14 Kasım 2025, Cuma
15.8 C
Lefkoşa
yazılariktibasE. P. Thompson’ı Hatırlamak- Paul Buhle

E. P. Thompson’ı Hatırlamak- Paul Buhle

Orjinal yazının kaynağıtribunemag.co.uk
alıntı yapılan kaynakbirdunyaceviriblog.wordpress.com

Yirminci yüzyılın ortasında sahneye çıkan solcu devleri bu kadar uzak mesafeden düşünmek zordur. Faşizm uzun bir süre için yenilgiye uğratılmıştı, sömürge dünyası isyan içinde patlıyordu ve bununla bağlantılı olarak tarih yeniden yazılıyordu, kralların ve orduların destanının ötesinde geniş çapta yeniden değerlendiriliyordu. Edward Thompson, dünyanın herhangi bir yerinde emek tarihinin yeniden incelenmesine örnek teşkil ederek, küresel barış hareketinin lideri olduğunu da kanıtladı. Aynı zamanda iki Williams’ın, Blake ve Morris’in büyük bir araştırmacısı olması, daha büyük bir gerçeğin içinde neredeyse unutulabilirdi: Edward Thompson, sözü ve eylemiyle Büyük İngiliz Romantiği ve dolayısıyla Büyük Anti-Thatcher’ı idi.

Hayatının kısa versiyonu kolayca anlatılabilir. Oxford’da misyoner bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. 1941’de ordu için okuldan ayrıldı ve tank komutanlığı görevinden bir kulağında işitme kaybıyla çıktı. Ağabeyi William’ın Bulgaristan’da Partizanlarla birlikte savaşırken idam edilmesinin genç hayatındaki etkisini sık sık hatırlardı. Savaştan kısa bir süre sonra Komünist Parti’ye katıldı. Daha da önemlisi, aralarında Christopher Hill ve Eric Hobsbawm gibi geleceğin önemli akademisyenlerinin de bulunduğu KP Tarihçiler Grubu’na dahil oldu. Yıllarca işbirliği içinde çalıştıktan sonra, grup 1952’de İngiliz dilinde ve belki de başka hiçbir dilde benzeri olmayan bir dergi çıkardı: Past and Present.

William Morris Romantikten Devrimciliğe adlı anıtsal eserinin ortaya çıkışından sadece bir yıl önce Macar Devrimi gerçekleşmiş ve Thompson huzursuz bir Komünist Parti üyesinden İngiliz Yeni Solu’nun kurucusuna dönüşmüştü. Yeni bir kuşağın ve yeni bir savaş karşıtı hareketin yükselişine adanmış bir ses olan The New Reasoner, sonunda New Left Review içinde kaybolacak ve Thompson’a farklı bir görev bırakacaktı: İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu (1963).

Her ne kadar ortaya çıkmalarından ancak on yıllar sonra tam anlamıyla değeri anlaşılan iki eşit derecede unutulmaz eski esere, W. E. B. Du Bois’in Black Reconstruction in America 1860-1880 (1936) ve C. L. R. James’in The Black Jacobins(1938) benzediği söylense de kelimenin tam anlamıyla daha önce böyle bir şey yazılmamıştı. Her biri ‘aşağıdan yukarıya’ bir tarih öneriyordu; en dipteki faaliyet tarihin devindirici gücü olduğu kadar, eşi benzeri görülmemiş derecede ayrıntılı, yakın ve sevgi dolu bir incelemenin de konusuydu.

İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu’nun gücü, sadece işçi sınıfının tarihini yazmayı değil, tarih yazımının doğasını da tam anlamıyla değiştirmesinden kaynaklanır. Dünyanın pek çok yerinde genç kuşak akademisyenler kendilerini farklı hikayeleri farklı şekillerde anlatmaya adadılar. Genellikle yeni toplumsal hareketlerin kendi içinde yazılan bir tarih olan Sözlü Tarih’in yükselişi, büyük ölçüde onun etkisine borçluydu. Ancak, tarihsel anlayıştaki bir değişimin toplumun genelini gerçekten demokratikleştirebileceğinden emin olan yükselen bir nesil tarafından yürütülen, toplumun en derin katmanlarına yönelik eleştirel çalışmalar da bu etkiye sahipti.

Thompson, sınıflarda ve sendika salonlarında, çeşitli siyasi gösterilerde ve hatta müzik festivallerinde halka açık hitabetiyle diğerlerinin yanı sıra bu son noktayı da vurguladı. Beyazlaşmaya yüz tutmuş harika gri saçları, dar ve yakışıklı yüzünün ve zayıf bedeninin üzerinde ve etrafında dalgalanıyordu. Monologu başladığında dinleyiciler kendilerini gözle görülür bir şekilde ciddi bir dinleme için hazırlar, bazen de kendisine bir şaka yapar ya da hafif bir yorumda bulunurlardı. Seçtiği herhangi bir konuda açık bir şekilde konuşurdu, ancak hikaye anlatımı bir sanattı ve aynı şekilde okumaları da. Görünüşte şiire alerjisi olan kalabalıklar onun Blake, Wordsworth, Shelley ya da Morris okumalarıyla kendilerinden geçebilirdi. Daha da önemlisi, kendisine hayranlık duyan kalabalıklara güçlülerin işlerine müdahale etme potansiyelleri olduğu hissini veriyordu.

