Dünya nüfusu yaşlanıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) raporlarına göre 65 yaş üstü nüfus, 65 yaş altı nüfustan daha hızlı büyüyor. Çok değil, 25 yıl içinde 65 yaş üzeri nüfusun sayısı, 5 yaş altı çocukların sayısının iki katı, 12 yaş altı çocuklarla da eşit olacak. Tıbbi gelişmeler insan ömrünü uzatırken, doğum oranlarında devam eden bir düşüş söz konusu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızı, 2021’de 1,71’e, 2022’de 1,63’e ve 2023’te 1,51’e düşmüş. Bu anlamda Türkiye, yaşlanmanın en hızlı gerçekleşeceği ülkelerin başında geliyor. 65 yaş üstü nüfusun diğer yaş grupları ile kıyaslandığında daha hızlı artış göstermesinin elbette sosyal ve ekonomik sonuçları var. Emeklilik ücretleri, sağlık hizmetleri, bakım ve barınma gibi çeşitli başlıklarda ciddiyetle ele alınması gereken, tüm dünya ülkelerini ilgilendiren bir konuyla karşı karşıyayız.
***
Ülkeler, doğum oranlarını artırmakla ilgili farklı girişimlerde bulunuyor. Örneğin İskandinav ülkeleri anne ve babalara, çocuklarının bakımını üstlenebilecekleri uzun izin desteği sağlamış. Devlet, ebeveynlere çocuklarını güvenle bırakabilecekleri ücretsiz kreş hizmeti sunmuş. Uluslararası sınavlarda çocukların başarılarını artıran, dünyadaki gelişmelerle uyumlu, ücretsiz bir eğitim sistemi kurulmuş. Hem mali anlamda hem de iş gücünden dışlamayan seçeneklerle anne babalar desteklenmiş. Ne kadınlara “kürtaj cinayettir” diyerek parmak sallayan olmuş, ne asgari ücret açlık seviyesinin altına düşmüş. Meseleyi, düşmanlaştırıcı sözlerle LGBT haklarına bağlamak da kimsenin aklına gelmemiş.
Cuma günü İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Aile Forumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki doğurganlık hızının tarihi düşüşünü ‘felaket’ olarak tanımladı ve ‘Aile Yılı’ ilan ettiği 2025’i, önümüzdeki 10 yılı kapsayacak şekilde genişleterek 2025-2035 ‘Aile ve Nüfus 10 yılı’ ilan etti. En az 3 çocuk çağrısını yineledi, özendirici politikaları devreye aldıklarını açıkladı. Erdoğan’a göre Türkiye’de doğurganlık hızının düşmesinin sebebi ekonomik zorluklardan ziyade, popüler kültür, konfor ve nefs hevesleri yücelten telkinler. Erdoğan sorunun ekonomik etkisini devre dışı bırakmış olsa da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın ‘Aile Yılı’ kapsamında duyurduğu destekler bize tam tersini düşündürecek türdendi.
Gençler, değil 3 çocuk büyütmeyi hayal etmeyi, ev kurarken alacakları bir su ısıtıcısını bile masraf olarak hesaplıyor. Nereden mi biliyoruz? Bizzat bakanlık tarafından hazırlanan yeni evlenecek çiftlere yönelik destek paketlerinden… Bakan Göktaş’ın geçen ay duyurduğu proje kapsamında ‘aile kurma yolunda ilk adımı atacak genç çiftlere 48 ay vadeli, 2 yıl geri ödemesiz, 150 bin lira tutarında faizsiz ‘evlilik kredisi’ desteği sunuldu. Yatak odası, yemek odası ve koltuk takımlarından oluşan ‘düğün paketlerinin’ 80 bin – 195 bin lira arasında satışa sunulacağı söylendi. Her yıl nisan ayında, züccaciye ve küçük ev aletlerinde yüzde 50’ye varan indirimlerin olacağı açıklandı.
***
TÜİK verilerine göre, 2024 yılında boşanma oranlarında önceki yıllara kıyasla önemli bir artış görülmüş. Bunun, 2023 yılına göre %15 oranında bir artışa işaret ettiği belirlenmiş. Yine TÜİK’e göre boşanmalardaki artışa neden olan faktörlerin başında işsizliğin yüksek olması, geçim derdi ve ekonomik belirsizlikler var. Erdoğan, bir felaket olarak tarif ettiği nüfus yaşlanmasının önünün, kadınların çok çocuk doğurmasıyla kesileceğini düşünüyor. İstikrarlı bir şekilde kürtajı cinayetle eş tutuyor ancak bunu, her yıl kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği bir iklimde söylüyor. İktidar, kadınların kaç çocuğu hangi yöntemle doğurması gerektiği konusunda kendini bilirkişi olarak atıyor ama diğer yandan, muhalif belediyelerin sunduğu kreş hizmetlerini engellemek peşinde.
Gençler mutsuz. Çok mutsuz! Bunu, ister kısa bir internet taramasıyla ulaşabileceğiniz araştırma raporlarından ister çevrenizdeki gençlerin anlattıklarından kolaylıkla görebilirsiniz. Erdoğan’ın, insanların çocuk sahibi olmaktan kaçınmalarını ekonomiyle bağdaştırmıyor oluşu Türkiye’de her 5 çocuktan 1’inin okula aç gittiği gerçeğini değiştirmiyor. Ankara Tabip Odası’nın TÜİK verilerine dayanarak yaptığı açıklamaya göre, Türkiye’de her 5 haneden 1’i yoksulluk sınırı altında ve oran geniş ailelerde daha da yükseliyor. Üstelik her 3 haneden 1’i sağlıksız barınma koşullarında yaşıyor. Gençlere, ‘3 çocuk şart’ diyerek ülkenin nüfusunu ayağa kaldırma görevi verilirken derin yoksulluğun gözden kaçırılması gerçekçi değil! Nüfusun yaşlanmaması için kimsenin koltuk takımı desteğine ihtiyacı yok! Gölge edilmese başka ihsan istemez kimse!