tüm yazılar:

Merkez Bankası kimi kurtardı? – Hayri Kozanoğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net
Merkez Bankası’nın kur operasyonu, “carry trade” yapan yatırımcılara ve borsada pozisyon alanlara can simidi oldu. Adeta ‘tüm tuşlara basan’ Merkez’in panik hamleleri krizin derinleşmesini engelleyemedi

18 Mart’ta İmamoğlu’nun diplomasının iptali, ertesi gün gözaltına alınmasıyla tetiklenen “sivil darbe” girişiminin iç ve dış olası politik sonuçlarını, bu baskı sürecine karşı mücadele dinamiklerini 25 Mart tarihli yazımızda ele aldık. Bugün ise ekonomiye olan etkilerine odaklanacağız.

19 Mart sabahı döviz kurlarındaki hareketlenme öğle saatlerine doğru kontrolden çıktı, liranın değer kaybı yüzde 10’u aştı. Doların 42 lirayı görmesiyle birlikte yoğun bir rezerv satışı başladı ve kurlarda bir geri çekilme gözlendi. Bu yazı kaleme alınırken dolar kuru 38 lira dolaylarında geziniyordu. Bu 18 Mart’taki 36.45 lira kuruna göre yüzde 4,25’lik bir artış anlamı taşıyor. Avrodaki sıçrama ise parite etkisiyle yüzde 8,5’i buluyor. Mehmet Şimşek’in “rasyonel” olarak adlandırılan kemer sıkma programının temel çıpası, liranın döviz karşısında değer kaybının enflasyonun altında seyretmesi, böylelikle yüksek faizli TL enstrümanlarının cazibesinin korunmasına dayanıyor. Bu anlamda 1 haftadaki bu keskin değer kaybı haliyle hiç de arzu ettikleri bir gelişme değil.

KİME YARADI?

Gelgelelim bu sonuca bile TCMB’nin 19-20-21 Mart günleri sırasıyla 11,2 ve 12 milyar dolar, toplamda 25 milyar dolar rezerv kaybıyla ulaşılabildi. Başkan Hakan Karahan’a göre bu dövizlerin 15 milyar doları yabancılara, 7,5 milyar doları şirketlere ve 2,5 milyar doları bireylere satıldı. Burada tartışılması gereken asıl konu, TCMB’nin bunca rezervi gözden çıkararak yabancıları neden kurtarma yolunu seçtiğidir. Eğer böyle yoğun bir müdahale yapılmasaydı, kur piyasada daha yüksek belirlenecek ve liradan dövize dönmek isteyen yabancılar belirgin bir zarara uğrayacaktı. Veya zarar etmek yerine piyasanın durulmasını bekleyip TL’den çıkış yapmayacaklardı.

Bu ikramdan yararlananlara “carry trade” denilen yüksek lira faizlerine tamah ederek gelen yatırımcılar yanında, parasını borsada park eden fonlar da dâhildi. Yani bu operasyonla TCMB türbülansı büyük ölçüde hafifletirken, başta yabancılar, liradan dövize geçecek tüm kesimleri de kurtarmıştı. Üstelik Varlık Fonu kaynaklarıyla kamu bankaları üzerinden alıma geçerek şirketlerin hisse geri alımlarını kolaylaştırarak, açığa satışı men ederek borsacılara ek bir destek sağlamışlardı.

Geçen hafta gerçek kişilerin döviz mevduatları, 1 haftada 3,1 milyar dolar, şirketlerin ise 3,2 milyar dolar arttı. Özellikle para piyasası fonlarından 1 haftada gerçekleşen 152,5 milyar liralık çıkışın dövize yöneldiği tahmin edilebilir. Böyle puslu bir ortamda kayda değer bir döviz alımının da, yastık altına gittiğini kestirmek zor değil.

Bu süreçte TCMB dövize yönelebilecek likiditeyi emmek için her yolu denedi. “Tüm tuşlara bastı” metaforunu doğrularcasına, elindeki bütün enstrümanlara sarıldı. Türk lirası uzlaşmalı döviz satışına başladı. 600 milyar liralık depo alım ihalesi düzenledi. 24 Mart’tan başlayarak likidite senedi ihracına başladı. Bunların hepsi faizleri yukarı çekecek sıkılaşma adımları. Ama asıl hamleyi yüzde 42,5 olan politika faizinin gecelik borçlanma üst sınırını yüzde 46’ya çekerek yaptı. Haftalık repo ile borçlanma yerine gecelik borçlanmaya geçti. Bu, aradaki 350 puan faiz artışının ötesinde, para haftalık yerine gecelik nemalandığı için bileşik faizle 570 baz puan civarında bir maliyet artışı anlamına geliyor.

KAMUNUN ARTAN İÇ BORÇ YÜKÜ

Sözkonusu parasal sıkılaştırma paketi, kamu kâğıtlarının faizlerinin yükselişine, buna bağlı olarak fiyatların otomatikman düşüşüne de yol açtı. 28 Mart Cuma günü 2 yıllık kâğıtların faizi yüzde 45,53’e, 5 yıllıkların yüzde 37,62’ye, 10 yıllıkların yüzde 33,49’a fırlamıştı. Bu 14 Mart tarihine göre sırasıyla, 8,4, 5,2 ve 5,6 puanlık faiz artışlarına denk geliyor. Kamunun lira cinsi yaklaşık 4,3 trilyon TL borcu bulunuyor. Ortalama faiz artışını 6 puan varsayarsak bu bir hamlede kamunun iç borç yükünün 258 milyar lira artması anlamı taşıyor.

Toz duman dağılmadığı için ayrıntılı hesaplamalar yapmak haliyle zor. Ama dolar kurunun bir hamlede 1,6 lira artışından hareketle; şu aşamada Türkiye’nin 525,8 milyar dolar olan dış borcunun 841 milyar lira, reel sektörün 148 milyar dolar döviz pozisyon açığının 236,8 milyar lira sıçradığını da ekleyebiliriz.

TCMB’nin 17 Nisan’da Para Politikası Kurulu toplantısı var. Yüzde 42,5 olan politika faizinin yakın dönemde düşürülmesi olanaksız görünüyor. Aksine, politika faizi sabit tutulsa bile gerek ticari kredi, gerekse bireysel kredi faizleri daha yüksek düzeyde seyredecek. Siyasi operasyonların yarattığı belirsizlik ortamı, yatırımları tamamen durduracak. Başta dar gelirli bireylerin borçları kaynaklı tahsil edilemeyen krediler artacak. Zaten soğumakta olan ekonomi hızla durgunluğa sürüklenecek. Bu ortamda vergi tahsilatı yavaşlayacak, 2025’in ilk iki ayında 450 milyar lira açık veren bütçenin dengesi daha da bozulacak. Enflasyon da öngörülenin üzerinde seyretmeye devam edecek. Asgari ücretli, emekli, kamu çalışanı, emeğiyle geçinen tüm halkın geçim koşulları daha da kötüleşecek. Hukuksuz, adaletsiz baskıcı uygulamaların üzerine, bir de ekonomik sıkıntıların ağırlaşması eklenince, iktidara olan öfke katmerlenecek.

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img