tüm yazılar:

Küresel finansal kriz senaryosu – Hayri Kozanoğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

İklim krizinin sigorta sistemini çökertme riski, Trump’ın dönüşüyle daha da arttı. Eşitsizlik derinleşirken yeni bir “ekonomik istekli koalisyonu” tartışması yükseldi. Gündemlerinde, şirketlere küresel asgari vergi çağrısı da var

Geçtiğimiz hafta İngiltere’nin etkili gazetesi Financial Times’ta, Türkiye ekonomisini konu edinen John Paul Rathbone imzalı kapsamlı bir makale yayımlandı. Öncelikle belirtelim, Erdoğan döneminde ısrarla uygulanan kredi çekişli inşaat yatırımlarına dayanan ekonomi politikaları sayesinde yoksulluğun azaldığı, eşitsizliklerin törpülendiği saptaması gerçekleri yansıtmıyor. Ancak bundan daha önemlisi, Saray’ın ekonomik politikasında artık yolun sonuna gelindiğinin, geçmişte sıkça başvurulan, faizleri indirerek ekonomiyi canlandırmak, seçmenin geçici de olsa yüzünü güldürmek amaçlı politikaların uygulanması halinde ekonominin türbülansa sürükleneceğinin altı çiziliyor. Çünkü Finansal Times küresel sermayenin yakından izlediği, çoğunlukla onların hissiyatına tercüman olan bir yayın organı. Dolayısıyla böyle yorumlar sıcak paranın gelecekteki  rotası hakkında da fikir veriyor.

İmamoğlu’nun tutuklanmasının siyasi olduğu; Trump’ın ikinci döneminin başlamasıyla birlikte Erdoğan’a yönelik sitayişkar demeçlerinin ve Avrupa’nın NATO’nun ikinci büyük ordusuna şiddetle ihtiyaç duyduğunun açığa çıkmasının, muhalefetin üzerine çullanmak için, iktidarın cüretini artırdığı vurgulanıyor. Yazı, özünde Şimşek’in uyguladığı yüksek faize dayalı istikrar programına destek amacıyla kaleme alınmış izlenimi uyanıyor. Batının gözünde Erdoğan’ın kredisini tükettiğini ima etmesi anlamında özellikle önem taşıyor. (John Paul Rathbone, Turkey’s  economic woes catch up with Erdoğan, Financial Times, 27.06.2025).

BU SEFER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KAYNAKLI KRİZ KAPIDA

Şimdi dikkatinizi yine Financial Times’taki başka bir makaleye çekmekte yarar var. Önce şunu vurgulayalım: Marksistlerin kapitalizmin krizlere gebe olduğu, doğası gereği sürekli ekonomik kriz ürettiği tezi genel anlamda doğru olmakla birlikte, sosyalistlerin her “kriz kapıda” uyarısı ciddiye alınmaz. Çoğunlukla “sosyalistler her üç krizin beşini bilir” tarzı ironilerle kıyamet senaryoları tebessüm uyandırır. Ancak Financial Times gibi uluslararası iş çevrelerinin yakından izlediği bir yayın organında, “Gelecek finansal kriz nasıl patlak verecek?” başlıklı, uzun bir analiz yayımlanırsa, işlerin ciddi olduğu kanısı yaygınlaşır. (Pilita Clark, How the next financial crisis starts, Financial Times 26.06.2025).

Pilita Clark; küresel ısınmanın yarattığı, seller, kuraklık, çalı ve orman yangınları gibi felaketlerin sigorta primlerini yükseltmesi; sigorta şirketlerinin riskli bölgelerden tümüyle çekilmesi, ipotekli konut kredisi almanın iyice zorlaşması, bunun emlak fiyatlarını keskince düşürmesi aşamaları sonucu tetiklenecek bir krizden söz ediyor.

Ocak 2025’te, küresel finansal sistemi gözlemlemek için 2008 krizi sonrası kurulan Finansal İstikrar Kurulu (Financial Stability Board) sigorta yaptırmanın maliyetinin giderek arttığını, iklim felaketlerine açık yerlerde sigortacı bulunamadığını, “iklim şoklarının” küresel piyasalarda karmaşa yaratabileceği uyarısında bulundu. ABD Merkez Bankası Başkanı Joy Powell ise, Kongre’ye yaptığı sunumda, “Filmi 10 veya 15 yıl ileri alırsanız, ülkede ipotekli kredi alamadığınız, bankamatik bulamadığınız, banka şubelerinin kapandığı bölgelere rastlayacaksınız” öngörüsünde bulundu.

Clark’a göre; yatırımcılar, finansal analistler, düzenleyici kurum temsilcileri, sigorta şirketleri yöneticileri, bilim insanları ve araştırmacılardan oluşan bir heyetin tartışmaları sonucu şöyle bir senaryo ortaya çıkmış:

Süreç, sigortacıların iklim olaylarına açık bazı ABD eyaletlerinden çıkmalarıyla başlar. Tüm ülkede ev sahipleri artan çalı yangınları, fırtınalar, kasırgalar sonrası sigorta masrafları veya poliçelerini yenilememe riskiyle karşılaşırlar.

Zaten nakde sıkışık eyalet yönetimleri, bir takım kurtarma planları uygulayarak boşluğu doldurmaya çalışırlar. Ama bu planların maliyeti yüksek, kapsayıcılığı sınırlıdır. Ailenin, yıllardır değeri artarak yüreklerine su serpen yuvasının fiyatı hızla düşmeye başlar.

