İnsanın yaşadığı koşullar önemli. Yeter ki yaşadığı dönemi doğru kavrayıp, gerçeklerle birlikte sorgulasın. Öncelikle hangi konuda olursa olsun, önce konuyla alakalı birikiminiz olması önemlidir. Birikim de yetmemektedir, deneyimle birlikte sorgulamanız da kaçınılmazdır. Bunların toplanmasıyla da olayla hakında bilginiz oldukça değişik şekilerde zengin olması da öngörü ile deyrlendirmelerle faydalıdır. Bunlar olurken de yaşadığınız koşullar yine de önemli. Sansürün olması, birçok gerçeğin yasak tsbulaşmasına dek ulaşması ile bilgi ile deneyim yerine eğer yandaş paylaşımlı otoriter yapı varsa, mutlaka deyerlendirme yaparken sizi bir yerden sınırlar. Kitlesel anlaşılmada güçlükler oluşur.
Şu basit kıstasla da sık sık karşılaşırsınız: olan gerçekler ile olması gerçekler arasında oldukça makas açıldığıyla karşılaşırsınız.
***
Her zaman şu basit olguya tırnak açarım: “kıbrıstsa yaşamanın farkında oluyorsanız, gerçeklerle de birlikte gelişirseniz, önemli deyerlendirme yapma, olayları yorumlamada önemli birikiminiz olur”.. çünkü, Kıbrısta hem değişik sömürgeleşme koşulları vardır. Değişik sistemsel olmakla beraber yasal ve yasadışılık ikilemi güney kuzey ekseninde yaşam biçimine geliniyor. Salt Kıbrısta olanlar değil, örneğin eğer Kuzeydeyseniz, direk Türkiye gelişmelerini içeleştirirsiniz. Ab politikasından Ortadoğu stratejilerinin göbeğinde kulanılan ada halindeyiz. Daha genelde ise emperyalist yapının sömürgesel ağında değişik kurallarla da idare edidliyorsunuz. Adadaki gelişmelerde de direk dış etkenle sömürgesel sıçrama ayarları yaşandı. Kalsik ekonomik yeni sömürgecilikten tutun, ilhaklaşma süreçleri ayni adada direk yaşatılıyor. Bunlar da anormal değil normal koşullarla sürdürülüyor. Etnik kriter veya dini fantamenizim ilkeleri gayet kültürleşen şekliyle içeleştirildi.
Tüm bunları niçin özetledim. Hem de çoğuna sıkıcı gelse de tekrardan yazdım: son Türkiye gerçeği, adaya yansıyış net şekilerine rağmen hala K. Kıbrısta konu farkedilmeme uykusunda dolaşıyor. Daha kötüsü, son seçimlerde gördüğümüz gibi önemli siyasal kesimler hala kendini Türkiyeye kabullendirme yarışında. Değişik işbirlikçi gömlekleri çoktan giydiler. Ama nedense Kıbrıs gerçeği ile Türkiye içeleşme durumları konuşulmaz. Dünkü yazımda verdiğim iki gelişme makalesi bu nedenle düşündürücüdür.
Son dönemde de daha net açık şekilden yaşandığı gibi, Türkiye gerçeğimiz var. orda olanlar direk buraya da yansır. Şimdi, Türkiyede resmen rejim değişim çizgisi ile ona göre ayarlamalar hamleleri yapılıyor. Sıra, parti ayarlarına geldi. CHP düzeyinde başlayan operasyonlarla önce kazanan belediyelere kayim atanarak, sonra dalga dalga tutuklamalar iftiracıların sözleriyle hızlandırdı. Beklenen muhalefet ivmesi inmediği zaman da bu defa direk parti merkezi hedfleştirildi. Artık kulanılan sopa yargı idi. Tutuklamalar ve itirafçı ifitiralarla suç yaratma tekniği de hızlandı. Net olan, Türkiyede rejim ayakta kalıp dönüşümü sağlamak için partilere de dizayin çekiyor. Sorun olmayan ve görünümde kulanılan örgütler haline çekmeğe başlandı. Bu konuda koltuk sevdalı egocular da hemen sıraya girdi. Kılıçtaroğlu sağolsun beni yine haklı çıkardı…
Aslında K. Kıbrısta Türkiye gelişmeleri dokunulmadan geçiştirildi. Öyle ki direk tehlikeli olan adımları dahi sırf koltuk uğruna alkşlandı. İyi gösterilmeğe uğraşıldı. Böylesi paradoksal durumumuz da var. oysa gelen fırtınanın rüzgarı çoktan etkisini yoğunlaştırdı. Bu konuda Bahadır Özgür veya iprahim Kabaoğlu yazılarında ve ekranlarda gayet basit şekilde yorumlayıp hatırlatılar.
