Tekrarla başlamak gerekir. Sözkonusu Türkiye olunca, isteristemez K. Kıbrısla olan ilişkisine de değinmek şart halindedir. Çünkü, istenilen müsaadeli durumlar dışında orada olanlar burada haber bile yapılmaz. Hat da zaman zaman öyle travma olur ki sanki burada Türkiye gerçeği yokmuşçasına “Türkiye bilse ne yapar” denilmektedir. Başka sözlerle de “Türkiye bunların yaptığını anlasa, onları koltuktan kovar” söylemi dahi duyulur. İlhaklaşma kültürel etkiyle de “buradakileri görevcen alıp, buraya bir vali atasa, daha iyi yönetir” düşüncesi dahi neyazık K. Kıbrısta hep karşılık bulan aıkıntı anındaki konumlardır.
Halbuki bizim hem Türkiyede olanları hem de buraya gelince nasıl davranma geleceğimizle birlikte diyalektik yöntemle sorgulamamız önemlidir. Halbuki biz orada olanları yok saymayla başlayıp sonra buraya gelince de sanki burdaki işbirlikçiler yapıyormuş gibi de suçlayıp kendi kendimize kısır döngüde dövünüp kalırız. Onun için Türkiye gerçeğini doğru bilmek önemlidir. Burada olanlarla ilşkiği doğru kurmak gerekir. Yoksaymakla, adeta kendi yaşamımızı da sıfır saymanın aynisidir. Herhalde orada AKP yönetimi varken, gerek Türkiyede iç politikada yaptıkları, devlet dönüşüm rejimi ile dış politikasından kopuk K. Kıbrıs anlayışı olacağını düşünmek saçmadır. Bağlar ile genel düşünce bakışı hep birlikte ele almak önemlidir. Bunedenle bazen konu yaptığım Türkiye gelişmeleri önemlidir. Tabi bazı sakıncaları da var. Türkiye gelişmelerini anlayınca ve buradaki politikayı da kavrayınca, dokunulan bazı durumların da riskli olduğu kesin. Ama gerçekler bilinmeden de yol alınmaz. Örneğin, hala görüşmelerde bizim liderin sözü geçip belirleyici olduğunu sanarak düşünce geliştirmek hep yanılmayı getirir. Brakın sağ cenahı Mehmedalide de Akıncıda da ayni müdahalelerle nasıl konu gelişmesi olduğu yaşanarak kanıtlandı. Ama bazı ilhaklaşma vershonuna dayanarak, bizde olanlar değil de rumlar masadan kaçtı veya barış istemiyorla olan tutumları gölgeleyerek hep gerçeklerden bizi kaçırdılar.
****
Biliyorum: fazla girişi uzatım. Başlıktaki konuya hala giremedim. Ama neden yazdığımı, burada Türkiye konusunda neden dünyanın dahi haber yapıp yorumladığı konuları dahi bizde sesizlikle geçiştirmenin tehlikelerine de dokunmak gerekiyordu..
Bir hatırlayın, kısa zaman önce Türkiye cumhurbaşkanı Erdoğan parti konuşmasında önemli bir lafla karşıtına gönderme yaptı. Erdoğan, tam da CHP belediyelerine operasyon düzenleyeceken, ilk Esenler dokunuşunu yaparken oluşan CHP tepkilerine “heybede daha çok turp var. bunlar daha ortaya çıkmadı. Turpun bühyüyü geriden gelecek” diyordu. Bir anlamda Erdoğan yeni İstanbul ile tetiklenen operasyonla hedefi İmamoğlunun tutuklama sürecini böyle simgesel turpla açıklıyordu. Artık TC politikasına turpla yeni bir simgeyle kulanılır hale geldi.
Heybedeki turplar birer birer çıkıyordu. CHP belediyelerde operasyonla tututuklamalar yayıldı. CHP ise Kılıçtaroğlunun aksine sokağa çıkıldı. Kalabalık mitinkler yapılmaya başlandı. Ama yargı tutumları ile sosyal muhalefet ivmeleri giderek karşıtlıkla yükseldi.
