24 Ağustos 2025, Pazar
35.8 C
Lefkoşa
iktibasHediye LeventSahadaki korku, diplomasi masalarını alt üst etti! - Hediye Levent

Sahadaki korku, diplomasi masalarını alt üst etti! – Hediye Levent

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

Suriye’deki geçici yönetim ülkede adem-i merkeziyetçi bir sistem uygulanmasına dair talepleri dikkate almak zorunda kaldı. Son olarak ülkenin kuzeydoğusundaki öz yönetimin dış ilişkiler sorumlusu İlham Ahmed, Şam’ın talebiyle Şam’a gitti. Şam’daki geçici yönetimin Dışişleri Bakanı Esad Eş Şeybani “bir takvime bağlı olmadan meselenin müzakere edileceğine” dair açıklama yaptı. Bu gelişmenin hemen ardından Şam’dan dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat başkanının aralarında olduğu bir heyet Ankara’ya geldi.

Türkiye’de Suriye’nin kuzey doğusuna yönelik bir askeri operasyon söylemlerinin yeniden duyulmaya başlandığı bu sürece dair bir diğer önemli gelişme de Suriye-Ürdün ve Amerika tarafından ortak çalışma komitesi kurulmasına dair uzlaşma oldu. Suriye sahasındaki son durum genel olarak böyle. Peki ne oldu da bu noktaya gelindi?

Durumu ve gidişatı anlamak için son 15 gün içindeki gelişmelere ve sonuçlarına bir göz atmakta fayda var.

Diplomasi ve saha gerçekliği farkı!

-8 Aralık’tan beri Suriye olağanüstü bir diplomasi trafiğinin göbeğinde. Bu süreçte öne çıkan elbette Türkiye dahil birçok ülkenin nüfuz derinleştirme mücadelesi oldu. Amerika dahil birçok ülke “Biz Eş Şara yönetimi ile çalışacağız, siz de anlaşmak zorundasınız, nasıl anlaşırsanız anlaşın bizi ilgilendirmez” umursamazlığı ile diplomatik süreçlere odaklandı. Sahada, Suriye’nin her bir kentinin sokaklarında insanların neler yaşadığını, ne istediğini kimse umursamadı. Suriye sahasında Sünnilerin büyük kısmı dahil halkın can güvenliğine dair tedirginlikleri derinleşirken Dürziler, Süryaniler, Ezidiler gibi kadim topluluklar tarihe karışma riskiyle karşı karşıyaydı. Mart ayının başında Lazkiye ve Tartus’ta çoğunluğu Alevi olan sivillerin katledilmesinin ardından sahada korkulan oldu ve sıra Dürzilere geldi. Sokakları radikal cihatçılar domine etmeye başladı. Bu yetmezmiş gibi yanına 3-5 silahlı adam bulanlar çete oldu, zaten can derdine düşmüş olan insanları soymaya, insanlar evlerinde otururken evleri yağmalamaya, fidye için insan kaçırmaya hız verdi. Sadece birkaç ay içinde diplomasi katıyla saha arasındaki makas açıldıkça açıldı.

-Uluslararası ilgiden ve övgüden başı dönen Şam’daki geçici yönetim, ülke dışında meşruiyet sağlamanın yeterli olduğunu düşünüyordu. Ülke içinde halkın yüzde 20’sinin bile desteğine sahip olmayan geçici yönetim azınlıklardan ılımlı Sünnilere kadar geniş bir kesimin taleplerini, korkularını iktidarına karşı isyan olarak gördü. Zaten uluslararası toplum da “senin ülke içinde meşruiyetin var mı? Halk desteğin ne durumda?​” diye sormadı bile.

-Diplomasi katında masa başında ekonomik, siyasi, askeri kazanımlar için ülkeler arası mücadeleler kıran kırana sürerken sahada can ve varoluş korkusu yaşayan kesimler ortak kaygılar etrafında toplanmaya başladı. Alevileri, Dürzileri, bir Kürt-Arap ittifakı olan öz yönetimi aynı safta sıralayan aslında Şam oldu.

