Hastalık dönemi sonrası, evde kapalı kalma nedeniyle, kendimi bazı alanlarda araştırma yapmaya yönlendirdim. Bunların birkaçı da kültür üzerinden gerçekleşti. Teknoloji gelişme ile gericileşme düşünce birlikteliği bunlardan biri idi. Başka biri de zaten yaşadığımız koşulların da yardımıyla sömürgeleşmenin kültürleşmesi üzerine oldu. Basit kültür gerçeği ile biz kültürleşen duruma gelince, enanormal olgular dahi hayatın gayet normal gücel haline gelişleriyle de hep karşılaşırız. Alışıldıktan sonra bunu savunmaya dek gidilen sonuçlara açılırız. En anormal olup anormaleşen kültürleşmemiz, hala açıkseçik konumumuz belli olmasına karşın, ısrarla sistemi savunma adına yanlışların düşüncelerde deyer haline gelmesidir. Sömürge gerçeği veya K. Kıbrıs gibi ek olarak ilhaklaşma süreci değil de resmen demokrat, çağdaşmışık gibi sömürge kültürünü savunmamızdır.
Böylesi kurumsallaşma olup kavramlar da yerini alınca, bunun üstünden de pay alma eklenince, artık sömürge koşullarında sömürgeciliği savunarak en iyisi olma düşüncesi de paranoyadan normal hale gelir. Kültürleşince de artık normalin da ötesine geçilir.
Bu konuda iki örnek vermek istiyorum. Elbet örneğin klişe adını koyunca, herkes karşı olduğunu, yanlış yapıldığını söyleyecek. Fakat, iş pratiğe gelince de savunacak haldedir. Çünkü artık deyer haline gelip kültürleşen davranış şekline dönüştü.
Örneğin, hafıza kaybının çok tehlikeli olduğunu herkes kabul eder. Hat da hafıza kaybı ile oluşan boşlukta, dileyen kendi yalanını da koyarak, yeni bir düşünce değer modeli de oluşur. Bu yüzden yeri gleldikçe, hafıza kaybından hep şikayet edilir. Unutulan ile bir anda yaşananın silinmesi demektir. Onun için bizde de olduğu gibi hafıza kaybından hep şikayet edilir.
Şikayet edilirken de silikleştirilenlerin yerine koyulanlarla banbaşka bir geçmiş oluşturulduğu da akılda tutulur. Tabi K. Kıbrısta önemli ek bilgi de göz önünde tutulmalıdır. Buradaki nifusun önemli çoğu burada yaşamadı. Buda ilgili kesimde hafıza kaybı da yoktur. Onlar geldikten sonra, buranın koşullarıyla öğrendikleriyle kendi doğrularını ortaya koymaktadır. Bilmemenin ve buraya getiriliş amaçları sonucu banbaşka bir kültürlweşme oluşur.
Konumuza devam edecek olursak: hafıza kaybı olunca, en ufak yakın geçmiş de banbaşka yaşanmış gibi algılatılır. Hafıza kaybını başlangıçta bilmeyenler bir yana konuyu bilenler üzerinden baskı veya korku yaratarak konuşmaları engelenir, akılda tutulması da silikleştirilir. Hat da sistem içinde yer almak en ufak başarı için sınavda yazmak kuramı da uygulanır. Başlangıçta tepki olsa da sonradan normaleşir. Öğretide normalleşince de yaşamdan gerçek koparılır. Çünkü siz sınava giriyorsunuz. Sizin başarınız için soru sorulur. Yanıtı da malum. Yalan olsada, siz bunun resmen yanlış olduğunu kanıtlasanızda, sonunda başarılı olmak için siz isteneni yazmak zorundasınız. En basitiyle garantörlük hikayesi, şu andaki gün “ 1 Ağustos TMT kuruluşunu” verecek örnek olarak hatırlayalım. Sonuçta eğitimden korkutmaya sömürgesel koşullar yerleştikçe, kendi resmi kültürünü de oluşturur. Ozaman da birçok gerçek hafızadan silinir. Silindikçe de yerie istenilen konur. Konuldukça da boşluk olduğu için de kolayca kabulenir. Kendine has geçmiş de oluşturulur. Günümüzde de olan değil geçişten taşınan birikimle de kültürleşme yerleşir.