AKP rejimi ikibinonbeşte seçime müdahale ile önemli ilk adımı atıyordu. Daha önceleri de müdahaleler ve parti kapatmalar oluyordu. Ama son dönemki gelişmeler, rejim değişiminin koşullarını güçlendirme amaçlı oluyordu. Yargı örneğin MHP kurultayında Bahçeli kaybedecekken, yargı müdahalesiyle kurtarıldı. Bu ayni zamanda cumhur itifakının da devlet blokunda oluşması demektir. Yine YSK mühürsüz oyları kabullenip anayasanın geçmesine de onay verdi. Yargı sopası hep rolunu alıyordu. Böylelikle yeni rejim müdahalelerle geliyor. Kurumsal özerklikleri daraltarak barolardan tutun anayasaya dek gereken tek adam rejiminin yolunu genişleti. Adım adım, göstere göstere geliyordu. Partilerin içlerine dek müdahaleler dönemine gelindi.
Son yerel seçimlerle kaybedilen yerler, kayimle yargı kanalıyla geri alınmaya başlandı. Yetmedi, enson CHP kurultayı üzerine kılıç gölgesi kondu. Normal anayasal haklarda YSK kararı kesindi. Oysa son İstanbul il başkanlığı seçimini sulh mahkemesi yargıcı durdurdu. Kayim atandı. Bir noktayı hatırlatalım: yeniden gündeme düşen Kılıçtaroğlu zamanında geçirilen bu yasalara evet oyu verdi. Ozamanın CHP vekileri “nasıl olsa sıra bize gelmez” tavrındaydı. Varsın Demirtaş gibileri hapse düşsün. Oysa AKP iktidar blouğunu MHP ile birlikte genişletirken, direk partilere de müdahale yaptı. HDP liderleri şimdi hapisanede. Atalay anayasa hükmüne rağmen vekilik yapamıyor ve hapiste. Bu örnekleri çoğaltmak kolay. Hele Diyarbakır Van belediyelerine kayim ilan edilirken suskunluk batıyı da kurtaramadı.
Şimdi hedef CHP .. amaç ayar çekmek. Yeni rejimin çenberine çekip etkisiz bir görünme partisi haline sokmaktır. Bu nedenle direk partiye yargı müdahalesi silahı kulanılıyor. Şimdi onbeş eylüldeki kurultay davası endişeyle beklenmektedir. Bu gelecek Türkiyesinin de yönünü daha iyi gösterecektir. Ama sandıkta kazanamayacak durumu, bu defa daha bir nüdahalelerle dizayin yapna silahı kulanılmaktadır.******
Aslında bu gelişmeler direk K. Kıbrısa da ynsıdı. Hem de TC yyetkililerinin açık müdahalesiyle öyle ki kendi en yakın işbirlikçi partisi UBP düzeyinde dahi oldu. Fayiz beyin hem de önemli oyla seçilmesine karşın hem başbakanlığı hem de parti liderliği sürmedi. Hiçbir etkisi kalmayan Tahsin bey makamda değilken, Antalyaya dışişleri bakanı olarak çağrılıp koltuğa oturtuldu. Akıncının son saray dönemindeki başına gelenler de başka bir uygulama idi. Ama tüm bunlar basit ve gayet yumuşak şekliyle geçti. Hat da şimdiki adı başbakan olan Üstel parti kurultayında en az oyu almasına rağmen hem parti lideri hem de “başbakan” koltuğuna oturtuldu. Ama tüm bunların ayni dönemdeki Türkiye iç müdahaleleriyle birlikte hiç yorumlanmadı. Çünkü herkes sistemden besleniyordu.
Son bir nokta: yetmişdörtden beri kendimi sosyalist çizgide bildim bileli Türkiyeli dostlara da şunu söylüyordum: Kıbrıs sizin için bir labratuvardır. Dış politikada Kemalist dönem sonrası ilk dış açılımdır. Buraya yerleşirken ki tavırlar, fırsat oldukça başkalarına da sıra gelecek diyordum. Nitekim şimdiki Suriyeye bakın: Suriyenin Y9 Türkiye kontrolunda. Kimse bu durumu gündem dahi yapmıyor. Kıbrıs benzeri uygulamalar da oldu. Afrindeki değiştirilen nifusa veya TL etkinleştirmelerine bakmak dahi yeterlidir.
Net olan şu: Kıbrıstan bakarken, beze dek gelen dalganın şiddetini görüyorum. Müdahaleler öylesine yoğunlaşı ki sandıktan öte yeni rejimdeki rollerin sınırları çizilmektedir. Aynen K. Kıbrısa da deneniyor.