Home iktibas Pınar Öğünç Çürümenin ve çökmenin mitolojisi, paralel yasalar – Pınar Öğünç

Çürümenin ve çökmenin mitolojisi, paralel yasalar – Pınar Öğünç

0
Reklamlar

Bir büyük dalga geliyor, çok uzaklardan geliyor ama görüyoruz. Karanın incelmiş bir ucuna vardığında o dalgadan başka bir şeyden konuşmanın imkânı da anlamı da kalmıyor. Ve Türkiye’nin acı hakikati, her bir büyük dalga bir öncekinin de üzerinden geçiyor.

Aslında dalga değil, bunu unutmalı. Her an tepeden çığ bekleyen bir vadi gibi de değil burası. Yazan kendini düzeltiyor, tabiatın bilgisiyle, hadi öyle diyelim tabiatın yasalarıyla açıklanabilenlerden söz etmiyoruz çünkü. Has insan mahsulü bu manzara.

Başka nasıl tarif etmeli? Bir yere birikmiş, orada yıllarca yükselmiş, çöplerden oluşan devasa bir yığın belki karşımızdaki. Katlar katmanlar birbirinin üzerine biniyor. Sıkışmış gaz ara ara -diplomalı insanların elinden çıkmış- bir bomba gibi patlıyor, irili ufaklı patlamalar birbirini bastırıyor.

*

Bir uçta “O kadar fazla şey oluyor ki neye bakacağımızı şaşırdık” var. Diğer uç, her daim ayık, uyanık ve her şeyi çözmüş olmanın kibirini -karaborsa edinilmiş- kimlik gibi yüzünüze tutanların  “Şaşırmanıza şaşırıyorum”ları. Şaşırabilmeyi, hayret etmeyi korumak gerekli. Öfke de üzüntü de yeniden kurmaya yönelik anlamlandırma arzusu da tam böyle bir uyanıklığa ihtiyaç duyuyor.

6 Şubat depreminde, kıpırdayan faylardan çok kıpırdamayan devlet yüzünden can verenlerin, üstelik bu cinayetlerden dolayı kimse yargı önünde hesap vermemişken diplomaları satılmışsa buna hayret edebilmeliyiz. Şaşırabilmeliyiz ki ancak kıyısından dolanarak da olsa yakınlarının acısına, yasına, öfkesine ortak olabilelim. Yaşananların uyandırdığı dehşeti karşılayabilecek diri, yıkıcı ve yapıcı bir hayret.

*

Sahte imzalar, notlar, unvanlar; sahte diplomalar, sahte ehliyetler, sahte vatandaşlıklar, sahte üniversiteler, sahte makamlar. Ülkede tam da yeni anayasanın tartışıldığı günlerde ortaya saçılan iddia parçalarını birleştirdiğinizde, sokağa, hayata hakim olanın paralel bir anayasa olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Kaynağını yasasızlıktan, cezasızlıktan, bunun verdiği korkusuz girişimcilikten alan paralel bir yasalar bütünü. Bunun adı sıklıkla kullanıldığı gibi çürüme mi?

Artık yitirilmiş, bir zamanlar mükemmelen sağlıklı bir düzeni işaret eden ve avutucu bir nostaljiye çağıran bu fiilin kolaycılığıyla da yüzleşmeliyiz belki de. Çürüyerek kendi doğalını yaratmış, çürüye çürüye kendiliğinden bitecek, yahut çürüyerek yeni ve sağlıklısının doğmasına gübre olacak bir süreç değil karşımızdaki. Emeğin değersizleştiği, hayati olan her şeyin ticarileştiği bir düzenin sıkışan gazı. Böyle kokacak, böyle mide bulandıracak, böyle ara ara patlayacak. Patlayacak da yok mu olacak? Kuruluş mitolojileri gibi çöküş mitolojileri de bunlara ihtiyaç duyanlar tarafından üretilir.

*

“Diploma” tüm dünyada bu yüzyıla dair konuşulurken açılan bir ara başlık. Örneğin pandemi tecrübesi hayatı asıl işler kılan mesleklerin hangilerinin diploma gerektirdiğine dair küresel bir silkinişe vesile olmuştu. Elbette bu vefa duygusunun karşılığı olan bir düzende yaşamıyoruz, bilakis bu “anahtar çalışanların” çalışma koşulları pandemi sonrası daha da zorlaştı.

Ya da diplomanın 90’lar neoliberalizminin sağladığı gibi bir iş garantisi, bir sınıf güvencesi olmaktan çıkması, genç işsizliği küresel meseleler. Keza eğitimin ticarileşmesi, akademinin niteliksizleşmesi ya da başka bir veçhede yapay zeka teknolojisinin kâğıt parçasına döndüreceği diplomalar da öyle. Fakat Türkiye’de doz başka. Erdoğan’ın diploması mevzuundan başlayarak İmamoğlu’nunkine, 19 Mart sonrası gençlerin birçoğunu sokağa dökmesiyle, bu yıllar neye evrilecekse evrilsin “diploma”sız konuşulmayacak hale geldi.

*

Bu konuya dair haberleri okurken ekranın orasından burasından özel üniversite, yurtdışı kurs ilanları fışkırıyor. Belki tüm bu tablo içinde en az hayret uyandıranı diploma satın almak isterken parasını kaptıranların hakkını araması. Çünkü kaptırmayanlar ve parasının karşılığında sahte diplomalarını değilmiş gibi sisteme sokanlar ve hayatlarına öyle devam edenler var. O taraftan bakınca bu bir “eşitsizlik” ve bu düzenin normalleştiği çirkef içinde bu “haksızlığa” isyan ne tutarsız ne de gülünç.

Diğer yandan şunu da görmeli: Sahteciliğin bu denli kolaylaştığı bir düzenden, rant ve iktidar devşirmek için faydalanmak isteyenlerin tamamının fabrikatör ya da zengin çocuğu olmadığını biliyoruz. Zaten onlar yurtdışında okuyor, zaten onların A planları hayat kurmaya kafi. Misal bu parayla tez yazdıranlar arasında geçici işlerden biriktirdirdikleriyle, hatta belki kredi çekerek, bir master ya da doktoranın “gerçek” bir iş bulmasını sağlayacağı günleri hayal edenler var. Belki azınlıktalar ama basbayağı çalışarak alınmış diplomalarıyla iş bulamayıp da bu sektörde tez yazarak geçinenler olduğunu da biliyoruz. Eğitim sisteminin, kamuda ve özelde istihdam politikalarının çarpıklıklarını görmek için böyle hikâyelerin doğuracağı empatiye ihtiyaç olmamalı ve sadece on kişilerse dahi onlar için bu düzeni değiştirmeye niyet etmeli. On kişi de değiller.

No comments

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version