Suriye gündeminden ötürü bir türlü sıra gelmediği için gölgede kalan Lübnan, bir kez daha bıçak sırtı siyasetin hakim olduğu bir dönem yaşıyor.
Lübnan’ın gündeminde bir taraftan İsrail’in nihai hedefi belirsiz saldırıları, diğer tarafta Hizbullah’ın silahsızlandırılması tartışmaları var. Beyrut aylardır yabancı ülkelerden ve bölge ülkelerinden heyetlerin durağı haline geldi. Aslında Lübnan tam anlamıyla bir tavuk-yumurta kısırdöngüsüne hapsolmuş durumda.
Son olarak İran’ın uluslararası platformlarda da iyi bilinen devlet adamlarından Ali Laricani’nin Lübnan’ı ziyareti, tansiyonu iyice yükseltti. Tam da Hizbullah’ın tamamen silahsızlandırılması tartışmalarının alevlendiği günlerde gerçekleşen bu ziyareti, Lübnan tarafı içişlerine müdahale olarak yorumladı. Ancak resmi açıklamalar İran’a ateş püskürse de Lübnan siyaset koridorlarında kafalar karışık ve kelimenin tam anlamıyla endişe hakim demek yanlış olmaz.
Laricani 12 gün süren İran-İsrail savaşından hemen sonra ayın başında İran Yüksel Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreterliği görevine atandı. Ruhani Lider Hamaney’in bu konseydeki temsilcilerinden biri de olan Laricani atanır atanmaz Irak’a ve Lübnan’a 3 günlük çalışma ziyareti turuna çıktı.
Malum İsrail’in Lübnan Hizbullah’ının silahlı kanadına yönelik ağır saldırıları ve ardından Suriye’de Esad yönetiminin düşmesi İran’ın bölgedeki nüfuz alanına ağır darbe oldu. Direniş hattından geriye bir tek Irak’taki Haşd-i Şaabi kaldı ki, örgüte yönelik ABD cephesinin Bağdat hükümeti üzerinden baskısı da iyice görünür olmaya başladı.
Laricani, her alana sirayet etmiş olan İran nüfuzunun durumunu korumak üzere neler yapılacağını konuşmak için Irak’a da gitmişti. Malum kasım ayında Irak’ta seçimler var. Bir taraftan Haşd-i Şaabi’ye baskılar artarken diğer taraftan İran nüfuzunun Irak’ta da sınırlandırılması hedefiyle yürütülen politikalar, seçimlere de damgasını vuracak görünüyor. Laricani’nin Lübnan ziyareti ise tam anlamıyla bir hasar-tespit çalışması denilebilir.
Peki İran’ı da yakından ilgilendiren Lübnan’daki gerilime ilişkin ülke içindeki taraflar ve Hizbullah ne diyor, kim ne istiyor?
-İsrail’in şiddetli saldırıları nedeniyle Hizbullah’ın silahlı kanadı ağır hasar gördü. Yine örgütün silah stokları da tamamen olmasa da büyük ölçüde yok edildi.
-Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından liderlik koltuğuna oturan Naim Kasım ne silahlı kanadı toparlayacak karizmaya sahip ne de örgütü yeniden toparlayacak siyasi yeterliliğe.
-Suriye’de Esad yönetiminin düşmesinin ardından İran-Hizbullah lojistik hattı kesildi. İran’dan örgüte gönderilen nakit parayı bile sıkı bir şekilde takip eden Lübnan yönetimi örgütün silahlı kanadının tamamen silahsızlandırılması için yoğun çaba gösteriyor.
-Aslında Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesi yeni bir mesele değil. 15 yıl süren Lübnan iç savaşını bitiren anlaşma olarak bilinen Taif anlaşmasında da örgütün silahsızlandırılması var, sonraki yıllarda BM tarafından alınan Lübnan’a dair kararlarda da. Son olarak İsrail-Hizbullah savaşının bitirilmesini sağlayan ateşkesin de temel şartı bu.
-Hizbullah’ın silahsızlandırılması, örgütün silahlarını, stoklarını, karargahlarını Lübnan ordusuna teslim etmesi anlamına geliyor. Geçtiğimiz aylarda Lübnan ordusu ve hükümeti birçok kez Hizbullah’ın silahlarını orduya teslim ettiğini ve Litani nehrinin gerisine çekilme sürecinin devam ettiğini duyurdu.
