Home yazılar iktibas Sıcak yaz – Ümit Akçay

Sıcak yaz – Ümit Akçay

0
Reklamlar

2025 yılının ilk yarısı tamamlanırken ekonomideki gidişat ile ilgili kısa bir toparlama yapmak, önümüzü görmek açısından faydalı olabilir. Bu vesileyle Şimşek programının geleceği hakkında da bir değerlendirme yapabiliriz. Aşağıda detaylarını açacağım ama alışılmış tabiri kullanırsak, bu yaz sıcak geçecek.

2025 başındaki revizyon

2025 başında ekonomi gündemi faiz indirimlerinin başlamasıyla şekilleniyordu. 2024’ün mayıs ayında enflasyonun yüzde 75 ile tepe noktasını görmesiyle Cumhur İttifakına yerel seçimlerde büyük bir hezimet hediye eden ekonomi yönetimi, 2024 sonuna gelindiğinde faiz indirimlerine başlamıştı. Ancak 2025 yılının, 2023 sonrası dönemin en zor yılı olacağı biliniyordu. Hatta önceki yıl açıklanan orta vadeli programda da ekonomik büyümenin 2025 sonrasında canlanacağı öngörülmüştü.

Bu ortamda, yani henüz faiz indirim döngüsü yeni başlamışken şubat ayında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) 2025 yılı için enflasyon tahmiminini yüzde 21’den 25’e yükseltmesi, ekonomi yönetiminin pek çok eleştiriye maruz kalmasına neden olmuştu. Ancak TCMB, bu eleştirilere karşı faiz indirimlerinin ‘otomatik pilotta’ gitmeyeceğini, bir başka ifadeyle ihtiyaç olması halinde ilave sıkılaştırma yapacaklarını belirtmişti. TCMB’nin işaret ettiği o ‘ihtiyaç’ mart ayında ortaya çıktı.

19 Mart ve sonrası

19 Mart operasyonunun ekonomik etkilerini sınırlamak için üç temel adım atıldı. İlk olarak TL’deki hızlı değersizleşmeyi önlemek için TCMB rezervleri kullanıldı. İkinci olarak döviz talebi durmayınca iki kere faiz artışına gidildi ve faiz fiili olarak yüzde 42.5’ten yüzde 49’a çıktı. Üçüncü olarak ise makroihtiyati önlemlerle bir yandan döviz rezervlerinin yeniden toparlanması, diğer yandan da kredi miktar sınırlamaları ile ek finansal sıkılaştırmalar amaçlandı. Sonuçta bu üç adımın, ekonomiyi 19 Mart operasyonu öncesine göre daha soğutması, ekonomi yönetiminin amaçlamadığı, ancak 19 Mart’ın ekonomik etkilerini sınırlama adımları sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtu.

Mayıs enflasyonunda görülen yüzde 1.53 verisi, bu gidişatı teyit eder nitelikte. Şu anda önümüzdeki süreç, TCMB’nin faiz indirimine ne zaman başlayacağı ve hangi tempoda faiz indireceği ile şekillenecek. Bunda ise enflasyonun seyri önemli olacak. Yılın ilk beş ayına bakıldığında enflasyon çoktan yüzde 15.09’u buldu. TCMB’nin yılın kalanında daha düşük bir aylık enflasyon temposu beklemesi, reel pozitif faizin süreceği varsayımına dayanıyor. Ancak pozitif faiz sürse de yıl sonuna gelindiğinde faizlerin yaklaşık 10 puan düşmesi mümkün. Bu gelişmenin siyaseten muhalefetin önüne gelen bir fırsatı daha kaçırması anlamına gelebileceğine daha önce değindiğim için bu konuyu burada açmıyorum.

Sıcak yaz

Bu sözünü ettiğim senaryonun 2025’in sonuna doğru hayata geçmesi, pek çok başka değişkene bağlı. Örneğin İsrail’in İran’a saldırısıyla yeni bir evreye geçen Ortadoğu’daki jeopolitik gerilimlerin iktisadi etkilerinin olması beklenebilir. Nasıl petrol ve emtia fiyatlarının gerilemesi TCMB’nin enflasyonu kontrol etmesinde işine yaradıysa, artan jeopolitik gerilimler nedeniyle petrol fiyatlarının kalıcı olarak yükselmesi durumunda enflasyonu artırıcı etki yapabilir. Bu durumda ekonomiyi yeniden canlandırmak için gerekli olan faiz indirimlerinin daha da ötelenmesi gündeme gelebilir.

Önümüzdeki dönemdeki önemli gelişmelerden biri de sanayideki ‘kan kaybının’ daha ne kadar süreceği olacak. Zira yakın dönemde sanayi sektörü daralırken ekonomik büyüme sınırlı da olsa sürdü. Ancak değerli TL ve yüksek faiz politikasının başta teksil olmak üzere emek yoğun sektörlerde istihdam kaybına, firma iflaslarına ve hatta sermaye çıkışlarına neden olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz haftalarda açıklanan KGF kredisi, bu kesimlerden yükselen sesleri yatıştırmaya yetmedi.

Bir başka kritik konu ise geçtiğimiz cuma günü belli olan kamu çerçeve protokolü (KÇP) ve bu çerçevede kamu işçilerine oldukça düşük bir zam teklif edilmesi olacak. Zira sendikalardan gelen ilk açıklamalar, bu zammın kabul edilmeyeceği yönünde. Bunun anlamı, kamu işçilerinin itirazlarını önümüzdeki haftadan itibaren daha fazla duymaya başlayacağımız olacak.

Kısacası, gerek jeopolitik gerginliklerin giderek artacak olması, gerekse hem sanayicilerden hem de işçilerden çıkan seslerin daha da gürleşeceği bir döneneme giriyor olmamız, bu yazın daha da sıcak geçmesine neden olacak.

2026’ya kalan

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamada, 2026 yılının ‘Refahın daha çok hissedildiği’ bir yıl olacağını ileri sürdü. Bu ise bir yandan enflasyonun gerilemesi diğer yandan faizlerin düşmesiyle birlikte kredi musluklarının yeniden açılmasıyla mümkün olabilir. Ancak bu konuda şunu vurgulamamız gerekiyor: Enflasyonun gerilemesi otomatik olarak refahın artması anlamına gelmez. Önemli olan gelirin enflasyonun üstünde artıp artmadığıdır. Örneğin yüksek enflasyon ortamında dahi, geliri enflasyonun üzerinde artan kesimlerin refahı artıyor demektir.

Zira enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki artıştır, enflasyonun azalması fiyat artışlarının daha az gerçekleşmesi gerekir. Ancak bu, reel ücretlerin gerilemesinin ve birikimli olarak gelen refah kaybının telafisi anlamına gelmez. 2026’nın refahın daha çok hissedildiği bir yıl olması, ancak emekçilerin bu yönde verecekleri mücadelelerin başarılı olmasıyla mümkün.

No comments

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version