Home iktibas Kavel Alpaslan Nükleer bir gelecek: ABD harcamalarda arayı nasıl açtı? – Kavel Alpaslan

Nükleer bir gelecek: ABD harcamalarda arayı nasıl açtı? – Kavel Alpaslan

0
Reklamlar

“Bay Tanimoto kumsalda kadınlı-erkekli yirmi kişilik bir kalabalık buldu. Sandalı kıyıya yanaştırdı, atlamalarını söyledi. Kıpırdayan çıkmayınca, yerlerinden kalkamayacak kadar bitkin olduklarını anladı. Uzandı, bir kadını ellerinden yakaladı, ama kadının derisi bir eldiven gibi çıktı elinden. (…) önceleri sarı olan bu yanıklar sonra kızarıp şişmiş, üstlerindeki deri yüzülmüş, akşamüstü iltihaplanmış, kokmaya başlamıştı. (…) Durmadan ‘bunlar insan’ diyordu kendi kendine.” Hiroşima, John Hersey*

ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarının üzerinden tam 80 yıl geçti. Toplam 210 bini aşkın kişinin hayatını kaybetti, sağ kalanlar ise onlarca yıl sürecek sağlık sorunlarıyla boğuştu.

Bugün ise nükleer savaş gündemi şiddetini arttırarak manşetlerdeki yerini koruyor. Dünyada nükleer harcamalar rekor seviyelere ulaştı. Bazı gazeteler durmaksızın İran, Kuzey Kore ya da Rusya’yı ‘nükleer tehdit’ olarak gösteriyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda ABD’nin yaptığı harcamaların yanında bu ülkelerin ayırdıkları bütçe, devede kulak kalıyor.

Her şeyden önce şöyle bir durup düşünelim: Japonya’ya yapılan bu saldırıdan bu yana ABD, dünya üzerinde bu insanlık düşmanı nükleer silahı kullanan tek güç. Yine aynı ABD, bugün kimin nükleer silaha sahip olacağını, kimin olamayacağını belirleyici güç konumunda. Hatta İsrail gibi müttefiklerine ‘dokunulmazlık’ hakkı tanıyabiliyor: Tel Aviv, nükleer silaha sahip olsa da beyan etmeme ve uluslararası denetimlerden muaf olma ‘ayrıcalığıyla’ korunuyor.

Geçtiğimiz yıl yapılan nükleer harcamalar asıl nükleer tehdidin kim olduğunu bir kez daha ortaya koydu: Washington, 56,8 milyar dolar ile diğer tüm nükleer güce sahip ülkelerin tamamından daha fazla harcama yaptı. 12,5 milyar dolar ile ikinci sırada yer alan Çin’i 10,4 milyar dolar ile İngiltere takip etti. ABD’nin öncülük ettiği bu artışla son beş yılda dünya çapında yapılan harcamalar yüzde 32’nin üzerinde artarak 68 milyar dolardan 100 milyar doların üzerine çıktı.

2024 yılında nükleer silahlara yapılan yıllık harcama ve bir önceki yıla göre artış oranı | Grafik: Nükleer Silahların Kaldırılmasına Yönelik Uluslararası Kampanya

Bir önceki yıl da tablonun rengi farklı değildi. ABD yine açık ara farkla harcama lideri olarak kayda geçti.

2023 yılında nükleer silahlara yapılan yıllık harcamayı gösteriyor | Grafik: Nükleer Silahların Kaldırılmasına Yönelik Uluslararası Kampanya

Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya (ICAN) araştırmalarına göre dev şirketlerin ceplerine giren bu harcamalar, büyüklüğü dolayısıyla yurttaşlarla sınırlı şekillerde paylaşılıyor. Bu rakamların haricinde çeşitli şirketlerle onlarca yıla kadar geçerliliği olan 463 milyar dolarlık nükleer silah sözleşmeleri bulunuyor.

ICAN raporda, ‘Demokratik kimlikleriyle övünen ülkelerin yurttaşlarına topraklarında silah bulunup bulunmadığı ya da vergilerinin ne kadarının bu silahlara harcandığı bilgisini aktarmadıklarını ve bunun da demokrasiye hakaret olduğunu’ dile getirdi.

NATO’nun ‘nükleer silah paylaşım programı’ dolayısıyla Türkiye’deki İncirlik Üssü’nde yaklaşık 20 nükleer silahın bulunduğu biliniyor.

ABD’nin tüm bu nükleer yayılışına rağmen Batı merkezli burjuva-liberal medyanın gündemi, tehdit unsuru olarak farklı aktörlere odaklanmayı tercih ediyor. Nükleer harcama verileri net bir şekilde karşımızda. Yine de medya Kuzey Kore’yi ‘her an nükleer silahlarına davranabilecek bir çılgınlar ülkesi’ olarak göstermeyi başarabiliyor. Ya da tartışmaların merkezine İsrail’in ve ABD nükleer denetimsizliği değil de İran’ın potansiyel nükleer silah ihtimalleri oturuyor. Emperyalist masal, isimleri prestij nesnesine dönüşen medya kuruluşlarınca tekrar tekrar işleniyor ve nihayet hakim anlatıda tehdidin yönü başka tarafa çevriliyor.

Eksik kalan ise neden bazı ülkelerin var olmak için nükleer silaha ‘ihtiyaç’ duydukları.

Bu sebeple nükleer silahsızlanmayı gerçekçi bir şekilde ele almak ancak ve ancak antiemperyalist bir perspektifle mümkün gibi görünüyor.

*Çeviren: Tomris Uyar, De Yayınevi

No comments

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version