18 Eylül 2025, Perşembe
21.8 C
Lefkoşa
Kıbrıs iktibasUlaş BarışTurnusol kağıdı… - Ulaş Barış

Turnusol kağıdı… – Ulaş Barış

Orjinal yazının kaynağıkibrispostasi.com

Glapsides’te geçen hafta yaşanan olay ve orada çalışan bir kişinin yaptığı paylaşım, adanın yaygın yaşayan kitlesinin ne olduğunu anlamamız açısından tam bir dönüş belgesine dönüştü.

Konuyu kişiler üzerinden tartışmak istemiyorum. Haber meclislerinin üyeleri, açıklamayı yapan kişiyle de konuştular. Açık plajda yaşanana kadar yaşananlar, sadece bizim kültürümüzden değil, genel adabı-muaşeretten uzak olanın kabul edilir bir tarafı yoktur. Bundan sonra hepimizde rahatsızız, olmaktayız da.

Ancak çalışan kişi tarafından kullanılan üslup ve “şu giremez, bu giremez” şeklindeki ifadelerin varlığı kabul edilemez, hiçbir şekilde meşru gösterilemez.

Ama olayların gibi konuyu sadece bir kişi üzerinden tartışmamız mümkün değil.

Yazının başında kullandığım ‘turnusol belgesi’ ifadesi bu manada başka bir amaç işaret ediyor: Kıbrıs’ın ülkede yabancı düşmanlığı var! Mesajların bütününün benim çıkarımım bu oldu.

İlgili haberlerin yazılı olduğu, dağıtılan destek, bunu bir anlamda “cesaret” olarak nitelemek ama ondan da ötesi “fikir ve ifade özgürlüğü” olarak değerlendirme son derece vahimdir.

Bakınız ırkçılık ve nefret suçu şu şekilde çalışıyor: “Bir şahsa veya bir mülke karşı işlenen herhangi bir cezai suçun kaynağı o kimsenin: Irkı, rengi, etnik kökeni ya da uyruğu; dini; cinsiyeti, cinsel özelliklerini, yaşı, fiziksel veya zihinsel engelleri ise bu suç suç nefretini teşkil eder.”

Yabancı düşmanlığı (Zenofobi) ise literatürde şu şekilde geçmiştir: “Yabancı düşmanlığı, Yunanca ‘korku’ anlamına gelen ‘fobi’ ile ‘yabancı’ ve ‘misafir’ anlamına gelen ‘xenos’ sözcüklerinden türemiştir. Bu nedenle yabancı düşmanlığı, yabancıdan korkma anlamına geliyor.”

Dünya, bu anlamda bir nevi pandemiye dönüşen ‘Zenofobi’ ülkede mustariptir. İşte son yapılan AP seçimlerinden yükselen aşırı sağın ve büyük destek kaynağı da bulunuyor.

Bu bağlamda sapla saman da karıştırılmakta, yabancı düşmanlık üzerinden ırkçılık söylemler “fikir ve ifade özgürlüğü” olarak algılanmaktadır.

Bu konu her ne kadar çok baskın da olsa iki şey nettir: bunların bir tanesi tehdittir. Herhangi bir kişinin, grubun ya da oluşumu zarar vermekle tehdit etmek, ifade özgürlüğü olarak kabul edilmemelidir. Ayrı ayrı nefret ve ırkçılık ifade özgürlüğü olarak kabul edilemez.

Bunlarda standart olarak anlaşma durumundayız. Eğer bunu böyle kabul etmezse, ertesi gün sokaklarda Pakistanlı, Nijeryalı ya da başka ırka mensup kişiler için ava çıkması da kabul edilir.

Nazi Almanya’sında yaşananlar, o tarihsel sürecin, bunun en büyük örneğidir. Ancak gelinen noktada sonuç tam olarak ortaya çıkmış durumda değil.

Bu türden yapılan Söylemler, beraberinde toplu linç histerisini de getirir ki bu durum şu anda içinde dolaşım çağında çok kolaydır.

Bunun birinci nedeni, kitlesel iletişim araçlarımızın son derece dramatik bir şekilde, iletişimin görülmemiş bir şekilde kolaylaşması ve iletişimin korkunç derecelere varmasıdır.

Nitekim Glapsides olayı ve sonrasında yaşananlar, yapılan açıklamalar, toplumsal buna genel olarak destek vermesi maalesef içinde kaydedilmemesi bir özet haline dönüşmüştür.

Kıbrıs’ın yaşadığı ‘guruh’ insanın yabancı düşmanıdır. Bu guruhun kimlerden oluştuğunu bilemiyoruz. Kıbrıslı Türkler’de olduğu için durum bizi de bağları -ve yine maalesef, Kıbrıslı Türklerin bu çıkışından ‘biz ayrılmadık’ diyerek ayrılmaması mümkün değil. Bazıları “bu işler Kıbrıslı Türkler böyle yapmaz” şeklinde değerlendirilmektedir.

Hangi Kıbrıslı Türkler?

Bunlar kimdir?

Yeni yetişen ve Çukur gibi dizilerle büyüyen, Tik-tokun saçma dünyası içinde kaybolan yeni neslin durumu nedir?