Bulaşma etkisi kendini gösterir, konut kredisi almak için gerekli sigorta alınamaz, dolayısıyla bankalar ortalıktan kaybolur. Bazı bankalar emlak finansmanını işinden tamamen çekilir. Bazı finans kuruluşları zarar açıklamaya başlar. Bu noktadan sonra iklim değişikliği kaynaklı türbülans yurtdışına sıçrar. Panik Güney Avustralya ve Kuzey İtalya üzerinden başka ülkelere yayılır. Ev fiyatları düşünce, geçmiş krizlerde olduğu gibi kredileri geri ödeme motivasyonu azalır. Hacizler, kredi kartı iflasları yaygınlaşır.

Tüm bu senaryolar Trump’ın Beyaz Saray’a adım atmasıyla Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, fosil yakıtları destekleyen açıklamalar yapmasıyla daha yakıcı hale geldi. Trump Kaliforniya’nın elektrikli araba kullanımını özendiren politikalarını da baltalamaya başladı. Enerji Bakanı Chris Wright ise, “iklim alarmı insan yaşamı ve özgürlüğü üzerinde yıkıcı hasarlar bırakıyor, tarihin çöp sepetini boylamalıdır” tarzı bilim dışı beyanatlar verdi. Bu arada Dubai, Çin, Güneydoğu Asya, Florida gibi dünyanın değişik coğrafyalarında öngörülemeyen iklim değişikliği kaynaklı felaketler yaşanmaktaydı .Bunlara biz de son günlerde tüm ülkeyi kasıp kavuran orman yangınlarını ekleyebiliriz.

Şu ana kadar bu olaylar, finansal bir krize yol açmadı. Trump’ın gümrük vergileri kadar şok etkisi yaratmadı. Konut fiyatları da yükselişini sürdürdü. Ancak mekanizmalarını açıkladığımız kriz potansiyeli, Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallanmaya devam ediyor.

EKONOMİK İSTEKLİLER KOALİSYONU ÇAĞRISI

Küresel iklim değişikliği tüm insanlığı, ama bazı ülkeleri ve yoksul kesimleri daha fazla tehdit ediyor. Dünyada eşitsizlikler derinleşir, nüfusun yarısı yoksulluktan kırılırken 40 eski devlet başkanı ve başbakan bir mektup hazırlayarak, dünya liderlerine eşitsizliğe, yoksulluğa ve çevresel yıkıma çözüm üretmek için bir, “Ekonomik İstekliler Koalisyonu” kurulması çağırısında bulundular (Keşke Kılıçdaroğlu’nu aralarına alıp da biraz oyalasalar…).

Metinde küresel sorunların küresel çözümlere ihtiyaç duyduğunu, ulus devletlerin bu konudaki çabalarının yetersiz kalacağını vurguladılar. Dayanışma ve bağımsızlık değerleri üzerinde yükselecek bir inisiyatifin, özel ellerde biriken fonları kalkınma amaçları doğrultusunda seferber edilebileceğini, çok uluslu şirketlerin karlarına küresel asgari vergi uygulamasının bir an önce hayata geçirilmesinin zorunlu hale geldiğini ilan ettiler.

Zenginleri vergilendirmek şöyle dursun, birçok ülke aksine bu şahsiyetleri cezbedebilmek için planlar yapıyor. Şimdiden 5 milyon dolar verene, Trump Card sunarak vatandaşlık bahşetme planına 70 bin başvuru geldi. İtalya, Dubai, Monaco da dolar milyonerlerine en az vergi tahsilatı vaadinde bulanarak davetiye çıkarıyorlar. Bunun savunusunu da “onlar zaten daha çok para harcayarak, tüketim vergileri yoluyla gelirlerimiz artırıyor, yatırımlarını ülkemize getirerek istihdamımıza katkıda bulunuyorlar” şeklinde yapıyorlar. “Ayrıca hayırseverlik faaliyetlerinden de kaçınmıyorlar”, şeklinde ilave beyanatlarla “ahlaksız tekliflere” gerekçe yaratıyorlar.

Aslında tüm dünyada giderek daha yakıcı hale gelen derin adaletsizlikleri inkar etmek olanaksız. Milyarderlere ayrımsız %2’lik bir vergi uygulanması önerisi, geçtiğimiz yıl Brezilya’daki G-20 toplantısı sırasında kabul görmüştü. Trump’ın geri dönüşüyle bu plan da haliyle suya düştü.

İSVİÇRE’DE ZENGİNLERİ KORKU SARDI

Gelgelelim, yaşanan gelir ve servet adaletsizliklerini giderme, sürece halktan yana müdahale etme konusunda umut veren gelişmeler de olmuyor değil. Bunlardan birisi, İsviçre’de Genç Sosyalistler Partisi’nin getirdiği, süper-zenginlere %50 veraset vergisi uygulanması önerisi. Kasım ayında gerçekleşecek bir halk oylaması sonucunda nihai karar verilecek. Şu aşamada ultra zenginlerin “paramı nereye kaçırsam” diye paniğe kapılmalarını izlemek bile züğürtlere keyif verebilir.

Diğer önemli bir olay da, Demokratik Sosyalistler’in adayı Zohran Mamdani’nin Demokratik Parti’nin New York Belediye Başkanlığı ön seçimini kazanmasıydı. Hintli Müslüman bir aileden gelen Mamdani, emlak baronlarına karşı kiracıların haklarını korumayı, parasız kreş hizmeti vermeyi, yerel yönetimin işlettiği bir market zinciri açmayı ve kent içi ulaşımdan ücret almamayı içeren emek yanlısı bir programla seçimi kazandı. Hele bir de menüye “kent lokantalarını” katarsa, New York gibi zengin, potansiyeli yüksek bir metropolde böyle kamucu bir vizyonun hayata geçmesi, tüm dünyaya örnek olabilir. Sabah akşam Trump’ın saçmalıklarıyla anılan ABD’de; eşitlikten, dayanışmadan, emekten yana bir belediye başkanı  örneği çok anlamlı bir alternatif yaratabilir.

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img