Home iktibas Hayri Kozanoğlu Ekonomideki meymenetsiz görünüm – Hayri Kozanoğlu

Ekonomideki meymenetsiz görünüm – Hayri Kozanoğlu

0
Reklamlar
Yeni Şafak’ın yayınını, tepkileri Reis’ten Şimşek’e yöneltmek, ekonomiyi siyasetten soyutlayarak sorunları sırf teknik nedenlere bağlama çabası şeklinde okumak mümkün. Asabi bir tonu olan dosyada halkın dertlerinden söz edilmiyor

İktidarın CHP’li belediyelere yönelik mesnetsiz operasyonları gündemin başköşesini işgal etmeyi sürdürüyor. Böylelikle sade yurttaşın adeta “Geçinmekte güçlük çeksem de, faturalarımı ödemekte zorlansam da, taze sebze-meyveye uzaktan baksam da, kırmızı etin tadını neredeyse unutmuş olsam da hiç olmazsa özgürüm, evimdeyim” diyerek avunması isteniyor.

Böyle bir ortamda, geçen hafta ekonomide en dikkat çeken gelişme Yeni Şafak’ın Mehmet Şimşek ve uyguladığı faiz politikasına açıktan savaş açmasıydı. “Ekonomide Rasyonel Çöküş” diye etiketlenen haberde, “üretimin düşüşü, sanayideki durgunluk, şirket iflaslarında keskin sıçrama” dile getirildi. İster istemez, iktidar medyası cephesinden bu ani çıkışın arka planı sorgulanmaya başladı.

ANADOLU SERMAYESİNDEN OPERASYONA DESTEK YOK

19 Mart’ta İmamoğlu operasyonunun başlamasından sonra, AKP rejimiyle organik bağları bulunan, her daim “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısına eşlik eden Anadolu sermayesinden, taşradaki ticaret ve sanayi odalarından bile siyasi destek gelmemesi dikkat çekiciydi. Anlaşılan, yüksek faiz döngüsü tam yumuşarken, aniden düğmeye basılması sonucu dövize yönelişin engellenememesi, ara toplantıyla faiz artırılmak zorunda kalınmasından şikayetçiydiler. Ekonomi rayına oturmaktayken Saray’dan gelen bu hamleyi onaylamadıkları anlaşılıyordu. AKP rejiminde iktidara yakın kesimlerin Erdoğan’ı doğrudan eleştirmesi elbet düşünülemezdi. Ama içten içten huzursuzluklarının arttığını tahmin etmek zor değildi.

O nedenle Yeni Şafak’ın yayınını, tepkileri Reis’ten uzak tutarak Şimşek’e ve ekibine yöneltmek, ekonomiyi siyasetten soyutlayarak, faiz kaynaklı sorunları sırf teknik nedenlere bağlamak çabası şeklinde okumak da olanaklı. Zaten asabi bir tonda kaleme alınmış bu dosyada halkın dertlerinden hiç söz edilmemesi; söz gelimi asgari ücretin yetersizliği, emeklilerin perişanlığı, işsizliğin tırmanması gibi sade insanlarımızı yakan konulara yer verilmemesi de dikkatli gözlerden kaçmadı.

DÖVİZLE BORÇLANAN FİRMALAR FAİZDEN ETKİLENMEDİ

27 Mayıs’ta açıklanan “Türkiye’nin 500 Sanayi Şirketi” araştırmasında satışların reel olarak gerilediği, karların belirgin biçimde düştüğü görüldü. Finansman giderlerinin de faaliyet karlarının %96,6’sına ulaştığı ortaya çıktı. Dikkat çeken bir nokta da, döviz kredilerinin toplam içindeki payının artması sayesinde yüksek faiz ortamında finansman maliyetlerinin ılımlı bir seyir izlemesiydi. Araştırmaya konu olan 2024 yılında, Şimşek’in önceden ilan ettiği şekilde döviz artışının enflasyonun altında kalması sayesinde yabancı para cinsinden borçlananların yüksek TL faizden çok fazla etkilenmediklerini gösteriyordu.

