Normalde şimdiki Türkiye gündemli Kıbrıs yaklaşımı olmaması gerekir. Türkiyenin Kıbrıs adasındaki rolü malum. Tarafcılığı da kkesin. İstenilenler de ilan edilip durulur. Hep sığınılan uluslarası anlaşmalardan çok, istenilen hedef uygulanmaktadır. Hele de K. Kıbrıs, sadece son seçime gidilirken ki konuşulanlar yeter ve artar. Tabi ki paradoksal yönleriyle de düşünürsek. Sokaktaki insanlar şunu açıkça söyler: “Türkiye ağırlığını kimden yana korsa”.. zaten her seçim ayni düşünce ile sonuç birlikte yaşanmadımı: ama yine resmi söyleme gelince de sanki temel gerçek yokmuş gibi kendi aralarında söylemlerle iş getirilmeğe uğraşılır. Zaten bazı koltukçular açıkça “Türkiye ile birlikte veya Türkiye yapacak” derken, öteki madalyon yüzünde Türkiyenin yapmasına, istemesine rağmen maske takarak “biz yaptık” propagandasıyla öteki seçenek oluyor. Bir anlamda sömürgesel ilhaklaşma koşullarının içinde kalıp iki seçenekleşen poletik duruş olmaktadır.
Bu basit gerçek dahi, bizi kaçınılmaz olarak Türkiyedeki gelişmeleri izlememizi, onlar üzerinden de bizdeki etkinlikleri tartıştırmak zorunluluğu oluşur. Ama oluşan sistemsel gerçek, önce gerçekleri katleder. Normalmış gibi davranışla, teslimiyetin kültürleşmesi oluşur. Ozaman da şu lafla da iş tamamlanır: “onların içişi. Bizi ilgilendirmez” denilir. Buda ikili Türkiye ekseni oluşur. Kimisi kutsama ile yalakanın üst telinden çalarken, ötekide sanki yokmuşçasına düşünce davranışına girer.halbuki Türkiyedeki son gelişmeler dünyada epey gündem haline dahi geliyor. Salt iç değil, bölgesel alanda da epey sarsıntılarla yaşanmaktadır. Ayni kalınmayıp rejim değişiminden bölgesel yeni açılımlara dek birçok siyasal hamleler yapılmaktadır. Buna karşın, her gelişmenin Kıbrısa da yansıacağı kesinken, K. Kıbrısta bu konuda haber dahi yapılmaz. Resmi eksende sıkışıp kalınır. Güney ise hala durumun farkında bile değil..
Türkiyede öyle gelişmeler oluyor ki demeğin gitsin. Onlardan birisi dahi başka ülkede olsa iktidar gider. Ama burası Türkiyedir. Üstelik okadar gelişme birbirini kovalar ki daha birisini anlamdan öteki gelir. Buna bir de epey sansürlemelerle, algı operasyonları olur ki anlamadan başkasına geçilir. Ama net olan hem içte epey karışıklıklar varken, bölgesel hamleler de birbirini kovalıyor. Şimdiki iktidar ise içte kalıcılaşma ile dışta yeni Osmanlıcılık anlayışıyla hareket etmektedir. İç ve dış poletika birbirine saydamlaştı. Amaç yeni iktidarın rejimi değiştirerek kalıcılaşmasıdır.
Peki uluslarası kesim ne diyor: eğer, biraz emperyalist yapının güncel gerçeğini biliyorsanız, kolayca anlarsınız. Bilmiyorsanız hemen şu safsataya takılırsınız: “uluslarası sistem bunları kabul etmez” dersiniz.. oysa son dönemde de görüldüğü gibi sistemin her kesimi şu andaki Türkiye rejimiyle geçinmenin de ötesinde, en basitiyle bölgesel kulanım peşindedir. Ama bunları bilmeyen ve algı oynuna takılanllar yeri gelir Türkiyenin Amerika ile karşıkarşıya geleceğini dahi söylemekten çekinmez. Batı ne der sorularını sorarlar. AB üyeliğiyle moral bulurlar. Halbuki var olan ilişki köprüleri her tarafın da ortak çıkarlarıyla zenginleşti. Ne baskı nede başka bir tutum hiç görülez. Hat da AİHM kararlarının uygulanmamasına dahi onay verilir.