Bundan yeri geldikçe şikayet edenler olur. Hat da karşıtını da suçlar. Fakat, bıçağın iki tarafının keskinliği unutulur. Hep sistem diye eleştirilir. Oysa sözde sisteme karşı olanlar veya daha da basitiyle, bireysel yaşamda da bunlar artık doğallaştı. Öyle ki bir kişinin zikzakları veya yaptığı yanlışlar varken, sanki yapmamış gibi hat da hiçbirşey olmamışçasına güncel fırsata göre şekillenilir. Siyasal olarak orda burda gezinenler, yolsuzluk yapanlar, hırsızlıkla işi bulunanlar, birden sanki onlar yokmuşçasına, karşınıza dürüst veya çevreci falan olarak çıkar. Birçok çevreği yapmalayan kişi birden birokrasi veya siyasetle ilişkisi azalınca yok etmekle uğraştıkları objeleri koruyacak melekler olarak reklamlarını yaparlar.
Neyazık muhalif geçinenlerde de bu gerçek var. bir zamanların şu lafı artık hafızalardan çoktan silindi: “onlar solcu ise dürüstürler. Korkmayın onlar çalmaz” düşüncesi eskiden bazı yerlerde karşımıza gelirdi. Hat da ayni yanlışı yapanlar arasında şu belirtilirdi: bunlar zaten yemecelidir: ama solcular hesapta dürüstürler. Oysa herikisi de aynisini yaptı. Gelişimine gelindi. Onuniçin, sol kesimler de kendi geçmişlerini hafızadan sildirtip, yeni koşullara uyum şekindeki kendi durumlarını uydurdular.
Şu yine hala galiba geçerli: hala belirli kesimlerde hafıza tam silinmedi. Kişisel veya örgütsel girşimler olunca, hafızalar zorlanır. Onun için, sadece sağ kesim değil sol eksenli kimi çevreler de hafıza kaybına sarılırlar. Hafızanın canlı kalmamasını yeylerler. Öyle olmasa, dünün en kirli işlerinde olan kişiler, örgütsel sistemin kurumsallaşmasında rolü bulunanlar, birden sanki onlar değilmiş gibi atıp tutmazlar. Yeni sayfa aşmalarla tüm geçmişin silinmesini istemezlerdi. Silinecek geçişte kendi imiraslarının da olduğu kesin. İşler böyle yürüyünce de ozaman sömürgecilikten yakınmaya da gerek kalmaz. Hele hafıza kaybı hikayesi masala dönüşür.
***
Ufak bir olguyla da ilgilendirmez havasına geçelim. Nedense yine sömürgeleşme kültüründe önemli kitlesel oluşumda resmi konum dışında ilgilendirmez kelimesi kolayca savunma görevi alır. Birçok olumsuzlukta çoğumuz kitlesel ilgisizlik veya umursanmazlıktan yakınır. Bu sistemin kitleleri kontrol etme kültürünün yerleşmesinin kanıtıdır. Fakat ayni mekanizma sistemleşince, bu defa bunun aksini savunanlar için de geçerli hale gelir. Öörneğin bazı kirli işlerde vya kurulan karanlık ilişkiler denilince, kamuoyu ayni kıstasla yanıtlar: “bana ne”…
Bu konuda ilerde yazmaya devam edecem. Sanırım bazı kesimler nedemek istediğimi anlayacak. Sömürgesel ilhklaşma kurumsalşması yerleştikçe, beraberinde kültürünü de güçlendirecek kendi olgularıyla yaşamda düşünce haline gelecek. Ozaman da elbet karşıtı olan kıvılcımları da yok etmenin en iyi esrumanı da hafıza kaybı ile ilgilendirmez davranış şeklidir. İnanmazsanız çevrenizde gözetleyin.