Bolivya’da pazar günü seçimler yapıldı. Sağın 20 yıl aradan sonra iktidara geri dönmesi büyük bir ihtimal gibi görünüyor. Bu yazı yazıldığında henüz seçim sonuçlanmamıştı, ancak yapılan tüm anketler, seçimlerin ikinci tura kalacağı ve ikinci tura kalacak adayların da sağdan olacağı yönündeydi. Her ne kadar anketler kırsal kesimleri az oranda kapsıyor olsa da kongrenin çoğunluğunun sağ ve aşırı sağ partilerden oluşmasına kesin gözü ile bakılıyor.
2006’da Evo Morales’in başkan seçilmesi ile iktidara gelen Sosyalizme Doğru Hareketi (MAS) kendi iç çatışmalarının ve uzun süredir ülkeyi kilitlemiş hale gelen ekonomik krizin de etkisiyle iktidarı kaybetmek, hatta belki de siyaset sahnesinde silinmek ile karşı karşıya. Bundan 2-3 sene öncesine kadar bölgedeki en istikrarlı ekonomilerden biri olarak gösterilen Bolivya, bugün büyük bir iç karışıklığın ve çatışmanın içerisinde seçimlere gidecek. Çıkan sonucun ise ülkedeki yerliler, çiftçiler, madenciler ve gençler açısından çok iç açıcı olmayacağını tahmin etmek zor değil.
MAS’ın iktidara gelmesi aslında toplumun çoğunluğunu oluşturmasına rağmen ekonomik, politik ve kültürel hayatın dışında bırakıldığı, yoksulluk ve ayrımcılığın yerliler açısından kurumsallaştığı bir devrin sona ermesi anlamına da geliyordu. Yerli toplulukları ülkenin ilk Aymara kökenli devlet başkanı Evo Morales’in iktidarı döneminde sadece ekonomik olarak güçlenmediler aynı zamanda devlet yapısı da yerli halkların haklarını tanıyan ve güvence altına alan çokuluslu bir kuruma dönüştürülmüştü. Ülke ekonomisini kontrol eden, geniş doğal kaynakları kapitalist merkezlere ulaşımını garanti eden beyazlardan oluşan güçlü oligarşik yapı bu dönemde politik olarak zayıflatılabilmişti.
Ancak 2019’da Morales’in üçüncü defa aday olmayı zorlaması ve oylarını azaltarak olsa bile seçilmesi, ülkedeki aşırı sağcı grupların orduyu harekete geçirerek, uluslararası yardım ve tanınmayı da sağlayarak darbe yapmasına zemin hazırladı. Morales’in Meksika’ya kaçabilmesi ve ardından oluşan halk hareketi sayesinde ülkede demokratik düzene dönüş sağlanabildi, gerçekleşen seçimlerde Morales’in kendi önerdiği MAS’ın adayı Luis Arce başkan seçildi. Seçimlerin hemen ardından ülkeye dönen Morales ile Arce’nin arasının bozulması ise kısa sürmedi. Morales anayasal olarak her ne kadar tartışmalı da olsa seçilmiş ve askeri müdahale ile görevden el çektirilmiş bir başkan olarak Arce’nin başkanlığına ve MAS içerisindeki gücüne karşı üstten bir pozisyon aldı. Kongrede çoğunluğa sahip olan MAS, mevcut ve devrik başkancılar olarak ikiye daha sonra da üçe bölündü. Bu sırada dış borçlanması sürekli olarak veto edilen hükümet petrol alacak parayı bulamamaya, birçok üründe de kıtlık yaşanmaya başladı. Morales, kendine sadık kitleleri de mobilize ederek mevcut krizi daha da derinleştirirken Arce de, Morales’in seçimlere katılmasını engelleme yoluna gitti.
Böylece toplumun büyük bir kesimi MAS’tan uzaklaşırken, Morales kendine sadık tabanı seçimlerde boş oy kullanması yönünde kampanya yapmaya başladı. Seçmenin tüm adaylara uzak olması, sağın gösterdiği adayları da eski dönemin artıkları olarak görmesi ise seçimlere bir hafta kala halen yüzde 30 oranında kararsız bir seçmen grubunun tespit edilmesine yol açtı. Bazı analistlere göre, bu kararsızların bir kısmı ikinci tura kalma şansı olan tek sol aday Andrónico Rodriguez’e yönelebilir. Ancak önemli toplumsal hareketlerin de son düzlükte Rodriguez’e destekten vaz geçtikleri görülüyor.
Bolivya’da geçtiğimiz yirmi yılda gerçekleşen dönüşümün çok kısa bir süre içerisinde kaybolma riski ile karşı karşıya kalması belki de yakın tarihe kadar düşünülemezdi bile. Ancak ülke her zaman doğal kaynakları ile uluslararası sermayenin iştahını kabartan bir konumda oldu. 2019 darbesine verilen hızlı küresel destek bunun bir işareti gibiydi. Ülkede büyük bir ekonomik, siyasal ve kültürel dönüşüme imza atmış bir hareketin temellerinden koparak bireysel ihtiraslara kurban edilmesi ileyse yeni bir dış müdahaleye iyi bir zemin hazırlanmış bulunuyor.