Evet, Kıbrıslı Türkler genel anlamda ırkçı yapılara sahip değildirler. Birbirimize “Arap” diye sesleniyoruz, lakaplar takıyoruz. Ama belli ki durum bu yerden çok da vahim elde edilebilir.

Irkçılığın en çok yaygın olduğu yer olan futbol sahalarımızda bile herhangi bir vahim olay yaşanmadı. Ama belli ki ben yanılıyorum.

Ancak tüm suçun toplumun getirildiği bu nesli atamam.

Zira bu ülkelerdeki toplum yapıları en büyük müsebbibi (komprador) iş birlikçi siyasettir.

Bu ülkelerdeki birileri para kazansın diye 3.dünya ülkelerinin öğrenci adı altında taşınan binler vardır. Bu bağlamda yüksek düzeyde temizleyicilerle kurulan insan kaçakçılığı birimi vardır.

Adaya öğrenci adıyla gelenler, bir yerden sonra gettolaşmış, ada kültürüyle hiçbir ortaklığa girememiş, sonuçta toplumsal patlamalar yaşanmaya başlamıştır.

1974’teki müdahaleden sonra bir güne aktarılan ve Kıbrıslı Türklerle hiçbir ortak paydası bulunmayan insanların yarattığı patlamaların aynısı aradan geçen 50 yıldan sonra aynen ama başka ırklar üzerinden devam etmektedir.

Adaya öğrenci kisveleriyle getirilenler dışında bir de ucuz iş gücü kapsamında taşınan Asyalı işçi meselesi vardır. Dürüst iş yapanlar elbette ki, ülkedeki sermaye birleşiminden daha da semirilsin diye Pakistan, Bangladeş, Vietnam, Türkmenistan gibi sıradan gelen üreme adanın yerel kültürle kalması yoktur. Vahimi, bu kişilerin sayısını dahi bilmememizdir.

Haliyle onların toplumun içinde uygunsuz olduğu, işte bu son Glapsides olaydaki gibi infiale ve beraberinde de nefretine, ırkçılığa devam etmek var.

Ülkenin parçalı yapısının, düzeninin (ya da guruhun) özelliklerinin bilinmemesi, yabancı bölünmelerin büyümesi, ekonomik sorunlar, bu yaşananların düzenli sebepleridir. Ama yine de bahane olamaz.

Çünkü ırkçılık, yabancı düşmanlık, nefret söylemi sıfır toleransla yaklaşmak zorunda olduğumuzda, “ama” diye bağlaçlarla normalleştireceğimiz bir şey değil.

dolayısıyla çok üzgünüm. gerçekten üzgünüm.

Böyle bir yazı yazdığım için ayrıca hicap incelemesi. Yazık…

Diğer yazıları

“Ona soru soramazsın, sadece cevap verirsin!” – Ulaş Barış

New York’ta 16-17 Temmuz tarihinde toplanacak Kıbrıs zirvesi öncesi...

TDT fiyaskosu ve boş beleş tartışmalar – Ulaş Barış

Türki Cumhuriyetlerin 4 Nisan’da Semerkant'ta AB ile imza ettiği...

Bir tartışma ve turnusol kağıdı etkisi… – Ulaş Barış

Yaklaşık olarak 15 gündür yapay olarak oluşturulan ve belirli...

Cenevre’de ne oldu, ne olmadı? – Ulaş Barış

Cenevre’ye giderken yazdığım makalenin başlığını ‘Cenevre çok şeye gebe’...

Cenevre çok şeye gebedir… – Ulaş Barış

Dört yıl aradan sona bir kez daha Cenevre’nin yollarına...
3,220BeğenenlerBeğen
631TakipçilerTakip Et
4,055TakipçilerTakip Et
598AboneAbone Ol

Son eklenenler

İspanya’dan İslam konferansına Filistin tutumu kıyası – Özkan Yıkıcı

Epey zamandır, İsrail küstahça bahanelerle, adeta Gazze bölgesibnde bir...

Şeylerin gerçeğiyle yüzleşebilmek! – Fikret Başkaya

“Bilimle ilgilenen bir kişinin zihnine egemen olması gereken şey,...

Kürt meselesini çözmek mi yönetmek mi? – Fatih Polat

Türkiye’de, bir yılını doldurmaya yaklaşan yeni ‘süreç’, PKK’nin fesih...

Uzakta bir diyarda öfkeli gençler siyaseti ateşe verdi – Ceren Ergenç

Ana muhalefet partisi binasının kuşatıldığı, on binlerin meydanlara toplandığı...

Köprüyü kiralatmam! – Hayri Kozanoğlu

AKP-MHP ittifakının baskıcı ve sermaye yanlısı politikalarının temel ayaklarından...

Kurtarıcısızlığın ve garantörsüzlüğün dayanılmaz ha(l)ksızlığı – Levent Atikoğlu

Ha(l)ktan ha(l)k doğuran bir ha(l)ksızlık hali... Kıbrıs’ta sağla solun arasında...

Gelgit gerilim semptomlarında Pazartesi günü – Özkan Yıkıcı

Bugün 15 eylül pazartesi. Gözlerimi Lefkoşada açtım. Tam da...

Darbecilere af yok – Ertan Erol

Brezilya Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz hafta Eski Devlet Başkanı Jair...

Canlı yayın