28 Ağustos 2025, Perşembe
35.8 C
Lefkoşa
Kıbrıs iktibasLevent AtikoğluParanın olduğu yerde herkes kahramandır - Levent Atikoğlu

Paranın olduğu yerde herkes kahramandır – Levent Atikoğlu

Çocuk istismarı vakaları, kârlılık hesabına göre ele alınıyorsa; adalet değil, pazar mantığı işliyor demektir. Psikologlardan “en ilerici” hak savunucularına kadar birçok kişi, bu trajedilerden nemalanabiliyor.

Bir çocuk istismarı vakasını düşünün: Yıllar geçmiş, takvim yaprakları değişmiş. Hukukun duvarlarında “zamanaşımı” yazıyor. Ama eğer dosya birilerinin işine yarayacaksa, medyaya manşet olur, uluslararası arenada “bakın biz ne kadar insan hakları savunuyoruz” dedirtecekse, o duvar bir anda kâğıttan yapılmış gibi yıkılıverir. Dava yeniden açılır, adalet terazisi parlatılıp ön vitrinlere çıkarılır türlü sebeplerden.

Ama ya dosya kimseye alkış, itibar ve özellikle de para kazandırmayacaksa?

İşte o zaman aynı duvar, bu kez sert bir betona, ya da zaten eriyeceği düşünülen bir buza dönüşür. Ne kadar ağır, ne kadar yıkıcı olursa olsun, “küçük mesele” olarak düşünülür. Maddi getirisi yoktur çünkü.

“Öncelikli” olmaktan çıkar. Adalet, sanki bir “kârlılık” oranına bakılarak işletilir.

Oysa çocuk istismarı yalnızca mağduru değil, çevresindeki herkesi, kuşaklar boyu sürecek bir yarayla bırakır. Aileler bölünür, tanıklar suskunlaşır, topluluklar kendini suçlu hisseder. En tehlikelisi ise: Sessizlik, norm haline gelir. Susmak, “başka çaremiz yok” bahanesiyle meşrulaştırılır. Bir bakarsınız, mahkeme salonunda değil, mahalle köşesinde, okul bahçesinde, hatta aile sofrasında bile adaletin bedeli konuşulur:

“Buna bulaşma, uğraşmaya değmez.”

Peki kim karar veriyor değip değmeyeceğine? Hangi ölçüyle bir çocuğun bedeni, ruhu, geleceği tartılıyor?

Ve en can acıtıcı soru: Neden adalet terazisinin kefesine para, prestij, görünürlük koymadan dengelenmiyor bu tartı?

Bu ülkede  ve dünyada insan hakları, hukuk ve aktivizm, çoktan bir “pazar yeri”ne dönüşmüş durumda. Satışa çıkarılanlar; dava dosyaları, mağduriyet hikâyeleri, suçun ağırlığı…

Alıcılar ise fon sağlayıcılar, piyasanın nabzından sorumlu insan hakkı savunucuları, siyasi gruplar….

En çok ses çıkaran, en çok fon toplayan dava “öncelikli” oluyor. Gerisi arka tezgâha kaldırılıyor, tozlanmaya bırakılıyor.

Ve işin belki de en acı tarafı: Psikologlar, terapistler, hatta en ilerici, en “radikal” görünen hak savunucuları bile bu durumdan nemalanabiliyor.

Mağduriyet hikâyeleri, bazen tedavi odalarında, bazen panel salonlarında, bazen de uluslararası rapor sayfalarında birer “vaka örneği”ne dönüşüyor. Birilerinin akademik kariyerine, konferans davetine, yeni aldığı son model arabasına, evine, proje bütçesine katkı sağlıyor.

Oysa istismarın yarattığı gerçek enkaz, ne bir CV satırına sığar, ne de bir ödül töreninde alkışlanabilir.

Bir çocuk istismarı dosyası, zamanaşımı bahanesiyle kapatılabilir. Ama adaletin zamanaşımı olmaz. Suçun ağırlığı, yıllar geçtikçe hafiflemez; tam tersine, sessizlik uzadıkça yara derinleşir. Toplumun sinir uçları körelir. Artık kimse kendi çocuğu dışında bir çocuğun çığlığını duymak istemez. İşte o an, hukuk bitmiş, vicdan iflas etmiştir.

