tüm yazılar:

“Evin sahibi geldi” dedi Halil – Tüge Dağaşan

Orjinal yazının kaynağıAvrupa Gazetesi

Üzgünüm Halil -yine-

Üzgünüm Tacan, üzgünüm Növber, Üzgünüm Mehmet abi ve üzgünüm herkes…

Giderek yabancısı olduğum şehrimde, çembere doğru ilerlerken bir telefon; “herkesi tutukladılar!”

Herkesi yine tutukladılar arkadaşlar! Herkes orada mıydı? Herkes oradaydı. Herkes adına Halil oradaydı mesela. Şimdi ismini yazamadığım birkaç kişi oradaydı. Ve bilir misiniz orada bulunan bir kişi bile kendi içinde kaç kişidir? Birimizin eşidir, birimizin annesi, birimizin babası, dedesi hatta birimizin, dostu, yoldaşı, yolu, toprağı, sırdaşı, sırrı…

Sonrasında bir haber daha Sırrı Süreyya Önder sırra kadem basmış o da. Fakat hep aramızda, birilerinin dilinde, yüreğinde, adında, sözünde…

Hangisine üzüleceğimizi şaşırırken biliyorum en çok Sırrı’ya üzülenler hep aramızda.

Sonra Costantinos, ben ve Levent oturup “neler oluyor”dan çok “ne olmuyor” diye düşündük kendi içimizde, kendi dilimizden çok -bizim dilimizde-

İkimiz kuzeyinden adanın, birimiz güneyinden. Neler olmuyor, neden olmuyor sonrasında konuşuruz şimdi üzgün olduğumu dile getirmek ve bu yazıyı göndermek istiyorum sadece — -okuyun diye-

Masadan masaya, yoldan yola, yoldaştan yoldaşa adımladık Lefkoşa’yı, her masada benzer sohbet, her masada aynı olay farklı kişiler konuşuldu.

Külliye önünden her geçtiğimde üzüldüm, aşama aşama yapılırken kreşendo bir üzülme içimde ve her üzüldüğümde biraz daha yaşlandım. Yaş sokağını adımlarken bugün Lefkoşa’nın, 2 Mayıs eylemini yollarda aradım, bulamadım. Geçit olmaması için 3 Mayıs’ta yapılmalıydı eylem. Eylemsiz kaldı yine yani. Yine yani 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, özgür kalmadı gibi bir şey yaşandı.

Sahi ne yaşandı bugün? Bugün yaşananı en iyi yine Halil yorumladı; “evin sahibi geldi” dedi.

O çembere doğru ilerlerken ve çevredeki afişlere, reklamlara bakarken, neredeyim diye defa defa sorgularken, sorarken, evim yokken, neden evim yok’un cevabı bulundu. Evin sahibi değiliz ki. Evin sahibi değilsen ev nasıl senin olsun ve sahip çıkmaya çalışanlar yaşlı yollarında sürüklenirken nasıl senin olsun ki…

Çok üzüldüm, çok üzgünüm, o görüntülere bakamadım ki çektiler yine de bakmak zorundayız değil mi… sanırım aynı masada olduğunuz insanlar zulüm görürken biraz daha yakınınızdan geçiyor üzüntü. Sadece gözlerim doldu, bir yıkıma tanık olduk belki de istemeden. Bir yıkımın açılışı oldu. Adına tören dediler, geçit dediler, tören geçidi döşediler yabancısı olduğumuz yoluna ve herkes adına birkaç kişiye yine zulmettiler. Çok üzüldüm.

Sadece üzgün olduğumu/zu belirtmek istedim diye bu yazı bugün. Sadece “çok çok üzgünüm” demek için. Orada bir duruş, bir tavır, bir imge, bir metafor olmak için vardılar, vardık fakat bizi yine şiirsiz bıraktılar. Bulanık sularda kaldık. Bunu da polis müdürlüğü önünde İlknur Işıl Türkmen ile yaptığım minicik sohbette bir kez daha anladım. Biz inatla kendi hikâyemizi, romanımızı yazmaya devam edeceğiz, ister bazen şiire dönüşsün ister dönüşmesin. Bazen sadece bulanıklığı yazmak gerekir.

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img