Home Kıbrıs iktibas Sevgül Uludağ Savaşta yaşanan acılar, travmalar, kayıplar… Ve barışa olan özlem… – Sevgül Uludağ

Savaşta yaşanan acılar, travmalar, kayıplar… Ve barışa olan özlem… – Sevgül Uludağ

0
Reklamlar

1974 Ağustosu’nda “savaşta” Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum çocuklar acımasızca öldürüldü: Muratağa-Atlılar-Sandallar’da, Balekitire’de, Derinya’da, Tirfon’da… Aşşa ve Afanya’da… Bu katliamlar yeniden yaşanmasın, adamızın yaraları sarılsın diye barışseverler barış için mücadelelerini devam ettiriyorlar…

EN DERİN TRAVMALARI YAŞADILAR…

Yalnızca 1974’te değil, 1950’li yılların ikinci yarısından itibaren, 1956’larda, 57’lerde, 58’lerde, sonrasında iki toplumlu çatışmalarda acı bir nokta olan 1963’lerde, 1964’lerde Kıbrıs’ın her tarafında, sonrasında Köfünye olaylarında ve nihayet 1974’te toplumlarımızdan insanlar öldürüldü, savaşlarda yaşanan acılar, travmalar, kayıplar, Kıbrıs’taki tüm toplumları etkiledi… Göçler yaşandı, insanlar iki defa, bazan üç defa yerlerinden edildi… Evlerini, bahçelerini, ağaçlarını, hayvanlarını kaybettiler… Toplumlarımız savaşın, çatışmaların acılarını yaşadı, “fırsatçı” işbirlikçilerinin acımasızlıklarına maruz bırakıldı – tecavüzler, öldürmeler, “kayıp” etmeler hep bu çatışmalar gerekçe yapılarak toplumlarımıza en derin travmalar yaşatıldı… Öldürülen insanlarımız toplu mezarlara gömüldüler – Kıbrıslırumları da, Kıbrıslıtürkleri de yuttu topraklar ve ölüm tüm toplumları biçip geçti…

ÖLÜM VE TECAVÜZLER…

Ölüm ve tecavüzler Muratağa-Atlılar-Sandallar’da kamp kurarak 126 kadın, çocuk ve yaşlı insanı hayattan kopardı… Ölüm ve tecavüzler Dohni’de kamp kurdu, Maraş’ta kamp kurdu, Aşşa-Afanya’da kamp kurdu, nice tacizler, dayaklar, tecavüzler ve öldürme olayları yaşandı… Sanki de iki tarafın katilleri kim daha çok öldürecek, kim daha çok “kayıp” yaratacak, kim daha çok tecavüz edecek gibi bir “yarışa” girdiydi… Tecavüz etmeyi reddedenlere de “Kız ….” diye lakaplar takılarak aşağılandılar…

NİCE PROVOKASYONLAR TEZGAHLANDI…

Geride o kadar korkunç travmalar kaldı ki, bugüne kadar yurdumuz iki yakasını bir araya getiremedi… Yurdumuzun iki yakasını bir araya getirmeye çalışan, yaraları sarmaya çalışan, yurdumuzun birleşmesi için uğraş verenler de her iki tarafta da “hain” diye damgalanmaya çalışıldı çünkü bu yurdun birleşmesini istemeyenler her iki tarafta da kendi çıkarlarını korumak için sözbirliği etmişlerdi: Kıbrıs bölünmüş kaldığı sürece, kendi çıkarlarını yürütebilirlerdi… Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar ve adamızın tüm diğer toplumları birleşerek barış ve karşılıklı anlayış içerisinde ortak bir gelecek kuracak olurlarsa, bu çevrelerin tüm çıkarları elden gidecekti… Bu yüzden Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü “kalıcı” olsun diye nice provokasyonlar tezgahlandı, toplumlarımızın yakınlaşması hep büyük bir “tehdit” ve “tehlike” olarak görüldü… Toplumlarımız çıkar çevrelerinin sözcülerinden çok daha ileri noktada olsalar da hep korkutulmaya, sindirilmeye, ekmek paraları silah yapılıp alnılarına dayatılmaya çalışıldı… Toplumlarımız hep düşman olsun, hep geçmişe takılı kalsın, ortak bir gelecek tahayyülleri olmasın diye uğraş verdi bu çevreler. Kapişari ettikleri, ganimetledikleri, emek vermeden, herhangi bir karşılık göstermeden kaptıkları yerlerin, evlerin, sahillerin, toprakların, tarlaların, bağların, bahçelerin üstünde oturmaya devam etmek istediler çünkü…

KATİLLERDEN HESAP SORULMADI…

Öyle bir düzenek kuruldu ki her iki tarafta da çocukları öldüren, kadınlara tecavüz eden, insanları “kayıp” eden tek bir kişi dahi yargılanmadı, mahkeme önüne çıkarılmadı, kendilerinden hesap sorulmadı… Hatta her iki tarafta televizyonlara çıkıp öldürdükleriyle övünenler dahi herhangi bir resmi sorgulamaya tabi tutulmadı… Her iki toplumun resmi yetkilileri, bu övünmelerin üstünde hiç durmadı çünkü maksat her zaman “obir tarafı” suçlamak ve toplumlara “obir tarafın yaptıklarını” anlatarak kendi tarafından insanların yaptıklarını görmezden gelmekti…

Böylece en korkunç suçlar, masum insanların öldürülüp kayıp edildiği, kuyulara, tarlalara, evleklere, çöp alanlarına, atış alanlarına gömüldüğü, şirolar getirilerek toprakların düzleştirildiği, hatta zaman zaman gizleyebilmek maksadıyla derhal üstüne çeşitli sebzelerin ekildiği bir ada oldu bizimkisi: Acılı bir ada, travmalarına gömülmüş bir ada, yapanların fırsat buldukları için yaptıkları ve hiçbir ceza almayacaklarını bildikleri bir ada…

BARIŞA ÖZLEM HİÇ BİTMİYOR…

Bugün tüm bunlardan ders çıkaran çok sayıda insan var toplumlarımızda ve en acı yıldönümlerinde, “Bir daha asla” diyerek, kendi toplumlarından katillerin yaptıkları için öteki toplumdan özür dileyerek, masum sivillerin öldürülmesinin hiçbir gerekçesi olamayacağını söyleyerek hedef olan insanlar var… Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar, Kıbrıslımaronitler, Kıbrıslıermeniler var bunları söyleyen, yazan ve barış dileyen… Barışa özlem hiç bitmiyor ve barış bu adaya gelinceye kadar, toplumlarımızın yüzakı böylesi insanların mücadelesi devam edecek…

Adamız o kadar hassas bir konumda ki, yalnızca bir ateşkes var – toplum liderlerinin geçmişte imzaladığı Doruk Anlaşmaları çoktan çöpe atılmış… Onlarca yıldır devam edilen müzakerelerde üzerinde uzlaşıya varılmış noktalar dosyalarda çürümeye terkedilmiş… Herkes kendi aklından memnun bu adada ve yönetenlerin o kadar da umurunda değil insanlarımızın yaşadığı ve gelecek kuşaklara da aktardıkları travmalar… Ortak bir gelecek tahayyülleri olmadığı için kendi işlerine bakıyorlar ve insanlarımız da acı çekmeye devam ediyor…

UMUT IŞIĞI: İNSANİYET…

Gene de umut ışığı her zaman vardır çünkü tüm bu olaylar meydana gelirken, birbirini koruyan, birbirini kurtaran, çatışmalar esnasında dahi insaniyetini kaybetmeyen, öldürmeyi, tecavüz etmeyi, ganimet etmeyi reddeden insanlar çıktı toplumlarımızdan… Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar’ın hayatını kurtardı, Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürkler’in hayatını kurtardı… Bunları yazdık, yöneticilerin sağır kulakları duymasa da, insanımız duydu… Türkiye’den gelerek Percana’nın Bahçaları’nda, Maraş’ta bazı Kıbrıslıtürkler’in yürüttüğü Kıbrıslırumlar’a yönelik katliamı durduran Türkiyeli subaylar da çıktı, Dali’de Kıbrıslıtürk kadınlara tecavüz edeceğini duyuran EOKA-B’ci Kıbrıslırumlar’ı engelleyen Yunan subaylar da çıktı. Kıbrıslımaronit papaz Andreas Frangu, 1963’te Kıbrıslıtürkler’i Aya Marina’da öldürmek isteyen Kıbrıslırumlar’ı engelledi, Dr. Küçük kendisine teşekkür mektubu gönderdi… Kıbrıs Cumhuriyeti Milletvekili Cengiz Ratip, Dillirga’da Kıbrıslıtürkler tarafından kaçırılan bir otobüs dolusu Kıbrıslırum öğrencinin hayatını kurtardı… Stroncilo Muhtarı Stavros Poyrazis, hem 1963’te, hem 1974’te köylüsü Kıbrıslıtürkler’in hayatlarını kurtardı… Hem Cengiz Ratip, hem Stavros Poyrazis “kayıp” edildi çünkü onlar insaniyetlerinin ışığını toplumlarımızın barış içinde yaşaması için salan harika örneklerdi – efendiler bu örneklere tahammül edemezlerdi çünkü plan başkaydı: Maksat bu adayı bölmekti, hepsi bu…

Bu örnekleri yazdık, yazmaya devam ettik, yazmaya devam edeceğiz… Görmezden gelinseler de, biz bu insaniyet örneklerini dile getirmeyi sürdüreceğiz… Çünkü onlar, bu acılı adamızda bize umut ışığı oluyorlar – barış mücadelemizde, adamızın yaralarının sarılıp iyileşmesinde parlak birer yıldız gibi parlıyorlar…

No comments

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version