-Dürzi kenti Süveyda’daki saldırıları ve sayısını hâlâ bilmediğimiz kadar sivilin katledildiği gerilimi uluslararası basın ve toplum görmeme eğilimdeydi. Şam’ın Dürzi din adamı Şeyh Hikmet Hicri’yi şeytanlaştırma, Dürziler mutlu mesut yaşıyormuş da durduk yere İsrail’i Suriye’yi işgale çağırmış gibi gösterme yarışına birçok ülke katıldı. Süveyda’nın ‘saldırılara karşı koruma’ kılıfı altında Şam tarafından hâlâ kuşatma altında olduğunu, kente undan ilaca ihtiyaçların girmesine engel olduğu gibi eylemler, uluslararası toplumun gündemine giremedi.

-Süveyda’dan sonra sıranın ülkenin kuzeydoğusundaki öz yönetimin ve ona bağlı askeri güç olan Suriye Demokratik Güçleri’nin bölgesinde olduğu aşikardı. Daha Süveyda’da yaşananlar soğumamışken SDG bölgesindeki aşiretlerin Şam ile işbirliği yapan kollarının seslerini duymaya başladık. Küçük küçük çatışmalarla birlikte Şam’ın bu bölgeye gözünü çevirdiği de açıktı.

Gerçek durumun saklanamaz hale gelmesi!

– Gerçeklik artık resmi açıklamalarla, gösterişli ziyaretlerle gölgelenemez hale geldi. Fransa Suriye’de nüfuzunu tahkim etmek için devreye girdi ve Şam ile öz yönetimi uzlaştırma iddiası ile Paris’te bir görüşme yapılması için kolları sıvadı. Elbette bu görüşme ile birlikte Suriye içindeki krizler uluslararası platforma taşınacak ve Eş Şara’nın ülke içinde meşruiyetinin olmadığını dünya aleme duyuracaktı. Eş Şara yönetimi toplantıya katılmayacağını duyurup öz yönetim dahil Suriye içinde Şam’daki geçici yönetimi onaylamayan bütün tarafları bozgunculukla suçladı.

-Bu aşamada İsrail’in Suriye Dürzilerini himaye iddiası ile öne çıkması, iç savaş dahil onlarca yıldır İsrail’e karşı sert tavrını sürdüren Dürzilerin bu talebe olumlu bakmaya başlaması, Suriye’de bir Lübnanlaşma süreci ihtimalini belirginleştirdi. Yani Suriye’deki her bir dinin ve mezhebin bir ülkenin himayesine girdiği ve aslında ülke sınırları değişmese de fiilen ülkenin dağıldığı bir model… Ki, bu ihtimal hâlâ ortadan kalkmadı.

-Rusya’nın sahneye girmesi, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Kürtler dahil kapsayıcı bir hükümet kurulması yönündeki vurgusu Şam’ı daha da tedirgin etti. Çünkü Rusya’nın çıkarları Lazkiye ve Tartus’taydı ve bu bölgede yaşayan Aleviler Rus himayesini zaten bir süredir dillendiriyor.

-Amerika’nın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın beyin yakan açıklamaları sahadaki korkuyu ve belirsizliği daha da derinleştirdi. Barrack her konuştuğunda Suriye’deki radikal kesimler daha da cesaretlendi. Sosyal medyadan sokaklara taşan katliam çağrıları her an bir saldırı riski ile karşı karşıya olan öz yönetim bölgesindeki huzursuzluğu derinleştirdi.

Malumun ilamı Haseke konferansı!

-Öz yönetimin kontrolündeki Haseke konferansı, diplomasi koridorlarına muhtemelen bomba gibi düştü. Çünkü o konferans Alevilerin, Dürzilerin, Süryanilerin, Ermenilerin, Türkmenlerin, Arap aşiretlerinin ve Sünnilerin katılımı ile Eş Şara’ya karşı olan kesimin çok geniş olduğunu gösterdi.

-Konferansta gücün Şam’da toplandığı değil adem-i merkeziyetçi bir sistem talebi oldukça önemliydi.

-Konferans elbette Eş Şara yönetimi çok öfkelendirdi ancak böyle bir konferansın ancak Amerika’nın ve Fransa’nın onayı ile gerçekleşebileceği düşünüldüğünde Eş Şara’nın tedirgin de olduğu söylenebilir.

-Eş Şara’ya aylardır açık çek veren ülkelerin ‘yanlış mı yapıyoruz?​’ şeklinde politikalarını sorgulamaya başladıkları da yüksek sesle konuşulmaya başlandı.

