Yılın yine komşuya imrendiğimiz aylarındayız. “Türkiye’de tatil yapacağıma, feribot uzaklığındaki Yunan adalarından birine gider, hem uygun fiyata konaklar, hem karnımı doyurur, hem de ücretsiz plajların keyfini çıkarırım” diye düşünenlerin sayısı hiç az değil. Sınır kapılarında uzayıp giden kuyruklar talebin yoğunluğu hakkında yeterli bilgi veriyor.
***
Eskiden, “yediğin içtiğin senin olsun, gezdiğin gördüğün yerleri” anlat denirdi. Bugünlerde işler tersine döndü. İnsanlar, henüz sofradan kalkmadan, kalem kalem yediğini içtiğini sayıp sosyal medya hesaplarından fiyat bilgisi paylaşıyor. Yunan adaları bu anlamda en popüler seyahat noktası. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki yıldız tatil bölgelerine oldukça yakın ve neredeyse aynı denebilecek menülere sahip. Dolayısıyla karşılaştırmaya çok uygun.
“Kos adasında yediğimiz bu deniz ürünleri tabağını Bodrum’da şu paraya yiyemezdik” ya da “Samos adasında elimizi kolumuzu sallaya sallaya girdiğimiz bu güzel plaja, Çeşme’de şu kadar giriş parası ödemeden, içeride şu kadar harcama garantisi vermeden ulaşamazdık” ya da “Sakız adasında kaldığımız otel için ödediğimiz fiyatın iki katına bile Marmaris’te oda bulamazdık” gibi çeşitli yakınmalar neredeyse sıradanlaştı.
Bunlar elbette tatil için hâlâ bütçe ayırabilenlerin sözleri. Bir de bütün yazı evinde, işinde; ayağına deniz suyu değmeden, eşi dostuyla bir serinlikte buluşamadan geçirmek zorunda olan milyonlar var. Turizmin, ekonomik çöküşün kolundan tutup yere çarptığı alanlardan biri olmasında şaşıracak bir durum yok. Yabancı turistin bile “böyle pahalılığı Japonya’da görmedim” dediği ülkemizde yerli turist ne etsin?
Turizmin geldiği hale ilişkin yapılan Yunan adaları ve Ege-Akdeniz sayfiye hattı arasındaki fiyat kalite karşılaştırmasına itiraz eden turizmciler, gerekçe olarak maliyet fiyatlarındaki artışı gösterse de, geçmişteki hatalı işletmecilik anlayışıyla ilgili de öz eleştiri yapanlar yok değil. Üç aylık sezonu bir yıllık kazanca çevirme çabasının sebep olduğu ‘kazıkçılığın’ da acı faturası çıkıyor şimdi.
Kıyıları sermayeye peşkeş çekmenin, insanı tüketme şehvetiyle uyuşturan ‘her şey süper-ultra-mega dahil’ otellerle yöre esnafı ve turist arasındaki bağı koparmanın, “Dolar 10 lira olacahh ya, 15 lira olacahh ya, çok beklersiniz” vizyonsuzluğunun ekonomiyi bayır aşağıya sürüklemesinin, kafayı ‘kısa gün karcılığı’ ile doldurup turisti kolundan çekiştirip fatura şişirmelerin illa ki olacaktı can sıkan sonuçları. Turizmci ellerini açmış turist duasına çıkmışken iktidar medyası konunun üzerine müsekkin serpmekle meşgul. Efendim, Türkiye bir turizm ülkesi olarak yine sahnedeymiş. Hatta sadece sahnede değil, başroldeymiş.
***
Üç tarafı denizle çevrili cennet vatanda parasızlık yüzünden yurttaşı tatil yapamayan, parası olanını da Yunanistan’a kaptıran hükümet, TBMM’de kabul edilen kanun ile, turizm işletme belgeli otellerdeki işçilerin 10 güne kadar çalıştırıldıktan sonra 11’inci gün hafta tatili yapabileceklerine karar verdi. Haftada en az bir gün olan izin hakkı, turizm sektörü için değiştirildi. Bu, hali hazırda ağır şartlarda ve düşük ücretlerle çalıştırılan turizm işçileri için temel bir hak kaybı ve diğer sektör çalışanları için de açık bir risk demek.
İktidar, sermaye için kölelik şartlarında çalıştırabileceği işçi bulma kurumu gibi çalışırken; Ocak ayında Bolu Kartalkaya Grand Otel’de, yarısı çocuk 78 kişinin öldüğü, 133 kişinin de yaralandığı yangın faciası ile ilgili yargılama süreci başladı. Aralarında Bolu Belediyesi ve Bolu İl Özel İdaresi’nden yetkililerin de olduğu sanıkların “olası kastla öldürme” ve “olası kastla kasten yaralama” suçlarından cezalandırılmaları talep ediliyor. Sanıklar arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kamu görevlileri yok çünkü Bakan Mehmet Nuri Ersoy savcılığın yargılama talebine izin vermedi. Otel, Bakan Ersoy’un kurduğu Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) tarafından verilen, ‘Güvenli Turizm Sertifikası’na sahipti. Yabancı turistlere ‘güvenli’ imajı sunma amacı taşıdığı söylenen belge, bakanlık yerine özel akreditasyon şirketleri tarafından veriliyor. Geçen yıl ülkeye gelen turist sayısında İtalya’yı geçmekle övünüyor iktidar. Ama kendi yurttaşı uygun ve kaliteli hizmet alabilmek için Yunanistan sınırına dayanmış umuru değil. Turizm tesislerinde can güvenliğini tehdit edebilecek herhangi bir eksikliğin doğru ve yeterli denetimle giderileceğinden kim emin olabilir? Yurttaş hem parasız hem güvensiz… Turizm kime çalışıyor?