diğer yazılar:

Aşırı sağ yükselirken Akdeniz yanıyor – Işık Cemre Güngör

392 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağımediternews.com

2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması ile küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlama hedefinde uzlaşıldı. Avrupa Birliği öncülüğünde şekillenen anlaşmaya Türkiye de imza attı. Ancak 2017’de ABD Başkanı Donald Trump, “Amerikan işçileri için kötü” diyerek anlaşmadan çekildi.

Aşırı sağın iklim politikasına yaklaşımı genellikle ‘Şimdi bunun zamanı mı?’ seviyesinde. Oysa iklim krizi ‘geliyor’ değil, çoktan geldi ve biz, bu gerçeğin tam ortasında yaşıyoruz. Kuraklık, aşırı sıcaklar, orman yangınları yaşamlarımızı her yıl daha da fazla tehdit ediyor. Peki ya sağ politikacılar bu gerçekliğe nasıl bakıyor? Fosil yakıtları “ulusal gurur” meselesi yapan mı dersin, “yeşil dönüşüm halkı fakirleştiriyor” diyen mi… İçi en boş yaygara koparanın en ciddiye alındığı saçma, garip bir döneme girdik.

İklim politikaları nasıl kutuplaştı?

Ekonomi ile iklim politikalarını birbiriyle çelişen şeyler gibi göstermek sağ popülist liderlerin sevdiği bir argüman. Trump’ın yolunu takip eden Brezilya’nın eski lideri Jair Bolsonaro, Amazonları “ekonomik büyüme için kullanılması gereken alanlar” olarak tanımlarken, Polonya’da aşırı sağcı PiS hükümeti kömüre bağımlılığı “ulusal bir mesele” olarak savundu. İtalya’da Giorgia Meloni ve Fransa’da Marine Le Pen ise yeşil politikaları “küresel elitlerin baskısı” olarak sundu. Özetle ortak stratejileri şuydu: Fosil yakıtlara bağımlı sistemleri korumak için iklim krizini küçümsemek hatta onun bir komplo olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmek.

Akdeniz’de her yaz aynı kâbus

Yaz aylarında klimasız nefes alabiliyorsak şanslıyız. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında çok değerli orman alanları her yıl yangınlarla kül oluyor. Kıbrıs’ta ise sıcaklıklar daha uzun süre daha yüksek seviyelerde kalıyor. Mesela geçen yaz 45 dereceyi gören gün sayısı rekor kırdı.

Aşırı sağ politikalar bu yangına körükle gidiyor. İklim politikaları bir “lüks” ya da “elitlerin oyunu” olarak lanse ediliyor, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltacak adımlar bir türlü atılmıyor. Avrupa’da yükselen aşırı sağ, iklim krizine karşı atılacak her adımı “ekonomiyi bitiren bir komplo” gibi sunuyor. Peki gerçekten öyle mi?

Yenilenebilir enerji dost mu düşman mı?

Bu noktada inanılmaz bir manipülasyon var. Yeşil enerjiye karşı çıkan aşırı sağ partiler, bunu genellikle ‘faturalarınızı artıracak, işinizi elinizden alacak’ gibi söylemlerle pazarlıyor. Oysa veriler tam tersini söylüyor:

  • Yenilenebilir enerjiye yatırım yapan ülkelerde uzun vadede elektrik fiyatları daha istikrarlı hale geliyor. (Kaynak: International Energy Agency)
  • Fosil yakıtlara bağımlı kalmak, enerji krizlerinde fatura şoklarını daha da büyütüyor. Türkiye’de 2022’de yaşanan enerji fiyat artışı bunun en net örneği. (Kaynak: TÜİK)
  • Akdeniz ülkelerinde tarımsal üretim kayıplarının %20’si doğrudan iklim krizine bağlı. (Kaynak: Copernicus Climate Change Service)

Yani iklim krizi sadece “karbon emisyonu” değil; ödediğimiz faturalar, yediğimiz gıdanın kalitesi ve yaşadığımız yerlerin geleceği.

Aşırı sağın yükselişi ile iklim politikalarının tıkanması da sadece uzak bir Avrupa meselesi değil. Türkiye’nin Akdeniz bölgesi ve Kıbrıs 20 yıl sonra yaşanacak durumda olmayabilir.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
417AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin