk nükleer silahları istemiyor. Bir diğer deyişle, dünyanın büyük çoğunluğu nükleer silahları istemiyor. Umut işte tam olarak burada.