Pestisit skandalı bir kez daha kanıtlandı. Tarım ve Orman Bakanlığı çiftçiden bihaber. Çiftçiler sorunlarının çözümünü pestisitte arıyor. Hem de bol bol arıyor. AKP iktidarı, burada sermayeye ekonomik bir alan yarattı. Gıda politikaları da bunu destekliyor.
YÜZDE 18’İ DENETLENİYOR
Greenpeace Türkiye, İstanbul’un gelir seviyesi ve yaşam kalitesi yüksek kentleri olan Şişli, Beşiktaş, Kadıköy ve Ataşehir’de semt pazarlarına ve zincir marketlere gitti. 14 farklı taze meyve-sebze grubunu çeşitli noktalardan satın alıp analize gönderdi.
Bu meyve-sebzelerin yüzde 33’ü yasal kalıntı limitini aşıyor. yüzde 61’i, limiti aşmasa da birden çok pestisit içeriyor. Avrupa’da, taze gıdalarda pestisit kullanılacaksa yalnızca bir tanesine izin veriliyor. Çünkü birden fazla pestisit bir araya geldiğinde oluşan toksik etkileşimler öngörülemiyor. Bu, sınırsız ihtimaller zinciri demek.
Birden fazla pestisit içeren ürünlerin yüzde 15’inde iki, yüzde 18’inde üç, yüzde 8’inde dört, yüzde 6’sında beş, yüzde 4’ünde altı, yüzde 12’sinde ise 7 ila 21 arasında pestisit tespit edildi. Bu ürünlerin yüzde 43’ünde PFAS (perflorlu ve poliflorlu alkil maddeler) içeren pestisitler vardı. PFAS maddeleri, insan vücudunda biriken, son derece kalıcı, toksik kimyasallar olarak biliniyor. Karaciğer hasarı, tiroid ve metabolizma bozuklukları, obezite, üreme sorunları ve kansere yol açıyorlar. 128 PFAS içeren pestisitten 75’inin Türkiye’de kullanım izni bulunuyor.
ALGI OPERASYONU BAŞLADI
Pestisit krizi gündeme oturunca Tarım ve Orman Bakanı kanal kanal gezmeye başladı. Anadolu Ajansı, infografiklerle algı yaratmaya kalktı. Söyledikleri tek şey şuydu: Yılda ortalama 4.6 milyon ton taze meyve-sebze ihraç ediliyor ve pestisitlere yönelik yılda 4.576 denetim yapılıyor. Ancak bu rakamlar sadece ihraç edilen ürünler için geçerli.
İhraç edilmeyen ürünlerde durum çok daha vahim. Tarım ve Orman Bakanlığı, yurt içinde tüketilen taze meyve-sebzelerin sadece yüzde 0.18’ini denetleyebiliyor.
BAKANLIK TARLADAKİ GERÇEKLERDEN HABERSİZ
Bütünşehir Yasası’yla birlikte köyler idari yapılarını kaybetti, mahalleye dönüştürüldü. Köydeki idari yapılar kent merkezine taşındı. Kadrolar daraldı, kamu personeline yük bindirildi. Çiftçiler, Tarım ve Orman Bakanlığı’na ulaşamaz hâle geldi. Bakanlık mühendisleri sahada değil. Çiftçiler de pestisit satan sermayenin eline düştü.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın pestisit izleme-kontrol sistemleri yetersiz. Kim ne ekiyor, bilmiyorlar. Bugün planlı tarım yapıyoruz diyen bürokrat gerçeği söylemiyor. Ekili tarlalardaki zararlıları tespit edemiyorlar. Zaten tarlaya da gitmiyorlar. Çiftçiler, satın aldığı pestisitleri bol bol kullanıyor. Kullandıkça sermaye daha da çok satıyor, daha çok kazanıyor.
ZEHİRLİ GIDA, ZEHİRLİ SİYASETİN ÜRÜNÜ
Avrupa Birliği, pestisitleri yasakladığında üye ülkeler hızlıca uygulamaya geçiyor. AKP iktidarı ise bu tavsiyeleri en son uygulayan iktidar oluyor. Avrupa’dan çekilen pestisitler Türkiye’ye geliyor, toptan ucuza satılıyor. Avrupa hem satışını hem kullanımını yasaklarken, bizde sadece satış yasaklanıyor. Satıştan sonra yasak da edilse, bu pestisitler tarlalarda kullanılmaya devam ediyor.
AKP’nin yarattığı bu gıda ekonomisi ve yürüttüğü gıda politikaları, hepimizi yavaş yavaş zehirliyor.