Halbuki şu yanlış hep sırıtıyordu. Zamanında başlayan belediye kayim işine muhalefet karşı çıkmalıydı. Olmadı. Kürtler denip adeta batıTürkiye sustu. Hat da yeri geldiğinde destek dahi verdi. Fakat, ilerleyen devlet rejim değişimi, tam aksi yerel yönetimlerde muhalefet kazanınca da kriz bu alana kaldırıldı. Bir anlamda belediyelerin önce yetkileri elden alınmaya başlandı. Yurt kreş hapmaları dahi yasaklandı. Borçlanmalarına izin verilmedi. Olmadı. Sonuçta bir devlet yerel iklemli çelişki tırmandırıldı. Ardından da operasyon sürecine girildi. Elbet rantın en yüksek olan İstanbul gibi büyük belediyeler hedefe kondu. Hepimiz izledik. Daha doğrusu aman dokunma duygusunda olmayanlar için geçerli izleme oldu. Tutuklamaların aylkarca sürmesine rağmen suçlama delileri dahi açıklanmadı.
Çelişkiler ise yoğunlaştı. Yoğunlaştıkça da hamleler gelişti. Tutuklamalar, kayim atamalar bu defa batı Türkiyede CHP belediyeleri kuşatı. İlginç durumlar oldu. Sanıktan delile gitme ilkesi uygulandı. İtirafçılar oluşturuldu. Nitekim birçok suçlanan belediye başkan veya çalışanın itirafçısı Aziz ihsanın olması da tesadüf değildi.
Olaylar yayıldı. Ama beklenen çözülme olmadı. CHP üzerindeki kurultay hamlesi ise atının başında bekleyen cengaver gibi Kılıçtaroğlunu soyundurup hazırol hale soktu. Şimdilik bu eylüle ertelendi.
Yukarda özetlediğim ve devlet içi dönüşümün adeta rejim ayağının kurallarıyla oynanırken, yeni bir hamle geldi. Bu defa heybenin turplarından Aydın belediye başkanı çıkıyordu. Özlem janım çıkıyordu. Tutuklama değil de partisinden istifa edip AKP saflarına geçerek gerçekleşti. Bir anlamda öncekilere sunulan duruma ek olarak “ya itirafçı olup imzala veya hapse gir”eki “parti değiştir” seçeneği öne çıkarıldı. Gerçekten de Çerkçioğlu bir anda partisinden istifa edip bazı bildik gerekçeleri de açıklayıp AKP inine gider. Söyledikleri ise yine bildik tutumların ta kendisi oldu. Üç defa Aydın belediye başkanlığı ile öncesinde vekil olan Özlem Çerkçioğlu şimdi onca birikimiyle birlikte AKP saflarında sayısal katgıyla eklendi. Son yerel seçimlerde EGE Bölgesinde şehir belediyesi kazanamayan AKP transferle hem de kadın bir başkan kazandı. Bu yeni hamledir. Tutuklama veya itirafname iklemine bu defa ya geç veya hapis seçeneği de katıldı.
Bir önemli nokta: bazen partilerde aday seçerken yakın veya başka etmenler de siyasal duruşun önünde oluyor. Özellikle KIlıçtaroğu bu konuda sol adayları tasfiye ederken, sağ cenah veya apoletik ama simgesel makyajlı adayları tercih ediyordu. Bu nedenle görünüşle iyi denilen ama siyasal bakışları yetersixz olanlar da epey sayıya ulaştı. İşte Özlem Çerkçioğlu da bu örneklerden biridir. Emekli teymen veya Metin Feyzioğlu da akla hemen geliyor. Demek ki bazen bazı seçkiler, ilerde en kritik anda turunsol gibi açığa çıkar.
Hat da Kılıçtaroğu daha kurultay olmadan Aydındaki Özlem hanımı kendi adayı diye açıklar. Kurultay sonrası bazı uyarılar gelmesine rağmen, sırf < açıklandı ve çektirilme durumu olmasın diye Özer adayı braktı. Benzer hatayı Hatayda da yapıldıydı. Buda partiler için siyasal duruş önemini bazılarının hoşuna gitmese de hatırlatılması önemlidir.
Kısaca: Erdoğan tam da İstanbul operasyonlarıya seçimi kazanan belediye başkanlarına karşı harekete geçrken, heybedeki turpları vurguladı. Büyük turpun arkada olduğunu belirti. Buda Ekrem imamoğluydu. Devamı geldi. Şimdi de Aydın belediye başkanının transferiyle de yeni seçenekli döneme geçiliyor. Ya hapis veya bize geç iikilem dönemi başladı. Bakalım bu iş nereye dek sürecek.