tüm yazılar:

“Ey Yolcu, Bastığın Yeri Emlak Zannetme, Burası Yurttur!” – Niyazi Kızılyürek

Orjinal yazının kaynağıyeniduzen.com

“Kıbrıs, Kan Bedeli Haktır” dendi. Bunun adı, Kan-Milliyetçiliğidir. Tarihte örnekleri çoktur.

 Örneğin, Alman milliyetçileri “Kandan” hareketle Fransa’nın Alzas Loren bölgesinde yaşayan Almanları ileri sürüp, o bölgeyi kendi topraklarına katmayı hak bilirlerdi.

Üstelik, o bölgede yaşayan insanların ne düşündüklerinden bağımsız olarak…

Çünkü, düşünce ve iradenin bir önemi yoktu. Kanları Almandı ya, iradeleri istemese de Alzas Loren Almanya’ya ait olmalıydı.

Kan-Milliyetçiliği En Anakronik Milliyetçiliktir!

Bütün milliyetçilikler saldırgan eğilimler gösterebilirler ama yayılmacı milliyetçiliklerin en anakronik olanı, Kan-Milliyetçiliğidir…

Kan-Milliyetçileri, “Kandan” “tapu” üretme veya “Kan” dökülen yerleri “hak” sayma eğilimindedirler.

Oysa modern dünyada herhangi bir toprak parçası, o topraklar üzerinde yaşayan insanlara aittir. Yani, halkların iradesindedir…

Bu yüzden, sınırlar halkların self determinasyon hakkı ile çizilir ve değiştirilmesi kabul edilmezdir.

Kıbrıs’ta, Atatürk Milliyetçiliğinden Uzaklaşıldı!

Mustafa Kemal Atatürk self determinasyon hakkından hareketle, Türk nüfusunun çoğunluk olmadığı bölgeleri Misakı Milli sınırları içine dahil etmedi.

Fakat Kıbrıs söz konusu olduğunda, Türk milliyetçiliğinin uzun yıllar önce Atatürk ilkelerinden ve Misakı Milliden uzaklaştığını ve Türkiye sınırları dışına taşma eğilimi gösterdiğini görürüz.

Adada Türk nüfusunun %18 olmasına karşın 1950’li yıllarda “Kıbrıs Türk’tür” dendi. Taksim istendi…

Bugün gelinen noktada ise “Kan akıttık bizimdir” deniyor…

Kıbrıs, Kıbrıs’ta Yaşayanların Yurdudur!

Kıbrıs, kan akıtanların değil, bugün burada yaşayan insanların yurdudur. Şairin dediği gibi, “Rum, Türk, Ermeni fark etmez, bu toprakları alın teri ile sulayan herkesin yurdudur.”

Fakat Kan-Milliyetçileri “Kana” alın terinden daha fazla kıymet biçiyorlar.

“Kan-Hakkı” diyerek, Yurt-Hakkını ihlal ediyorlar.

Kıbrıs’ı, “kendilerinin” sayıyorlar ve ele geçirdikleri bu küçücük toprak parçası üstünde “Büyük Türk Birliği” hayalleri kurup, “Hedef Kızıl Elmadır” diye haykırıyorlar.

Kıbrıslı Türklerin iradesini hiçe sayıyorlar…

Oysa Kıbrıslı Türkler Helenlerin Megali İdeasına karşı çıkmış, uzun yıllar Enosise karşı mücadele etmiş ve yeri geldiğinde kan akıtmışlardı.

Ne trajiktir ki, şimdilerde Türk milliyetçilerinin Megali İdeası karşısında yurtlarına sahip çıkmak için direnmek zorunda kalıyorlar.

Kan-Milliyetçiliği Hem Demokrasiye, Hem de Rasyonel Çıkarlara Terstir!

Kıbrıs’a “Kan ve Toprak” fetişizmiyle bakan bir milliyetçilik anlayışı, Türkiye’de demokrasinin de düşmanıdır…

Tarih şahittir: Dışarıya karşı yayılmacılık, içeride baskı rejimine yol açar!

Ayrıca, Kan-Milliyetçiliği Türkiye’nin rasyonel çıkarlarına da aykırıdır.

Rasyonel düşünceden, aklıselimden yollarını ayırmış saplantılı bir Kan-Milliyetçiliği, Kıbrıs coğrafyasının kuzeyini “emlak” olarak görüp hanı-yağmaya açarken, güneyini de jeo-politik açıdan Türkiye karşıtı güçlere terk ediyor.

Başka bir irrasyonel sonucu da, adanın güneyiyle yetinme pahasına Kıbrıs Cumhuriyeti devletini kendi tekellerinde tutmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmesidir.

Kıbrıslı Türkler Yurt Kavgası İçindedirler!

Bu gidişata dur demek isteyen Kıbrıslı Türklerin mücadelesi, bir yandan adanın kuzeyini Türkiye’ye hediye etme pahasına Kıbrıslı Türklerle güç paylaşımına karşı çıkan Kıbrıs Rum milliyetçileriyle, diğer yandan da toprak fetişizmiyle adanın güneyini Kıbrıslı Rumlara hediye etmeye yeltenen Türk milliyetçilerine karşı bir mücadeledir.

Açıkçası, Kıbrıslı Türklerin yurt kavgasının iki veçhesi vardır ve iki ayrı cephede mücadele etmek kaçınılmazdır.

Fakat bu tek başına verilecek bir mücadele değildir. Hem Türkiyeli, hem de Kıbrıslı Rum demokratlarla yol arkadaşlığı yapmak, üyesi olduğumuz Avrupa Birliği’nin kapısına birlikte dayanıp destek aramak şarttır…

Kıbrıslı Türklerin “aradan” çıkarılması, uzun vadede adanın güneyinin “Yunanistan”, kuzeyinin de Türkiye olması demektir ki, bu bizi Kıbrıs Sorunun başlangıç noktasına geri götürür.

Yani, yetmiş yıl öncesine…

Böylesi bir geri dönüş, gelecek açısından Kıbrıs Sorunun yetmiş yıl daha devam etmesinden başka bir vaatte bulunamaz!

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img