27 Ağustos 2025, Çarşamba
23.8 C
Lefkoşa
Kıbrıs iktibasLevent AtikoğluAidiyet, geri dönülemeyen yerlerde başlar: Bir adanın unutmakla yüzleşmek arasında sıkışan hikâyesi…...

Aidiyet, geri dönülemeyen yerlerde başlar: Bir adanın unutmakla yüzleşmek arasında sıkışan hikâyesi… – Levent Atikoğlu 

Yarım asrı geçti; hâlâ aynı ezberleri tekrar ediyoruz: “Biz” ve “onlar”, “vatan, millet, bayrak” ve nefret söylemleri, acı hiyerarşisi, kimin daha çok kaybettiği, kimin daha çok öldüğü, ne şekilde kaybettiği karşılaştırması üzerine inşa edilmiş bir döngü… Her tekrar, bu adanın gerçeğinden biraz daha uzaklaştırıyor bizi. Her tekrar, barışın kulağını biraz daha sağır ediyor. Kıbrıs’ta yaşayanlar iyi bilir: 1974, yalnızca bir askeri müdahale değil; bir yer değiştirme tarihidir. O tarihten sonra evler boşaldı, yollar değişti, lehçeler sustu. Kıbrıslı Rumlar güneye kaçmak, malından mülkünden hatıralarından, hayallerinden oldu ve bu zorla oldu. Kıbrıslı Türkler de kuzeye çekildi ve aynı mağduriyet onları da vurdu…

Fakat, sonra adanın kuzeyine ağır bir sessizlik çöktü… Teslim olma ve ‘kurtarılma’ adı altında 50 küsur yıllık bir yanılsama, yalan ve talanın da başlangıcıydı bu…

Ama bu sessizlik, yalnızca kayıp insanların sessizliği değildi. Aynı zamanda onların yerine konanların da sessizliğiydi. Çünkü terk edilen evlere, tarlalara, dükkânlara Türkiye’den sistemli biçimde binlerce insan yerleştirildi. Bir yerleşim politikası başlatıldı. Kimi “zorunlu göçmen”, kimi teşvikle gelmişti. Ancak gelenin gittiğiyle buluşmadığı bir yerde ne aidiyet kurulabilir ne de adalet. Bugün Kuzey Kıbrıs’ın köylerinde, kasabalarında, şehir merkezlerinde tabelalarda artık Kıbrıslı Türklerin özgün aksanı, deyimleri, mizahı yer bulmakta zorlanıyor. Yerini bulamamış bir aidiyetsizlik hâkim. Kimse Kıbrıs’ta bu koşullar altında ‘Bütün emekçiler birleşsin’, ‘Bütün halklar kardeştir’, ‘Herkesi kucaklayalım’, ‘Bu memleket herkese yeter’ diyemez.

Birçok Kıbrıslı Türk, diaspora oldu; İngiltere, Avustralya, Amerika, Kanada gibi Anglo-Sakson ülkelerde ya da dünyanın başka yerlerinde kendilerine başka bir gerçeklik yarattılar ve buradaki gerçekliği de dışarıya farklı hikâye söylemleriyle şekillendirdiler. Diaspora kültürü çok çetrefilli; çoğu zaman daha Türk milliyetçisi, biraz Kıbrıslı, biraz çokkültürlü, toplu dağınık ama kopuk.

Çünkü kolonizasyon yalnızca fiziksel mekânla sınırlı değildir; kültürel dokuyu da dönüştürür, aidiyeti, kimliği, belleği şekillendirir. Ve çoğu zaman bu, yerli olanın aleyhine işler.

“Gelenler”le “yerliler”in arasına görünmeyen duvarlar örüldü. Ama asıl duvar, bu adanın iki halkı arasında yükseldi. Çünkü ganimet düzeni yalnızca terk edilmiş evleri değil, barışın imkânını da işgal etti. Bugün bir Kıbrıslı Rum’un dedesinden kalan ev, bir Kıbrıslı Türk’ün yazlığına ya da bir Türk yerleşimcinin zenginlik kaynağına dönüşmüş olabilir. Tam da burada, etik ve hakkaniyet devreye girer. Bu durumu aklamaya çalışanlar, “kan, bayrak, vatan, millet” gibi sloganlarla yapılanları meşrulaştırma arayışına giriyor. Oysa başkasının acısını kendine yol kılmak, ancak çürük bir vicdanın tutunabileceği bir zemin yaratır.