Nitekim büyük sermayenin temsilcisi TÜSİAD baştan beri, belki bu döviz kredilerine kolaylıkla erişebilmenin de etkisiyle, Şimşek’in dezenflasyon programını desteklediğini beyan etmişti. Yöneticilerinin göz altına alınmasına kadar varan eleştirilerini ise, demokrasi ve hukuk standartlarının erozyona uğraması noktasında yoğunlaştırmıştı. Daha 19 Mart öncesinden sermayelerini güven altında hissetmedikleri, “çökme” korkusunun dağları beklediği anlaşılıyordu.

TL kredi kullanan, taşra ağırlıklı küçük ve orta işletmeler ise, %60’ları geçen faizlerden son derece şikâyetçilerdi. 19 Mart sonrası tam bir gevşeme beklerken parasal sıkılaşmanın tekrar devreye sokulmasıyla neye uğradıklarını şaşırdılar. Yeni Şafak’ın onların dertlerine tercüman olduğu, sözcülüğüne soyunduğu söylenebilirdi. Nitekim çok geçmeden, Kredi Garanti Fonu’ndan 25 milyar TL’lik kefaletin devreye sokulması, yürürlüğe giren yeni teşvik sisteminde 18.4 puana varan faiz desteği uygulanacağının açıklanması, TCMB’nin Enflasyon Raporu sunumunda selektif kredilerin devreye gireceğinin ifade edilmesi gibi bu kesimi şimdilik sükunete davet eden önlemler yürürlüğe girdi.

ŞİMŞEK’İ ŞİMDİLİK GÖZDEN ÇIKARAMAZLAR

Küresel sermaye paralarını bir ülkeye park etmek için genellikle içlerinden gelen, aynı dili konuştukları, çoğunlukla maliye bakanı sıfatı taşıyan mutemet bir isim arar. Bilindiği gibi 2001 krizinde bu kişi Kemal Derviş’ti. AKP’nin ilk döneminde ise, ilgili pozisyonda Ali Babacan bulunmaktaydı. 2023’ten bu yana da sözü edilen misyonu Mehmet Şimşek üstlendi. 50 milyar doları aşkın miktarda rezerv kaybına yol açan 19 Mart operasyonundan sonra, her ne kadar hedef tahtasına konsa da Saray’ın daha yoğun bir sermaye kaçışı/dövize yönelme riski nedeniyle Şimşek’i gözden çıkarma lüksü bulunmuyor. Daha evvel defalarca tanık olduğumuz gibi, seçim sürecine girilirken, seçmenin gönlünü hoş edecek, düşük faize dayalı “nas” diye hatırlanan reçetenin bir kez daha uygulanması beklense de, şimdilik böyle bir tasfiye ufukta görünmüyor.

İNŞAAT ÇEKİŞLİ BÜYÜME

Geçtiğimiz hafta yoğun bir veri akışı da yaşandı. 2025 yılı ilk çeyrek büyümesinin %2’yle 2020’nin ikinci çeyreğinden bu yana en zayıf tempoyu sergilediği anlaşıldı. Ana üretici sektörler sanayi ve tarımın yıllık bazda sırasıyla %1,8 ve %2,0 daraldığı görüldü. Bunda kış şartlarına da bağlı mevsimsel düşüş temel faktör olsa da, tarımın GSYH içindeki payının görülmemiş bir düzeye, %2,2’ye kadar gerilemesi kaygı verici. Keza sanayinin GSYH’deki ağırlığı %19,2’ye kadar düşmüş durumda.