-Konferansın ardından Paris görüşmeleri ihtimali tekrar gündeme geldi. Bu defa Şam ile birlikte Türkiye de devreye girip Suriye içindeki krizin uluslararası platforma taşınmasına engel olmak için sürecin Ürdün’e taşınmasını sağladı.

-Paris görüşmeleri ihtimali hâlâ rafa kalkmış değil elbette ancak Ürdün’de de bir süreç ilerleyecek gibi görünüyor.

Adem-i merkeziyetçilik tartışması

-Şam nihayet ülke içindeki talepleri müzakere etmeyi kabul etti ancak bu, adem-i merkeziyetçi yapıyı kendisine karşı olan cephenin istediği versiyonu ile kabul edeceği anlamına gelmiyor. Türkiye’nin desteğini arkasına alan Şam mümkün olduğunca sınırlanmış, kaynaklarının Şam tarafından yönetildiği bir çerçevede ısrar edecek gibi görünüyor.

-Şam’ın “ülke içindeki krizi ülke içinde çözmek için süreç başlattık” şeklinde bir söylemle müzakereleri uzattıkça uzatması ve sonuçsuz kalmasını sağlamaya çalışması da oldukça muhtemel ancak Suriye’de cin şişeden çıktı artık.

Türkiye’de ise sorunun sebebi SDG’nin Suriye ordusuna entegre olmak istememesi olarak gösteriliyor. Ancak SDG’nin bir Kürt-Arap ittifakı olduğu, SDG içindeki Arap savaşçı sayısının Kürt savaşçı sayısından fazla olduğu, SDG kontrolündeki bölgelerde katliam korkusunun yarattığı huzursuzluk gibi faktörler göz ardı ediliyor. Ayrıca Suriye’de hâlâ bir devlet kurma aşamasının başlamadığı, haliyle bir ordunun da olmadığı aşikar. SDG dahil Eş Şara yönetimi karşıtı cephe “önce Suriye’de nasıl bir yönetim sistemi uygulanacağı kararlaştırılsın, sonra silah bırakma konuşulsun” diyor, ki bu görüşün arkasında Alevi ve Dürzi katliamı var.

Velhasıl Suriye sahasında bir kez daha sahadaki gerçekliğin, insanların korkularının diplomatik al-ver hesaplarını alt üst ettiği günler yaşanıyor.

Diğer yazıları

Lübnan bir kere daha çapraz ateş altında! – Hediye Levent

Suriye gündeminden ötürü bir türlü sıra gelmediği için gölgede...

Rusya, Suriye’ye dönecek ama nasıl? – Hediye Levent

Kısa süre önce başında Suriye’deki geçici yönetimin Dışişleri Bakanı...

Gündem Suriye ama Suriyelileri gören yok! – Hediye Levent

Suriye bir kez daha diplomasi koridorları ile sahadaki gerçeklik...

Ankara 2011 ayarlarına mı dönüyor? – Hediye Levent

2011’de Arap Ayaklanması başladığında Türkiye’nin niyeti bölge ülkelerini demokratikleştirme...

Dürzilerden sonra hedef Kürtler mi? – Hediye Levent

Suriye, Esad yönetiminin devrildiği 8 Aralık’tan bu yana bir...
3,220BeğenenlerBeğen
631TakipçilerTakip Et
4,051TakipçilerTakip Et
598AboneAbone Ol

Son eklenenler

Sessiz bir toplumda sessiz kalamam – Serdar M. Değirmencioğlu

Adım Ayana Gerstmann, 18 yaşımdayım. Yasalara göre askere alınmam...

Mütevazı duruş, güçlü bir ses: Lübnan’ın siyah incisi Feyruz – Ayfer Feriha Nujen

Savaşın, krizlerin ve bölünmelerin ortasında, Feyruz’un sesi, Lübnanlılarla birlikte...

Adaletin yüzleri: linç kültürü, güven krizi, deliren deliller – Levent Atikoğlu

Çocuklara yönelik cinsel istismar iddiaları, toplumun en hassas yarasına...

Holanda gelişmeleri ile krizler çağrışımları – Özkan Yıkıcı

Kapitalist sistem içinde, size birileri insan hakları veya demokratik...

Bir Kıbrıs Cumhuriyeti yazısı – Şener Elcil

“Bir akarsuda kavga eden iki balık görürseniz, bilin ki...

Canlı yayın