Annan Planı döneminde oluşturulan “foncu” ve bir büyük anlatıya dahil olarak kendini gerçekleştirme refleksini (AB ya da Türkiye) https://www.ykp.org.cy/2023/08/annan-plani-doneminin-urettigi-aydin-profili-burak-kurtcebe/ ilgili yazıda anlatmış ve buna dikkat çekmiştim.
Özellikle Yılmaz Özdil’in Kıbrıs ile ilgili yorumlarından sonra dünyada da olan ikinci bir entelektüel tiplemesi vardır ve yine dikkat edilmesi gerekir.
Bu şahısların bütün personaları tüm taraflardan bağımsız, bir kampa ait olmayan, hep biraz ayrıksı fikirleri savunmak üzere kuruludur. Bununla gurur duyar ve bu durumu gerçek bir istikrar ve dürüstlük olarak görür.
Yalnız yürümeyi kahramanlık görür. Örgütlü ya da diğer insanlarla bir arada yürümeyi küçümser, kendinden başka herkesi güvenilmez bulur…
Ama bu entelektüel tiplemesinde insanları rahatsız eden “bir durum” vardır, adını koymakta zorlanılan…
Kendileri genellikle öyle sansa da insanları bu kadar rahatsız eden ayrıksı olmaları, bir gruba ait olmamaları değildir aslında…
Bir nevi ergen asiliğini hatırlatan ve kendi ayrıksılığını toplumsal çıkarın üzerinde gören, hep kendi farklılığını, asiliğini merkeze alan o tutumun yavanlığını bir süre sonra hisseder insanlar…
Bu arkadaşlar Faşizm yükselirken, aykırı durduğu için, prosedürel sebeplerle zaman zaman onu bile destekleyebilir ya da sessiz kalarak ortak olur…
Sonra faşizmin en güçlü olduğu anda da ona karşı savaşabilir…
Kendisi bunu tutarlı ve kahramanca görür. Yani konu kişisel çıkar, para, mevki, vs. değildir kesinlikle…
Ama dümdüz, hiç entel birikimi olmayan ilkeli birisi bile, bu tutumun bomboşluğunu kolaylıkla hisseder.
Kendilerinin kişisel tutarlılıkla kafayı bu kadar bozmalarının da esasen narsist bir tarafı vardır…
Hiç hata yapmamak, kirlenmemek, kötü gözükmemek adına kendi zincirlerini günden güne ağırlaştırır ve bu zincirler zamanla hareket edemez hale gelir…
Çünkü bizden ve prosedürlerden büyük şeyler vardır. Özgürlükler kayboluyordur, insanlar fakirleşiyordur, temel haklar çiğneniyordur ve bazen dümdüz bunların karşısında olmak gerekir.
Mevcut politik atmosferde bazen son derece tutarsız gruplarla da durmak gerekir çünkü hedefin kendisi de önemlidir…
Entelektüel için Her şey göreceli değildir. Her taraf eşit de değildir. Yanlış hedef için kullanılmamak, kendini kullandırtmamak kadar bunu fark edince bundan pişman olmak da entelektüel dürüstlüğe aittir.
Bazen göreviniz ne olursa olsun, dünyayı yakan insanlarla masaya oturmak yanlış diyebilmek gerekir…
Hayatta her şey müzakereye açık değildir. Bazen doğrudan katı olmak gerekir. Bunu sıradan bir insan hissederken, ideolojik veya entelektüel kibir bu arkadaşlarda bunu görmeyi engelleyebilir.
Tutarlı, zeki ve dürüst diye faşizme su taşıyan kimseye saygı duymak zorunda değiliz…
Entelektüel namus bunların üzerinde bir şey ve dünya yanarken taraf olmayı gerektiriyor.
Bu tip entelektüeli, çıkarına göre tutum alanlarla karıştırmak hatadır. Fakat sadece dürüst ve inatçı oldukları için dinlemeye de gerek yoktur.
Hayatta, politikada, okulda “ben farklıyım, o yüzden kimse sevmiyor” diyenlere karşıt örneklerle doludur hayat. Yapı olarak ayrıksı, inatçı, hiçbir yere ait olma derdinde olmayan birçok insan var bu tip bir tepki almayan…
Kendini merkeze koymayan, tarafı da belli olan sevilen entelektüeller…