15 Kasım 2025, Cumartesi
15.8 C
Lefkoşa
Kıbrıs iktibasNidai MesutoğluTürkiye’deki seçimlerin bir analizi - Nidai Mesutoğlu

Türkiye’deki seçimlerin bir analizi – Nidai Mesutoğlu

Celladına Aşık Olmak ya da Stockholm Sendromu

Sosyal medyada Ömer Hayyam’a ait olduğu iddiasıyla bir dörtlük paylaşılır. Dörtlük şöyledir:

“Cellâdına âşık olmuşsa bir millet,

İster ezan dinlet, ister çan dinlet

İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet

Müstahaktır ona her türlü zillet!”

Bu dörtlük Türkiye’deki seçim sonuçları nedeniyle yeniden sosyal medyada paylaşılır oldu.

Psikiyatri ve psikoloji biliminin hâlâ çözemediği ve adına Stockolm Sendromu da aslında yukarıdaki dörtlükteki gibidir.

Nedir Stackolm Sendromu?

1973 yılında Jan Erik Olsson bir bankaya girerek soygun yapmaya çalışır. Çalışanların bir kısmı kaçarken bir kısmı da rehin alınır. Banka kuşatılır. Erikle devlet arasında pazarlıklar başlar. Bu süreç 6 güm sürdü. Silahlı güçler bankaya girip rehineleri kurtardı. İşte tam bu sırada rehineler Erik’in önüne geçerek silahlı güçlerin onu vurmaması için siper oldular.

Tutukluluk sürecinde bile rehinelerle olan ilişkileri devam etti. Hapishanede onu ziyaret ettiler. Hatta mahkeme masraflarını karşılamak için aralarında para da topladılar.

Bu gibi olaylar tek değildi. Amerika’da da buna benzer olaylar olmuştu. Psikiyatr ve psikoloji bilimleri bunun sebeplerini araştırmaya devam ediyorlar.

Hayvanlarda yaşamları tehlikeye girdiğinde üç farklı davranış gözlemlerin. Donma, kaçma ve mücadele etme.

İnsanlar da hayatlarını tehlikede olduğunu anladıkları anda bu davranışlardan birini sergilerler. Ya teslim olup her türlü kendilerini saldırganın insafına terk ederler. Bunu yaparken de hayatta kalma şanslarını artırmak için her türlü davranışı sergilerler. Ruhsal ve fiziksel olarak tamamen teslim olurlar. Diğer davranış şekli kaçıp kurtulmaktır. Bu fırsatı bulduklarında kaçarlar. Üçüncü davranış şekli de mücadele ederek hayatta kalmaya çalışmaktır.

Aile içi kadına şiddette rağmen kocasına bağlı kalma seçeneği de tam bir teslimiyettir. Böyle durumlarda mücadeleyi seçen kadınlar kocaları tarafından öldürülmektedir.

Toplumsal olaylarda da bunu gözlemlemek olasıdır. Emperyalizmin en kanlı diktatörlüğü olan faşizmde baskı arttıkça kendilerini faşizmin insafına bırakan toplum yığınları olduğu gibi bundan kurtulmak için faşizme karşı direnenler de olmuştur. Faşizmin ve dikta rejimlerinde kitlelerin bunca baskıya rağmen liderlerini kutsayıp kahraman olarak görme ona biat etmektir aslında. İşte bu ta tam bir Stockholm sendromudur.

Ne yazık ki ben de dahil birçok kişi seçim sonuçlarında yanılmış ve öngörüleri yanlış çıkmıştır. İşte bunun sebeplerini bu yazımda analiz etmeye çalışacağım. Farklı bir pencereden bakacağım.

:

Doğal şartlarda ve demokrasinin bütün kurumlarının yerleştiği toplumlarda Türkiye’deki iktidarın bu seçimlerde büyük bir yenilgi alması beklenir. Seçim sonucu bu beklentiyi yerle bir ederken herkes bunun sebeplerini araştırmak peşine düştü. Kimi Anadolu ajansının manipülasyonunu, kimisi Kılıçdaroğlu’nun doğru aday olmadığını öne sürdü. Bunları çeşitlendirmek olası.

Deprem bölgesinde yaşanan onca acıya rağmen Erdoğan ve AKP’nin bu bölgelerde birinci parti olmasını açıklayamadılar. Bu durum şaşırtıcı gelse de Türkiye genelinde de benzer durumlar yaşandı.

Hatırlayacaksınız geçmişte de 7 Haziran 2015 Seçimlerinde umduğunu bulamayan AKP hükümet kurulmasını engelleyerek 1 Kasım’da erken seçime gidilmesini sağlamıştı. İki seçim arasında bombalı eylemler ve provokasyonlar yapılmış ve 1 kasım seçimlerinde AKP en yüksek oranda oy alabilmişti.

