tüm yazılar:

1974 Bir Milattır – Şener Elcil

Orjinal yazının kaynağıozgurgazetekibris.com

Türkiye’nin 1974 yılı sonrası, Kıbrıs konusunda izlediği siyasetin en önemli adımı olan nüfus aktarımı; adanın demografik yapısını bozmakla kalmamış, aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik alanda toplumsal yapıyı alt üst etmiştir.

Yıllar önce Kıbrıs’la ilgili izlediğim bir programda, Türkiye’nin Kıbrıs’tan da Sorumlu Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci, “Ben bu göreve atandığımda Kıbrıslıların çalışmadıklarını gördüm. Hemen talimat verip, düzelttirdim” demişti.

Adayı ve insanlarını tanımayan, iklimi, sosyal yapıyı bilmeyen bir zihniyetin tepeden inme emirle “düzelttim” dediği şey aslında çalışma hayatında bir kültüre dönüşen öğle arası tatilinin ortadan kaldırılmasıydı.

İngiliz koloni döneminde yerleşen bu mesai anlayışı ile yaz aylarında sıcaklığın en yüksek olduğu 13.00 ile 16.00 saatleri arasında mesaiye ara verilmesi öngörülmekteydi.

Bu uygulama ile günün en sıcak saatlerinde iş yerlerinde çalışan emekçilerin dinlenmesi, öğle yemeğinde aile fertlerinin buluşması sağlanır, emekçilerin sağlığı korunur ve iş verimliliği artırılırdı.

Yerel yönetimlerin ve polisin sıkı denetimi altında yapılan bu uygulama insanların aile içi ve dışı sosyal ilişkilerinin gelişmesine çok önemli katkıda bulunuyordu.

Bir başka uygulama berber ve kuaförler için yapılmış çalışan esnaf günleri bu alanda çalışan esnaf için tatil günü olarak düzenlemişti.

Esnafın ailesi ile daha fazla ilgilenmesine, devlet dairelerine ulaşıp resmi işlerini yapmasına olanak tanımak için perşembe günleri devlet eli ile yasal hale getirilmişti.

Yasal zorunluluk bu alanda çalışan tüm esnafa yönelik olduğu için birinin kapalı ötekinin açık olmasının yaratacağı haksız rekabet ortadan kalkmış oluyordu.

Teknolojinin gelişmiş yöntemlerinin uygulanmasına ve yerel yönetimlerin verdikleri mücadeleye rağmen başta “sivrisinekler, haşereler ve başıboş hayvanlarla” ilgili şikayetlerin artarak devam etmesi de 1974 sonrası bu ülkedeki kurulu düzeni kendilerine benzetenlerin eseridir.

Tarih boyunca, Kıbrıs’ı yaşanmaz hale getiren trahom, sıtma, verem hastalıklarına karşı, İngiliz koloni yönetiminin başlattığı çalışmaları zirveye ulaştıran Mehmet Aziz Bey ve arkadaşları, Kıbrıs’ı sıtmanın ortadan kalktığı ilk ülke yapma başarısını sağladılar.

Bataklık ve sulak alanların okaliptüs ağaçları dikilerek kurutulması, sulak alanların ve dere yataklarının ıslah edilmesi, 1937 yılında her eve sıhhi tuvalet yapılmasını zorunlu kılan yasal düzenlemenin yapılması, halkın uğradığı kahvehane ve lokantaların sağlık yönünden denetlenmesi, evcil hayvan besleyenlerin kayıt altına alınıp ruhsatlandırılması, ortada kalan hayvan leşlerinin çevre sağlığı dikkate alınarak ortadan kaldırılması, aşılama faaliyetleri bu dönemin önemli adımları olmuştur.

Bu denetim ve uygulamaların sahada uygulamasını yapan gerçek kahramanlar ise halk arasında “sinekçi” olarak bilinen ve her yerleşim yerine dağılan bir ağın parçası olan sıhhiye görevlileri idi.

Bugün sivrisineklerden, haşerelerden ve sokaklarda bakımsız ve aç yaşadıkları için hayvanseverlerin sürekli gündeme getirdiği sokak hayvanlarından, yollarda günlerce kalıp kokuşan hayvan ölülerinden şikâyet ediliyorsa, bunun temel sebebi yine çalışan bu sistemin bozulmasındandır.

Tarımsal alanlardaki ürünlerin korunması, doğaya ve yaban hayatına zarar verilmesinin önlenmesi, ürün hırsızlığının önüne geçilmesi için geliştirilen destebanlık (kır bekçiliği) sisteminin 1974 sonrası ortadan kaldırılması ise ağaç katliamının artmasına, kaçak avın ve tarımsal ürünlerle tarım araçlarının hırsızlığının yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur.

Başkasının ağacından bir dal bile kesilmesini önleyen bu sistem şimdi odun elde etmek için sahipli tarlalardaki harnup ve zeytin ağaçlarının bile kaçak olarak kesilip satılmasının önünü açmıştır.

Kıbrıs’ın kurak olması yağan her damla yağmurun değerini daha da artırmaktadır.

Bu gerçekten hareketle Mesarya Ovası’da makinelerin yaygın olmadığı zamanlarda el emeği ile kanal ağı ile örülerek, yağmurlu mevsimde hem ova sulanmış hem de kontrolsüz akan sular kontrol altına alınarak sellerin zararından korunulmuştu.

Yıllarca başarılı bir şekilde yürütülen bu sistem, 1974 sonrası arazilerin bedava olarak, bu ülkeyi tanımayanlara dağıtılması ve onların da daha çok arazi elde etmek için bu kanalları traktörlerle sürerek yok etmesi sonucu yok edilmiştir.

Günümüzde bir yandan kuraklıktan şikâyet edilirken, bir yandan da en küçük bir yağışta oluşan sellerin zararlarından yakınılmaktadır.

Herkesin şikâyet ettiği trafik sorununu, cezaları artırarak, her yanı trafik kamera ve radarları ile donatarak çözebileceğini düşünen anlayış geçmişte yapılan uygulamalara saygı duymamaktadır.

Yol boylarında sürücülerin dikkatini dağıtan reklam tabelalarını izinlerle düzenleyen yasalar hiçe sayılmaktadır.

Geçmişte yapılan yolların zemini arazi ile uyumlu iken şu anda ihaleler Ankara’da açıldığı ve kazıya değil dolguya para verildiği için Mesarya Ovası’nın ortasında yükseltilmiş “uçurumlu” yollar yaratılmıştır.

Araçların acil durumda yol kenarına çekilmesini sağlayan banketsiz yollar yapılmakta ve çizgisiz, reflektörsüz, tabela ve işaretsiz yollar bize yeni yol diye yutturulmaktadır.

Trafikte kuralları artık sürücüler koymakta, yaya geçidinde yayaya yol verenlerin arkasında duran araç sürücüleri, kuralara uyanı boru çalarak taciz edebilmektedir.

Kıbrıs’a sadece Kıbrıs sorunu penceresinden bakanların bir de günlük hayat ve 1974 sonrası topluma dayatılanların sonuçlarını inceleyerek bakmasında yarar vardır.

Kıbrıs Türk toplumunun siyasi iradesi gasp edildiği ve bu ülkeyi yönetmediği ortada iken tüm bu yaşadıklarımız kimin eseridir?

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img