Adaletin, “kârlı” dosyalara öncelik verip “zararlı” görülenleri terk ettiği bir düzende yaşamak, hepimizin omuzlarına görünmez bir suç ortaklığı yükler. Bu yükü taşımamak için susanlar, farkında olmadan suça ortak olur. Sessizliğin maliyeti, adaletin yokluğundan çok daha ağırdır; çünkü sessizlik, suçu yeniden üretir.

Bu yüzden mesele sadece mahkeme salonlarında değil, her yerde tartışılmalı: Bir çocuğun hakkı, kârlılık hesabına göre mi korunur? Yoksa insan olmak, en başta çocukların hakkını hangi bedel olursa olsun savunmayı mı gerektirir?

Hak savunuculuğu, yalnızca alkışlı salonlarda yapılan konuşmalardan ibaretse, o savunuculuk eksiktir, kusurludur, hatta sahte bile olabilir.

Adaletin gerçek değeri, ancak hiçbir maddi çıkarın olmadığı davalarda ölçülür. Paranın konuşmadığı yerde hâlâ ayağa kalkabilenlerdir gerçek savunucular.

Geri kalanı ise, yalnızca adaletin kar payını takip eden yatırımcılardır.

Çünkü paranın olduğu yerde herkes kahramandır.

Paranın olmadığı yerde hâlâ adalet için savaşabilenler: onlar gerçek insan hakları savunucularıdır.

Diğer yazıları

Hırıltı ile mizah arasında hırs: aynı amaca hizmet eden iki farklı dil – Levent Atikoğlu

Hırs, çoğu zaman ilerlemenin, başarmanın, hayatta iz bırakmanın önemli...

Kaç Yüz Lazım? – Levent Atikoğlu

Politikanın yüzü yoktur derler. Oysa ben tam tersini düşünüyorum....

Yalanlarla uzlaşı – Levent Atikoğlu

Yalan, bizim adada güneşten bile daha yakıcıdır. Sabahları gazetelerde, akşamları...

Adaletin yüzleri: linç kültürü, güven krizi, deliren deliller – Levent Atikoğlu

Çocuklara yönelik cinsel istismar iddiaları, toplumun en hassas yarasına...

Verinin kalbi, tanıklığın gücü: bir röportajdan doğan olasılıklar – Levent Atikoğlu

Bazen bir raporun en değerli bölümü, soğuk istatistik tablolarında...
3,220BeğenenlerBeğen
631TakipçilerTakip Et
4,050TakipçilerTakip Et
598AboneAbone Ol

Son eklenenler

İlber Ortaylı’nın önerisi üzerine bazı sorular – Yetvart Danzikyan

Bu satırları okuyunca insanın aklına başka fikirler de üşüşüyor....

Geri çağırma hakkının ilk adresi: Paris Komünü – Kavel Alpaslan

Bir makama halk oylaması ile seçilen bir kişi görevini...

Hırıltı ile mizah arasında hırs: aynı amaca hizmet eden iki farklı dil – Levent Atikoğlu

Hırs, çoğu zaman ilerlemenin, başarmanın, hayatta iz bırakmanın önemli...

Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Dönüş Mümkün Mü? – Şener Elcil

Londra Konferansı’na isteksizce giden Makarios, orada Kıbrıslı Türklere devlet görevlerinde...

Kıbrıs’ta işlenmiş olan suçlarla ilgili ‘evet, ama’ denilemez… – Mihalis Mihail

Kıbrıslırum araştırmacı yazar Mihalis Mihail, Kıbrıs’ta yakın tarihimizde işlenmiş...

Oklar Hizbullah’a doğru yöneltilirken – Özkan Yıkıcı

Amerikanın yeni elçisi, ilginç diplomatik açılımlarla uğraşıyor. Aslında daha...

Kaç Yüz Lazım? – Levent Atikoğlu

Politikanın yüzü yoktur derler. Oysa ben tam tersini düşünüyorum....

“Süreç”e vicdani retçilerin de sözleri var – Ercan Jan Aktaş

Ekim 2024 tarihinde başlayan, devlet/iktidar elitleri tarafından itina ile...

Canlı yayın