Deprem bölgesindeki yeniden imar faaliyetleri sayesinde %7,3’lük bir ivme sağlayan inşaat sektörü çekişli bir büyüme tablosu ortaya çıktı. Sermaye birikimine temel oluşturan makine ve teçhizat yatırımlarının da yavaşladığı gözlendi. Stokların büyümeye pozitif katkı vermesi ise, olumlu bir dinamiğe değil, talebin zayıflamasına, eldeki üretimin satılamamasına bağlanabilir. Büyümenin yavaşladığı bir süreçte dahi dış ticaret açığının artışı, ithalatın büyümeyi 0,6 puan aşağı çekmesi de diğer bir olumsuz gelişme olarak kayda düşülebilir.

Kârların düşüşünün etkisiyle, geniş halk kitlelerinin yaşam koşulları iyileşmese de işgücü ödemelerinin katma değer içerisindeki payının %43,7’ye çıktığı görülüyor. Ancak asgari ücrete ara zam yapılmaması halinde, bu oranın yılın ilerleyen bölümünde keskin bir biçimde düşmesi kaçınılmaz hale gelecek.

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK %32,3

Ekonomideki durgunluk eğilimi işgücü istatistiklerine de yansımaya başladı. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %8,6 düzeyine yükseldi. Atıl işgücü oranı da %32,3’e fırladı. Bilindiği gibi gerçek işsizlik diye de nitelenen bu veri, işsizler yanında, aktif biçimde iş aramasa da “Bir iş olsa çalışırım” diyen potansiyel işgücünü ve tam zamanlı çalışmak istemesine karşın kısmi zamanlı çalışmak zorunda kalanları kapsıyor. Disk-Ar’ın İşsizliğin Görünümü Raporu’na göre; 3 milyon 63 bin işsiz, 4 milyon 907 bin zamana bağlı eksik istihdam konumunda ve 5 milyon 27 bin potansiyel işgücü olmak üzere tam 12 milyon 996 bin yurttaşımız geniş tanımlı işsizlik kapsamında bulunuyor.

Görüldüğü kadarıyla, insanlarımız geçinemediği için daha fazla saat çalışmak istiyor veya emekliler dahi “Bir yeni iş bulsam da yaşam koşullarımı biraz olsun iyileştirsem” derdine düşüyor. Bu dinamikler atıl işgücü oranını yukarı çekiyor.

TÜİK verilerine göre işgücüne katılan kişi sayısı 114 bin azalsa da işsizlik 203 bin artıyor. Bu gariplik, aynı zamanda istihdamın bir ay içinde 316 bin azalması anlamı taşıyor. Böyle yaygın bir işsizlik döneminde, neden daha az kişinin çalışma isteği gösterdiği de yetkililerin açıklaması gereken bir bilmece olarak orta yerde duruyor.

YENİ ŞAFAK’IN TRUMP ÖZENTİSİ

29 Mayıs 2025 günü de dış ticaret istatistikleri yayımlandı. Nisan ayında dış ticaret açığının bir önceki yılın 9,9 milyar dolarlık düzeyinin oldukça üzerine çıkarak 12,1 milyar dolara ulaştığı anlaşıldı. Hemen ertesi gün Yeni Şafak’ın bu kez de  “Cari Açık Kapanır Her Ay 1 milyar $ Yatırım Yapılır” şeklinde yine ilgi çekici bir manşetle çıktığı görüldü.

Ancak gazete yetkililerinin AKP’nin “Devr-i Saadet” yıllarında ısrarla değerli tutulan TL sonucu, sanayinin yapısının bozulmasından, dış girdilere bağımlı hale gelinmesinden habersiz oldukları anlaşılıyor. Çünkü Ocak-Nisan 2024 döneminde ithalatın %70,7’sini ara malları, %13,5’ini sermaye malları oluşturuyor. Dış girdiye bağlı böyle bir ekonomide, Trump’tan kopya çekerek gündeme getirdikleri %30 Gümrük Vergisi önerisinin uygulanması hem ihracatta maliyetleri sıçratarak rekabet gücü kaybına yol açar, hem de içeride fiyatları artırarak zaten yüksek seyreden enflasyonun iyice çığırından çıkmasına kapı aralar. İlk kazan kaldıran da sözcülüğüne soyundukları ihracatçılar olur.

No comments

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version