1970’lerin sonlarında yeniden canlanan ve ifade özgürlüğünün bastırılmasının yanı sıra yaklaşan nükleer silahlanma yarışını protesto eden nükleer karşıtı hareket için fazlasıyla hazırdı. Hükümetin Protect and Survive (Koru ve Hayatta Kal) adlı broşürünü alaya alarak Protesto Et ve Hayatta Kal adlı meşhur broşürü yazdı ve bu süreçte kendisini Birleşik Krallık’ta en çok sevilen ve saldırıya uğrayan figürlerden biri haline getirdi. Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nın (CND) yeniden canlandırılması ve Avrupa Nükleer Silahsızlanma Örgütü’nün (END) kuruluş belgeleri için işbirliği yaptı. Glastonbury Festivallerindeki konuşmaları büyük kitleleri heyecanlandırdı, müzik ve bilgisayar oyunlarındaki uyarlamalara ilham verdi.

Bu kesinlikle bir ömür için yeterli olurdu. Ancak felsefe, şiirsel gelenekler ve kendi kararlı yıkıcı ‘İngilizlik’ anlayışı hakkında söyleyecek daha çok şeyi vardı. Blake ve Morris arasında bir şeylerin kaybolduğunu ve Romantizmin gücünün hâlâ yeniden ele geçirilmeyi ve kullanılmayı beklediğini söylerdi. Romantik ama aynı zamanda sert bir nükleer karşıtı olan bilimkurgu romanı The Sykaos Papers‘ı yazmak onlarca yıl sürdü ve uzunluğu göz önüne alındığında, okuyucuların derinlemesine incelemesi haftalarca sürmüş olmalı.

İngiliz Marksist düşüncesinde Althusserci bir etkinin başlangıcına karşı polemiği, bugünün okuyucularına, hatta kendisini kıtalar arasında uçamayan ve uçmak istemeyen bir İngiliz kuşu olan ‘Bustard’ olarak tanımlamasından hoşlananlara bile daha göz korkutucu gelebilir, çünkü evini çok iyi tanır. Sağlığı bozulduğunda kaleme aldığı William Blake üzerine çalışması tam olarak tamamlanamamıştır, ancak bugünün okuyucusuna militan romantik Thompson’ın bütünlüğü hakkında bir fikir vermektedir.

Thompson’ın eşi Dorothy Towers Thompson, Çartizm konusunda seçkin bir akademisyendi ve kızı Kate Thompson, ödüllü bir çocuk yazarıdır. İngiltere’nin işçi sınıfının büyük bir tarihçisi olarak kendi mirası her zamanki gibi canlı kalmaktadır.

Çeviri: Yener Çıracı

Diğer yazıları

Dijital bağımsızlık neden önemli – Cecilia Rikap – Paolo Gerbaudo

Mesajlarını açtığında sayfanın yenilenmediğini ve uygulamadan bir sorun olduğunu...

COP30, seçkinlerin suçlu eylemsizliği – Özge Güneş

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 30. Taraflar Konferansı...

Sol Parti (Almanya) Filistin Konusunda Sözünü Buldu-Loren Balhorn

Almanya’daki Filistinle dayanışma hareketi, geçtiğimiz hafta sonu ileriye doğru...

Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi – Alp Altınörs

Seçim sonuçları, Türkiye’nin 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olduğunu...

Emperyalist ülkelerin artan militarizasyonu – Prabhat Patnaik

Neoliberal kapitalizmin krizinden dolayı köşeye sıkışan emperyalizmin üçüncü dünyayı...
4,154BeğenenlerBeğen
946TakipçilerTakip Et
4,081TakipçilerTakip Et
733AboneAbone Ol

Son eklenenler

Militarizm ve çevresel yıkım: toprağın da vicdanı var – Çağla Elektrikçi

Militarizm, yalnızca insan yaşamını değil, ekosistemleri de hedef alır: -...

Bir uygulanasını daha yaşayan Irak seçimleri – Özkan Yıkıcı

Irakta parlemento seçimleri gerçekleşti. Öteki önemli seçimlerden farkı, daha...

Yerel Yönetimler ve Gıda Egemenliği – Ecehan Balta

Yerel yönetimler artık yalnızca yol, su, temizlik hizmeti veren...

Bisküvi kokulu bir direniş: Lübnan’da mezhep değil sınıf savaşı! – Kavel Alpaslan

Batı merkezli burjuva-liberal bakış açısıyla yapılan tahlillerde sınıfsal doku...

Bölgede matruşka politikası ve Suriye! – Hediye Levent

Suriye’nin Geçici Lideri Ahmed Eş Şara’nın Beyaz Saray ziyareti...

Yanlışı eleştirmek, doğruyu takdir etmek – Levent Atikoğlu

Sosyal medya, bilgi ve duygunun hızla yayıldığı bir mecradır....

Gündemeleştirme ve sorunlarla ekonomik basit bir görünüm – Özkan Yıkıcı

Merak etmeyin: öyle ağır veya geniş bilgili bir makale...

Patron kim? – Şener Elcil

Temsili demokraside halk şeffaf, hesap verebilir bir seçim sistemi...

Canlı yayın