Elbet, ayni çizgi Kıbrısa da gelir. Zaten onca yaşanana rağmen hala bunu anlamayan yoğun kesimimizin olması da başka bir rezalet. Halbuki uluslarası anlaşmalara ters hat da mülkiyet biçimine aykırılık dahi ses çıkaırılmayarak normal şekliyle yeni K. Kıbrıs yapılanışı da çoktan kurumsallaştırıldı.*****
Nededik: “Türkiyede gelişmeler birbirini kovalıyor. Daha birini anlamadan öteki gelir. Bazen birden fazla olay birbirine karışır”. Son döneme bakalım: en basitiyle de girişelim: ne acıdır benzeri burda olsa da hem de Türkiye ayağı da olmasına karşın, burada haberine dahi pek raslamadık. Sahtekarlık kelimesi peşpeşe gelen gündemlerden biriydi. Ama öyle sahtekarlıklar ki birbiriyle yarışıyorlar. Sahtekarlıklar ise sistemin nedenli çürüdüğünün somut kanıtlarıydı. Diplomalar mı istersin, ehliyetlerdenmi söz edelim, tapulardan tutun diyer pasaport alanlarınamı girelim, bir sahte ifadeli olgular birbiini kovaladı. Öyle kovaladı ki örneğin torpil ile sadakanın kardeşleşip sahteksrlıklarla aş haline gelişini anladık. Profesörden tutun üst birokrata dek sahtekarlık kelimesi artık normalleşti. Ozaman da eğitimden birokrasiye oluşan yapıdaki durumu siz düşünün.
Ayni tutum kutsal kelimesiyle anılan yargıda yaşadık. Tutuklama şekilerinden, yargılama biçimlerine hep kuşkular ayuka çıktı. AİHM kararları ve hat da kendi anayasa kararlarına dahi uymama normalleşmesi çoktan gerçekleşti. Delilden suçluya değil kişiden delile yakalama tekniği öne çıktı. İtirafçılar, ihbarcılarla da suçlama olayları normalin de ötesine geçti. Kulanılan suç ise hep ötekine geçerli yandaşa ise görmezden gelme olma haline büründü. Sonuçta hala idiyanamesi dahi hazırlanmamış ama aylardır senelerdir tutuklularla Silivri dolup taştı. Hukuk teknikleri falan da artık aramayın..
Ekonomide ise en basitiyle devletin açıkladığı istatistiklere dahi güven kalmadı. Sadece eflasyon rakamıyla yaklaşırsanız, bunu kolayca anlarsınız. Ama yönetim resmen devlet içi kalıcılaşması için ne gerekiyorsa yapıyor. İktasidi zor değil artık iktasat dışı zoru resmileştirdi. Kendinden olmayan belediyelere dahi kayumlardan tutun tutuklamalar, yardımları kesme gibi tutumları normalleştirdi.
Son dönemde de hem de bilinmesine karşın Bahçeli söylemi ile terörsizleşme dönemi denildi. Kelime kesin. Ama bunu anlayanlar başka telden söylüyorlar. Bir yanda baskıların artığı ana muhalefeti kuşatma derecisini çoktan aşarken, bu defa Kürtler barış falan demeğe başladı. Elbet bu konuda Öcalanla dans etmenin de önemli büyüsü vardır.
Fakat tuhaf olması gerekip de olmayana bakın: dışişleri bakanı açıkça yeniden SDJ tehtitlerini savurdu. Belli ki amaç uzlaşma falan değil. Hesap yeni alanlar kazanmak, devlet içi bloklaşma ile kendinin kalıcılaşmasını sağlamaktır.
Tekrar edecem: şimdi dahi yazıyı yazarken duyduğum haberlerle Türkiye gündemi birbirini kovallyor. Karmaşalı bir kağosa gidişat vardır. Sistem ise bunları brakın kabul etmeği, bölgede hegemonya için Türkiye ile birlikte davranıyor. K. Kıbrıslılar ise bunların esintisine kapılıp işbirlikçilikle ayakta kalıp lüks havalarında çağdaşlık havariliği yapma peşindedir.