-Ülke içinde bir kesim Hizbullah’ın silah bırakmasının hızlandırılması gerektiğini, devlet dışı silahlı yapıların ülkeyi zayıflattığını ve Hizbullah’ın varlığının ülkeyi sürekli saldırıya açık hale getirdiğini savunuyor. Hizbullah’ı savunanlar ise Lübnan hükümetinin İsrail’e ve Amerika’ya açık çek verdiğini, Lübnan ordusu güçlendirilmeden örgütün silah bırakmasının Lübnan’ı savunmasız bırakacağını düşünüyor. Üçüncü kesim ise iki tarafa da şüpheyle yaklaşıyor. Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını şart koşan anlaşmalar ve son ateşkes süreci İsrail’in de Lübnan’dan çekilmesini öngörüyor. Ancak Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını sağlamak üzere bir takvim ve plan oluşturan Lübnan hükümeti İsrail’in işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesini sağlayamadığı gibi İsrail’in yaklaşık 50 km karelik Lübnan toprağını tampon bölge ilan etmesini de görmezden geliyor.
-Hizbullah “önce İsrail çekilsin sonra biz silah bırakalım” demeye başlarken Lübnan hükümetine yönelik eleştirilerin konusu, Lübnan ordusunun güçlendirilmesi konusunda bir şey yapılmıyor olması.
-İsrail ve ABD cephesi ise “önce Hizbullah silah bıraksın sonra İsrail çekilsin” diye ısrar ediyor ancak Netanyahu’nun Lübnan topraklarının bir kısmını da kapsayan Büyük Israil’i kuran kişi olma hayallerine dair açıklamaları Lübnan’daki tedirginliği ve korkuyu daha da derinleştiriyor.
-Hizbullah’a dair tartışmalar silahlı kanadının ortadan kaldırılması ile de sınırlı değil. İsrail ve ABD cephesi ile birlikte Lübnan içindeki Hizbullah karşıtı siyasi hareketler, örgütün siyasi kanadının da ortadan kaldırılmasını savunmaya başladı. Hizbullah hâlâ Lübnan siyasetinin en önemli ve etkili oluşumlarının başında geliyor. Ülkedeki mezhepçi anayasadan gücünü alan Hizbullah’ın siyasi kanadının ortadan kaldırılması, hele de dış baskıyla dağıtılmaya çalışılması Lübnan’daki kırılgan siyasi ve toplumsal dengeyi daha da zayıflatıyor.
Lübnan ekonomik olarak iflas etmiş bir ülke. Beyrut’un göbeğinde bile günün büyük kısmında elektrik temin edemeyen, kamu kurumlarında kağıt olmadığı ya da asansörleri bile çalışmadığı için neredeyse işlerin durma noktasına geldiği bir ülke. Lübnan ordusunun ne durumda olduğuna dair en güzel örnek muhtemelen arada bir Suudi Arabistan’ın ordunun kumanyasını göndermesi ve maaşlarını ödemesi olabilir.
Yine siyasi olarak bir türlü düze çıkamayan ülkedeki mevcut hükümetin neredeyse iki yıl sonra bir cumhurbaşkanı seçebildiğini, ülke siyasetinde ABD’den Fransa’ya, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar birçok ülkenin etkili olduğunu göz önüne aldığımızda, bugünlerde alevlenen Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesinin bölgesel nüfuz mücadelesi olduğu da daha net ortaya çıkıyor. Hizbullah hem ülke siyasetinin çok önemli bir unsuru iken hem de İran’ın bölgesel nüfuzu açısından hayati öneme sahip. Lübnan hükümeti ise çapraz ateş altında. Lübnanlı siyasetçiler de İsrail’in derdinin Hizbullah’ın silahsızlandırılması olmadığını, bununla durmayacağını biliyor.
Sonuç olarak Laricani’nin Lübnan ziyareti ile birlikte Hizbullah da siyasi kanadına yönelik baskıları hafifletmek için “Silah bırakmıyoruz” açıklamaları yapmaya başladı. Peki, İran Lübnan’a yeniden dönebilecek mi? Hizbullah’ın silahlı kanadı eski gücüne kavuşabilir mi? Mevcut şartlara göre imkansıza yakın. İsrail Hizbullah silahlı ve siyasi kanatları ile birlikte ortadan kalksa bile Lübnan’ın yakasını bırakacak mı? Lübnanlılar da aynı soruyu soruyor ve genel görüş ‘hayır’ şeklinde… İran nüfuzuyla birlikte Hizbullah’ın desteklenmesi Lübnan’ı saldırıya açık olma riskiyle yaşamaya mecbur eder mi? Evet… Lübnan işte böyle bir kısırdöngü içinde ve çıkış bulmaya çalışıyor.