Ve biz hâlâ, “mülkiyet çözüldü mü”, “toprak pazarlığı olur mu”, “harita kaç santim oynar” ‘askerden izin’ gibi teknik müzakerelerle adanın vicdanını görmezden geliyoruz.

Oysa çözüm önce dilde başlar. Bu yüzden biri çıkıp da “Kıbrıslı Rumlar da bizimdir” dediğinde, bazıları neden tüyleri diken diken oluyor? Çünkü bu cümle, alışılmış milliyetçi rahatlığı sarsıyor. Çünkü o “biz”, yalnızca sınırın bir yanını kapsamasın istiyor. Ama gerçekten soralım: Biz kimiz? Sınırın bu tarafında yaşayan ve artık geriye dönülemeyecek kadar kendi içine kapanmış bir halk mıyız? Yoksa bu adayı geçmişiyle ve geleceğiyle birlikte taşıyabilecek, hakiki bir “biz” olma cesaretine sahip bir halk mı?

Ganimetle büyütülen nesiller, mülkiyetin adaletini hiç öğrenemedi. Kolonizasyonla şekillenen bu coğrafya, ortak aidiyetin zeminini kaybetti. Ama hâlâ geç değil. Barış yalnızca müzakere masasında değil; mahallede, okulda, sokakta, sofrada kurulur. Ve bunun yolu da önce yüzleşmekten, sonra paylaşmaktan geçer.

Kıbrıslı Rumlar da bizimdir. Tıpkı onların bıraktığı evlerin hatıraları gibi, tıpkı bizim kaybettiğimiz köyler kadar, tıpkı bu adanın bütün şarkıları, şiirleri, evrenselliğe yakınlığı, mezar taşları, ağıtları gibi… Bu ada, birlikte yaşanmadıkça kimseye ait olamaz…

Diğer yazıları

Kaç Yüz Lazım? – Levent Atikoğlu

Politikanın yüzü yoktur derler. Oysa ben tam tersini düşünüyorum....

Yalanlarla uzlaşı – Levent Atikoğlu

Yalan, bizim adada güneşten bile daha yakıcıdır. Sabahları gazetelerde, akşamları...

Adaletin yüzleri: linç kültürü, güven krizi, deliren deliller – Levent Atikoğlu

Çocuklara yönelik cinsel istismar iddiaları, toplumun en hassas yarasına...

Paranın olduğu yerde herkes kahramandır – Levent Atikoğlu

Çocuk istismarı vakaları, kârlılık hesabına göre ele alınıyorsa; adalet...

Verinin kalbi, tanıklığın gücü: bir röportajdan doğan olasılıklar – Levent Atikoğlu

Bazen bir raporun en değerli bölümü, soğuk istatistik tablolarında...
3,220BeğenenlerBeğen
631TakipçilerTakip Et
4,052TakipçilerTakip Et
598AboneAbone Ol

Son eklenenler

Kaç Yüz Lazım? – Levent Atikoğlu

Politikanın yüzü yoktur derler. Oysa ben tam tersini düşünüyorum....

“Süreç”e vicdani retçilerin de sözleri var – Ercan Jan Aktaş

Ekim 2024 tarihinde başlayan, devlet/iktidar elitleri tarafından itina ile...

Gerçekten siz buna “seçim” mi diyorsunuz? – Hasan Kahvecioğlu

Gerçekten siz, Ekim ayında kurulacak sahneye “seçim” mi diyorsunuz? Her...

“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi – Ümit Kardaş

İtalya’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Kuzey’de, ulusal azınlıkları olan...

Devletin yayılmacı aklının eleştirisi – Zafer Yörük

Türk dış siyaseti, sınırları korumaya odaklı savunmacı bir doktrine...

İsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti – Fehim Taştekin

Suriyeli siyasi aktörlerin 1930’larda Siyonist Yahudilerle başlayıp İsraillilerle devam...

Küresel piyasalarda hazan mevsimi – Hayri Kozanoğlu

Küresel piyasalarda endişe mevsimi geldi. Ticaret savaşları, jeopolitik gerilimler...

Amerika içlerine girerken – Özkan Yıkıcı

Genelikle, Amerikanın dış politikasıyla fazla ilgileniriz. Önemi şu: sistemin...

Canlı yayın