Hiç durmadan çalışan militarizm propagandası, çatışma ve açık savaş başladığında daha da hızlanır. Propaganda çarkları sabah akşam çözümün daha çok saldırı, daha çok silah ve büyük zaferin kazanılmasıyla geleceğini anlatırlar. Emekli generaller, albaylar, danışmanlar, uzmanlar, eski bakanlar vb. ekranlarda boy gösterip yorumlar, yani militarizm propagandası yaparlar. Yıllarca militarizmden geçinen bu kişilerin oluşturduğu geçit alayı, hiç sektirmeden hep saldırı, silah, yıkım ve ölüm gerektiğini söyler.
Çok ender de olsa, militarizmi çok yakından tanıyan bir general veya bir bakan çıkar ve gerçekleri anlatır. Hatta daha da ileri gidip, militarizmin nasıl işlediğini gözler önüne serer. Böyle bir kırılma yaşandığında, militarizmin çarkları bu yüzleşmeyi unutturmak için büyük çaba harcarlar.
Ortadoğu bir kez daha savaşa sürüklenirken 1961’de yaşanan çok önemli bir kırılmayı konuşmanın tam zamanı. Bu kırılmayı bilelim ki, barışın militarizmden geçinenler tarafından getirilmeyeceğini kavrayalım.
Başkan Dwight D. Eisenhower, görevinden ayrılmadan üç gün önce tüm medya kanallarının önünde ABD’ye seslenmiş ve ABD’nin bir militarizm çıkmazında olduğunu gözler önüne sermişti. Eisenhower, II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’daki Müttefik Güçlerinin komutanıydı ve ardından iki dönem başkanlık yapmıştı. Hem orduyu, hem de sivil yönetimi içeriden bilen biri olarak, güçlenen silah endüstrisinin büyük bir tehlike oluşturduğunu apaçık söylüyordu.
Eisenhower, ABD’de güçlenen yeni bir militarist oluşum olduğunu, bu oluşumun kamu yönetimini ve hatta üniversiteleri etkisi altına alabileceğini; giderek büyüyen bu militarizm ağının barış değil, bitmeyen savaşlar getirebileceğine işaret ediyordu.
“Askeri-sinai kompleks” veya “askeri-endüstriyel kompleks” konuşması olarak bilinen ve Türkiye’de hemen hiç konuşulmayan bu önemli veda konuşmasının birkaç bölümünü sizler için kısaltarak Türkçeleştirdim.
***
Eskiden ABD’nin silah endüstrisi yoktu. Devasa boyutlarda kalıcı bir silahlanma endüstrisi yaratmak zorunda kaldık. Buna ek olarak, üç buçuk milyon erkek ve kadın artık doğrudan savunma kuruluşlarında çalışmaktadır. Askeri güvenlik için her yıl tüm ABD şirketlerinin net gelirinden daha fazlasını harcıyoruz.
Muazzam büyük bir ordu ile büyük bir silah endüstrisinin bu şekilde bir araya gelmesi ABD için yeni bir durumdur. Bu durumun ekonomik, siyasi ve hatta ruhani etkileri her kentte, her eyalet meclisinde ve devletin her biriminde hissedilmektedir. Bunun ciddi sonuçları olduğunu kavramak zorundayız. Burada söz konusu olan verdiğimiz emek, doğal ve geçim kaynaklarımızdır; hatta toplumumuzun yapısıdır.
Devlet yönetiminde, askeri-endüstriyel kompleksin nüfuz kazanmasına karşı önlem almamız gerekiyor. Bu güç feci bir şekilde yükselebilir. Bugün bu tehlike mevcuttur ve gelecekte var olmayı sürdürecektir.
Bu iç içe geçerek büyüyen oluşumun ağırlığının özgürlüklerimizi ya da demokratik süreçleri tehlikeye atmasına asla izin vermemeliyiz. Devletle ilgili hiçbir şeyi hafife almamalıyız. Bizi var olan tehlikelere karşı yalnızca uyanık ve bilgili yurttaşlar koruyabilir. Güvenlik ve özgürlüğün birlikte var olabilmesini ancak uyanık ve bilgili yurttaşlar sağlayabilir. Devasa endüstriyel ve askeri savunma mekanizmasının barışçıl yöntemlerimiz ve hedeflerimize ters düşmemesini ancak sizler sağlayabilirsiniz.
Bu süreçte son yıllarda yaşanan teknolojik devrim çok etkili olmuştur. Bu devrimle birlikte araştırmaların önemi artmış; aynı zamanda araştırmalar daha karmaşık ve maliyetli hale gelmiştir. Araştırmaların giderek artan bir bölümü devlet için ya da bizzat devlet tarafından ya da devletin talimatıyla yürütülmektedir.
Bugün, tarihsel olarak özgür fikirlerin ve bilimsel keşiflerin kaynağı olan özgür üniversite farklı bir konuma gelmiştir. Üniversiteler söz konusu araştırmaların yürütülmesinde görev almakta ve askeri ihaleler bilimsel merakın yerine geçmektedir.
Devletin sağladığı istihdamın, proje tahsislerinin ve araştırma fonlarının gücünün bilim insanlarını tahakküm altına alma olasılığı her zaman vardır ve bu tehlike ciddiye alınmalıdır. Kamu yönetiminin kendisinin bilimsel-teknolojik bir elitin ya da kompleksin esiri haline gelebileceği tehlikesine karşı uyanık olmalıyız.