tüm yazılar:

Binboğa kelimesini duyarken – Özkan Yıkıcı

Binboğa kelimesi, bana epey yabancı olmayan içeriklerle doludur. Gençliğimde Binboğa kelimesi, önemli bir sanat eserini hatırlatıyordu. Yaşar Kemalin Binboğa edebiyat romanı oldukça mükemmeldi. Sonra, Barış Manço’nun Moğollarla yaptığı müzik şarkısı aklıma gelir. Bunlar adeta zamanla beyinde sanat eseri olarak yerleşti. Derken, çok iyi arkadaşım bir fabrikaya müdür olur. Fabrikanın adı Binboğa idi. Bu defa K. Kıbrıs kooperatifçilik sürecine doğru takılıp gidiyordum.

İlginçtir, arkadaşım emekli olurken, iflas eşiğindeki Binboğa yemem fabrikasını alırken, emekli olurken epey iyi durumda devrediyordu. Zaten, değerli dostum kooperatifte hangi bölüme gönderildi ise zarardan batmakta olmadan, kara getirip bıraktı. Yine ne paradoksaldır ki kendi karla bıraktığı tesislerin bazıları da bir dönem sonra kapandı. Ayko ayakkabı fabrikası gibi…

Şimdi işler ayni yolda. Binboğa yem fabrikasının hikayeleri etrafta dolaşıyordu. Önce arkadaşımın bıraktığı işleyiş bozuldu. Sonra malum K. Kıbrıs gerçekleri yapıldı. Tam da 23 Nisan ulusal egemenlik çocuk bayramında veya Hikmet ve Gürkan’ın katledilmesinin üzerinden gelen günle Binboğa tesislerindeki iflaslar da haber oluyordu. Sabahleyin gazete özetlerini dinlerken, sayılan Türkiye meclisinin kuruluş yıldönümü yanında Binboğa kötü sicili de oluyordu. Arkadaşıma telefon açarak, ona tesisinin nasıl “eli taş altındayken” tüketildiğini müjdeledim!

Tabi ki dostuma hiç de yabancı gelmedi. Daha kısa zaman önce de Omorfo’daki yine kooperatifleşen narenciye tesislerinin batırılma, yağmalanma bilgileri de uçuştu. Onca narenciye lafazanlıklardan dahi ses çıkmadı. K. Kıbrıs’ta yağma ve batırma hikâye kitapları zaten kabarıktı.

Kıbrıs’ın sömürge tarihinin belki de en önemli yapısal kurumlaşması kooperatiflerdi. Ancak, K. Kıbrıs oluşturulurken, iyi işleyen, gelecek için umut halde olanlar hepsi ganimet havasında yağmalandı. Yolsuzluklarla süsleyip tükenişe taşındı. Kooperatifler de öyle oldu. Yağmalayanlar, yolsuzlukla boğanlar, sıkılmadan el koyup yöneterek arpalık haline de getirdiler. Sonra bazı bölümleri bitirip kapattılar. Arkadaşım da orda çalıştı. Her gittiği bölümde iflastan kara geçirip devretti. Ama sonra devralan da yağmaya devam deyip batırdı. Ayko ayakkabı fabrikası veya şimdiki Binboğa tesisleri.

Sahte çek, yapılanma, çalışma saatlerini altüst etmek, partizanlıkla istihdam, kazanılacak davayı, yandaşa karşı kaybetme ve neler neler. Bir arpalığın eldeki olanakları tüketip iflasın hikayesi yazıldı. Ne yazık ki anlaşılan durum nedeniyle tepki falan da yok. Sadece birileri olanları sıralayıp orda kalıyor. İlgili kurumun makamcısının tekerlemesi mühim: “elini taşın altına koydu”. Ne varsa süpürdü. Şimdilik bazı gazetelerde yazılanlarla iş sürüyor. İstifalar veya görevden alınanlar var. Hat da kuruluşun müdürü tam da programlara çıkacakken, görevden alındı. Toplama parti DP hep bunları yaşadı. Topladıklarıyla seçime girip, avantalarla da destek alır. Ama kimse olanları sorgulamaz. Çıkardığı vekiller dahi yanında kalmaz. Şimdi de öyle oldu. Üç vekilden bire doğru geriliyor. Ama eli taşın altında. Kooperatifler veya turizm gibi makamlarla yapmanın alakası yapılıyor. İstihdam ve makam dağıtarak yerini bugüne dek korudu.

Kooperatifler ise arpalıklaştı. Nedeni ise unutturuldu. Çünkü yolsuzluklarla anılırken arpalıklaştırıldı. Yapmalar sürdü. Yolsuzluklar ve soygunlar oldu. Ama hiçbiri yargıdan ileriye doğru yönelemedi. Şimdi de Binboğa tesislerindeki olanlar ayyuka çıktı. Zaten duyuluyordu. Hele sahte çek ve makam bağlantısı, bozulan çalışma saatleri ve parti aşkıyla destek bulma adına istihdamlar adeta olmazsa olandı. Yine yandaşa göre dağıtımlar, ayrıcalıklar da artık kuralın ahlakı halindedir.

Ne yazdım girişte: arkadaşım batmakta olan Binboğa müdürü oldu. İflas halindeydi. Yaptığı çalışma ile emekli olurken, on beş milyon nakit para kasada, yedi milyon alacak ve beş milyon da borç bıraktı. Ayrıca ambarlar bol bol malzemeyle doluydu. El ovuşturuldu. Taşın altına konuldu. Yağma paylaşımı yapıldı. Kim dayanır hazırı yemeğe. Ama kimse tınmadı. Ne de olsa batırmasak, yağmalamak kuralı işliyordu. Kooperatifçiliğin de tüketilmesi gerekirdi. Hayvancı falan da ses çıkarmadı. Sadece araştırma yapınca raporlarda elbet konulanlar vardı. Sistem bunları özümsedi. Makamcı ise aldığı bölümlerle pratiği ayakta tutma peşindeydi. Eli taşın altındaydı da kıçı açıktaydı. Şimdi bu da gelir bu da geçer şarkının tam zamanı. Nasıl ki Omorfo’da bolca narenciye şarkıları söylerken, ilgili kooperatifin tüketilmesi veya yolsuzluk yasadışılıklarında sesiz kalmanın ezgisi şimdi Binboğa’da okunuyor. Sürpriz mi: hayır. El taş altında. Yağma, istihdam ve ayakta kalma. Varsın batan batsın. Kurtaranların paralarını yemek, dağıtmak da başka bir hazdır.

Bakalım sıra kimde.

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img