Eyyyy Ersin Bey…
Eyyyy Nazım Bey…
Eyyy Hakan Bey…
Bu hafta “siyasal kariyer”inizin “insan” boyutunun, ne kadar acımasız olduğunu bir kez daha bize duyumsattınız.
Ölümden dönen Karpazlı çocukları hüngür hüngür ağlattınız…
Ölümden dönemeyen Şöhret’in 15 yaşındaki oğlunu, 70’lerindeki anne babasını hüngür hüngür ağlattınız…
Sizlerin yönetme kabiliyetini, sorun çözme kapasitesini biliyorduk elbette…
Nazım Bey’in siyasal İslam’a nasıl da kendini teslim ettiğini, Hakan Bey’in yönetiminde hastanelerin nasıl da şıpır şıpır döküldüğünü yaşayarak görüyoruz…
Ancak geçen hafta hem sağlıkta, hem de eğitimde yaşattığınız “acı”lar, günahlarınızın hiçbirine benzemiyor…
Önce “sağlık” tan başlayalım…
53 yaşındaki Şöhret Artuğlu, bir ürolojik sıkıntısı nedeniyle “devlet”in hastanesine başvuruyor.
İleri tetkikler için kendisini yatırıyorlar. Anne baba; kızlarının “antibiyotik alerjisi” konusunda hem görevli doktoru, hem hemşireleri uyarıyor. Refakatçisinin birkaç dakikalığına kantine gitmek üzere yanından ayrıldığı bir sırada hemşire geliyor ve serumuna antibiyotik katıyor. Servet anında komaya giriyor ve 12 günlük bir mücadeleden sonra yaşamını yitiriyor…
Servet’in anne babasının “katiller” diye feryat edişine hiçbir insan yüreği dayanamaz…
Çünkü bu bir “normal” ölüm değil…
Yaşanan süreçte; ihmalleri, bilgi noksanlığını, ciddiyetsizliği, görev suiistimalini, yetersizliği bire bir yaşayarak kahrolan bu aile şimdi mahkeme kapılarında hak arayacak.
Suçlular cezalandırılsın diye, başkaları da aynısını yaşamasın diye kararlı biçimde mücadele edecekler…
Dedikleri şu: “Bir gün önce taburcu olan bir hastaya yapılması gereken iğne kızımıza yapıldı.”
Personelin eksik bilgisi, deneyim noksanlığı, ciddiyetsizliği bir ölümcül hataya neden olsa da, aslolan, bu yaşanan “kriz”in hastanede çözülebilmesiydi.
Ne yazıktır ki, bu şaşaalı “devlet”in sağlık sistemi bu ölümü engelleyemedi…
Servet’in hastane içinde ölmesi adeta bir “cinayet”tir.
Bunun da baş sorumlusu; en yukarıdaki Ersin Bey’den başlar, Sağlık Bakanı’na kadar uzanır…
“Acil Durum Hastanesi”nin yetersizliği siyasetçinin suçudur. Kızı hayata döndürecek tıbbi cihazların yokluğu, sağdan soldan temin edilen cihazların bozukluğu; hepsi siyasetçinin “cibiliyeti” ile ilgilidir.
Rezilliğe bakınız: Acil Durum Hastanesi yetersiz kalınca, hastayı hemen oracıktaki Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesine götürmek için ambulans çağrılıyor. Aile ambulansın çok geç geldiğini anlatıyor.
Skandal bu kadarla da bitmiyor. Aile kızlarını alıp, Rum tarafındaki bir özel hastaneye götürmeye karar veriyor. Ambulans barikatı aşamıyor. Hasta, Rum hastanesinden barikata gelen ambulansa aktarılıyor. Orada bizim hastaneden giden raporun gerçek durumu yansıtmadığı ortaya çıkıyor. Hasta tekrar Türk tarafına gönderiliyor. Barikatta yeniden değiş tokuş yapılacak. Ancak bizden giden ambulansta “oksijen cihazı” yok. Rum ambulansının içindeki oksijen cihazı ödünç alınarak hasta geri taşınıyor.
Bu bir basit bireysel ihmal olayı değildir. Doktorun ya da hemşirenin dikkatsizliği ile de açıklanamaz. Burada; sistemin tümden çöküşü söz konusudur. Milyarlar harcanarak yapılan Acil Durum Hastanesinin “içi boş” çıktı. Ambulansın “içi boş” çıktı. Ancak bunca rezilliğe karşın, Sağlık Bakanlığı ciddi ve detaylı bir araştırma yapmadı. “Soruşturma sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacağız” dediler, ama günler geçtiği halde ses yok.
İşte bu yüzdendir ki; sağlık ve eğitimdeki bu “iki” cinayetten, en başta Ersin Tatar, Başbakan Ünal Üstel ve 2 iş bilmez bakanı sorumludur.
Ersin Bey, bugün oturduğu koltuğu, Karpaz’daki taşıma oylar sayesinde edindi. Karpaz’daki seçim operasyonları olmasa, Ersin Bey birkaç bin oyla kazandığı seçimi çoktan kaybederdi. Ancak gelin görün ki, Karpaz’da öğrenci otobüsü devriliyor ve çocuklarımızın canlarının nasıl bir “incir ipine” bağlı olduğu gerçeği yollara dökülüyor.
Bu rezillik de Tatar’ın ve UBP’nin eseri olan “Öğrenci taşımacılığı”nın yarattığı bir sonuçtur. Karpaz’da ve ülkenin her tarafında “öğrenci taşımacılığı” diye bir sektör yaratıldı ve UBP’li yandaşlarla bir nemalanma ağı oluşturuldu. Bu ülkede Sayıştay görev yapsa, bu “sektör”ün UBP’nin ağababaları eliyle nasıl yürütüldüğünü, nasıl istismar edildiğini görecektir.
40 yaşında otobüslerle, tıklım tıklım öğrenci taşımacılığı yapan bu sektörde Tatar Bey’in, Çavuşoğlu’nun partilileri at koşturtmaktadır.
Serdinç Maypa’nın, Karpaz’ın bu pırıl pırıl çocuklarına siyasetçinin oy uğruna yaşattıklarına dikkat çeken videolarını 100 binler izledi. Ancak ne Nazım Bey ne de Hakan Bey kılını kıpırdattı…
Hâlâ her iki bakanlıktan tatmin edici bir açıklama yok.
Oysa Sağlık’ta yaşananlar derhal polise ve mahkemeye aktarılmalıydı. Bakanlık, bunu yapmadı, olayın üzerini örtme çabası sergiledi. Öyle bir izlenim verdi.
Karpaz’da devrilen otobüs için Sayıştay da, Ombudsman da devreye girmeli, bu sektördeki “nemalanmayı” sorgulamalıydı, bu “devlet” kurumları da “Tatar’ın bostanında korkuluk” gibi seyrettiler olanı biteni…
İşte bu yüzdendir ki; ağlayan çocukların, ağlayan anne babaların gözünde; sistemden beslenenleri “koruyan, kollayan” Tatar gibi, Hakan Bey ve Nazım Bey gibi siyasetçiler “yok” hükmündedir.