Güncel verilere göre, Avrupa’da kişi başına düşen yıllık içki tüketiminin en az olduğu ülke Türkiye. Diğer yandan, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’de ciddi obezite sorunu yaşandığını açıklamıştı. Sağlıklı gıdaya ulaşmak her geçen gün zorlaşıyor. Gelişme çağındaki çocuklarda yetersiz beslenme nedeniyle bodurluk görülmeye başlandı. Kısaca, ülkedeki içki tüketimi on iki yıl önce de halk sağlığı açısından öncelikli sorunlardan biri değildi, bugün de. Güncel derdimiz artık derin yoksulluk ve düpedüz açlık!
2013’te, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümet, gençleri korumak adına içki tüketimi ve satışına yönelik bir dizi yasak getirmişti. Bu kararlar, iktidarın laiklik karşıtı ve yaşam tarzına müdehale eden davranışlarıyla ilgili tepkilerin artmasına sebep oldu. Erdoğan eleştirilere, “İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor” diyerek cevap verdi. Dönemin ‘öyle demek istemedicileri’ devreye girdiyse de pek çok insan Erdoğan’ın ‘iki ayyaştan’ kastının İsmet İnönü ve Mustafa Kemal olduğu kanaatine vardı.
***
Aksi yönde yargı kararları olmasına rağmen Erdoğan’ın Taksim Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşa ettirme ısrarı, yeşil alanların tahrip edilmesine karşı bir eylemin başlamasına, o eylem de, toplumda biriken özgürlük ihtiyacı ve laiklikten vazgeçmeme direncine dönüştü. Milyonlarca insanın itirazına hızlı ve organize bir şekilde eklemlenecek, yön verip sahiplenecek güçlü bir muhalefet yoktu o zaman. Gezi’de sokağa çıkan gençlik, görece daha özgürlükçü ebeveyneler tarafından yetiştirilmiş, iyi devlet okullarında okuyabilme şansı edinmişti. Dünyayla bağlantı kuruyor, Avrupalı yaşıtları gibi emek verdikleri eğitimin karşılığını almak istiyordu.
Önceki nesle göre anne ve babaları ile daha doğrudan ilişki kurabilmiş olan bu gençlerin karşısında öfkeli gözlerle bakan bir lider vardı artık. Sürekli parmak sallıyor, işe yaramaz anlamına gelebilecek çapulcu benzetmesiyle küçümsüyor ve en önemlisi kesinlikle dinlemiyordu. Erdoğan, Gezi’deki toplumsal tepkiyi liderliğine, otoritesine, karizmasına karşı yapılmış bir nankörlük, hatta hadsizlik olarak değerlendirmeyi tercih etti. Uzlaşmayı yenilgi saydı. Bu ancak, varlığını ülke için armağan sayan birinin gösterebileceği bir tavır.
Gezi eylemleri, baskıcı bir yönetim anlayışına itirazla birlikte, uzlaşmacı yeni bir politik dilin, gençlerle yakınlık kurabilen yeni bir liderlik arayışının da ilk büyük ilanı oldu. Muhalefet sürece hazır değildi. CHP, seçmen kitlesinin belli bir çembere sıkıştığı Deniz Baykal döneminden Kemal Kılıçdaroğlu liderliğine geçeli henüz üç yıl olmuştu. Kılıçdaroğlu, 2023’e kadar sürdürdüğü CHP genel başkanlığı döneminde ılımlı ve uzlaşmacı bir dil kullandı. Gençleri düşmanlaştırmadı, partide önlerini açtı. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu bugün muhalefetin iki önemli ismi olarak onun kadrosunda kendine yer buldu.
***
On iki yıl önce, toplumsal itirazın başını çeken yine gençlerdi. Selahattin Demirtaş, 2016 yılında hapsedilene kadar, talep edilen yeni demokratik ve özgürlükçü liderliğin, aktif siyaset içindeki en etkili figürüydü. Farklı seçmen grupları arasında kurulmaz denen köprüyü inşa edebilmişti. AKP’nin iktidardan düştüğü 2015 seçimi buna örnek. Sekiz yıldır hapiste tutulmasına rağmen, hala siyasete yön verebilecek güçte. Gezi’den bu yana Erdoğan rejiminin gençler üzerindeki baskısı arttı. Haksızca öne geçirip zenginleştirdiği ancak aynı zamanda lümpenleştirdiği kendi gençliğinin karşısında bugün geleceksiz bırakılmış, yoksul ve artık kaybedecek bir şeyi olmadığını söyleyen milyonlar var.
İmamoğlu da tıpkı Demirtaş gibi, Erdoğan’ın hışmına uğradı, çünkü ikisi de yeni siyaseti kurabilecek, ülkedeki gerginliği azaltabilecek iletişim gücüne sahip. İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan ve Gezi’den farklı olarak aranan liderin bulunduğunu gösteren bugünün isyanında sıra, kendine güvenli, cesur bir muhalefet talebinin gerçekleştirilmesine geldi. CHP lideri Özgür Özel’in meydanlardan yükselen sese kulak vererek hareket etmesi önemli. Bu onun da liderliğini pekiştiriyor. İmamoğlu’nu sadece CHP’liler savunmuyor. Gençler, artan özgürlük talepleriyle birlikte duyulma, görülme ve ciddiye alınma arzularının peşinden gidiyor; hak hukuk adalet diye bağırıyor. Gezi’de gençler “Bizi siz delirttiniz” demişti. Bugün, “Geleceğimizi çaldınız” diyor, miting değil eylem istiyor. Özgürlük mücadelesi liselere indi. Zaman, son pembe gözlükleri de yüzlerden söküp aldı. Hukuksuzluk, inkâr edilmez durumda. Yeni ve gerçekçi bir yol haritası çizmek için bu yüzleşmeye ihtiyacımız vardı.