İşte bu şiddet insanların yaşamlarına karşı bir korku sağlamıştı. Bu durumda insanlar donmuş ve şiddeti yapanlara karşı teslimiyeti seçmişler. Böylece kasım seçimlerinde tercihlerini değiştirerek AKP’ye oy vermişlerdi. Erdoğan ve AKP’ye bağlılık sağlanmıştı.

21 yıllık AKP ve Erdoğan iktidarı insanlara uyguladığı baskı neticesinde teslimiyeti seçerek Erdoğan’a karşı duygusal bir bağla bağlanmışlardır. Hatta bunu açıkça ifade eden insanlar “Erdoğan Aşığı” olmuşlardır. Belki hatırlayacaksınız bir kadın şöyle demişti: “Erdoğan’ın G.tünün kılı olşayım” Erdoğan tamamen biat eden sadakatli bir toplum oluşturmuştur. Seçmenin yaklaşık %35’ine karşılık gelen bu toplum içinde insanlar sokak röportajlarında oylarını ninen Erdoğan’a verecekleri sorulduğunda doyurucu bir yanıt verememektedirler. Tamamen sadakate dayalı bir seçmen grubudur bu grup.

Erdoğan’ın bir başka stratejisi ise dini inançlarını kullanarak insanları kendine bağlamasıdır. “ Biz emri Allahtan alırız” diyecek kadar kendini kutsallaştırmış ve Alman faşizmde führer olarak anılan liderlik seviyesini Türkiye’de “REİS” olarak kabul ettirmiştir.

%35’lik seçmen kesiminin oy tercihlerini değiştirmek için onları biat eden bireyler olmaktan çıkararak baskıya karşı ayağa kaldırmak kısa vadede olmaz. Kaldı ki tarih göstermiştir ki böyle devlet yönetimlerinde iktidar değişimi hiçbir zaman seçimlerle değil sokakta mücadelelerle kazanılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Erdoğan’ın kaybetmesi artık mucizelere kalmıştır.

Diğer yazıları

Osmanlı’nın son yıllarında Düyûn-ı Umûmiye ve Erdoğan’ın tutumu – Nidai Mesutoğlu

Sürekli duyduğumuz bir söz var: “Tarih tekerrürden ibarettir” Anlamı...

Erdoğan’ın Sisi ziyareti ve bir fıkra – Nidai Nesutoğlu

Sosyal medyada kullanıcıları büyük olasılıkla bu fıkrayı biliyorlar. Haber...

Din bezirganlığından din tüccarlığına – Nidai Mesutoğlu

Bezirgan sözcüğünü şimdiki nesil bilmez. Yaşı 60’ı aşmış olanlar...

Kıbrıs Sorunu, Erdoğan ve Can Atalay – Nidai Mesutoğlu

Sol dünya görüşünü savunmak ulusal değil sınıfsal bir düşünceyi...

Nikos Hristodulidis’in paketi bireysel haklar verirken toplumsal haklardan söz etmiyor, en can alıcı nokta budur

Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis aylar önce duyurusunu yaptığı...
4,154BeğenenlerBeğen
946TakipçilerTakip Et
4,081TakipçilerTakip Et
733AboneAbone Ol

Son eklenenler

Militarizm ve çevresel yıkım: toprağın da vicdanı var – Çağla Elektrikçi

Militarizm, yalnızca insan yaşamını değil, ekosistemleri de hedef alır: -...

Bir uygulanasını daha yaşayan Irak seçimleri – Özkan Yıkıcı

Irakta parlemento seçimleri gerçekleşti. Öteki önemli seçimlerden farkı, daha...

Yerel Yönetimler ve Gıda Egemenliği – Ecehan Balta

Yerel yönetimler artık yalnızca yol, su, temizlik hizmeti veren...

Bisküvi kokulu bir direniş: Lübnan’da mezhep değil sınıf savaşı! – Kavel Alpaslan

Batı merkezli burjuva-liberal bakış açısıyla yapılan tahlillerde sınıfsal doku...

Bölgede matruşka politikası ve Suriye! – Hediye Levent

Suriye’nin Geçici Lideri Ahmed Eş Şara’nın Beyaz Saray ziyareti...

Yanlışı eleştirmek, doğruyu takdir etmek – Levent Atikoğlu

Sosyal medya, bilgi ve duygunun hızla yayıldığı bir mecradır....

Gündemeleştirme ve sorunlarla ekonomik basit bir görünüm – Özkan Yıkıcı

Merak etmeyin: öyle ağır veya geniş bilgili bir makale...

Patron kim? – Şener Elcil

Temsili demokraside halk şeffaf, hesap verebilir bir seçim sistemi...

Canlı yayın