Kıbrıs Rum karar vericileri son yılların jeopolitik gelişmelerinin ışığında yeni bir doktrin geliştiriyor. Buna göre, Kıbrıs Sorununun çözümü Kıbrıslı Türklerin yönetime etkin katılımına yol açarsa, Kıbrıslı Rumların jeopolitik manevra alanı daralır, hatta kulvar değiştirmek zorunda kalırlar…
Giderek yaygınlaşan bu anlayışa göre, Kıbrıs Türk toplumunun devlet yönetiminde söz sahibi olması, Türkiye’nin dolaylı yoldan söz sahibi olması demektir ki, bu durum, Kıbrıs’ın özellikle İsrail ile ilişkilerini olumsuz yönde etkiler.
Açıkçası, İsrail, Kıbrıs (güney), AB, Yunanistan ve ABD arasında kurulan jeo-stratejik aksın her koşulda devam etmesini istiyorlar.
Bu jeo-politik tasavvur, Kıbrıs Sorununun çözümüne de yansıtılıyor. Kıbrıs Sorunu öyle bir biçimde çözülmelidir ki, Kıbrıslı Türkler dış politika ve enerji gibi konularda söz sahibi olmasın!
Nikos Anastasiadis, yakın geçmişte bunu bütün açıklığıyla dile getirmişti. Kıbrıslı Türklerin bir olumlu oyunun aranacağı bir Kıbrıs yönetiminde East-Med projesinin hayata geçirilemeyeceğini iler sürerek, siyasi eşitliğin temel ilkelerinden biri olan toplumların yönetime etkin katılımına karşı olduğunu göstermişti.
İsrail devletinin, daha doğrusu Netanyahu hükümetinin de benzer bir anlayışa sahip olduğunu ve Kıbrıslı Türklerin yürütmede etkin biçimde yer alacağı bir çözüme karşı olduğunu tahmin etmek zor değil.
Siyasi Eşitliğe Eskiden de Tepki Gösteriliyordu Ama…
Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği ve devlet yönetiminde ağırlık sahibi olması, Kıbrıslı Rum elitlerin eskiden beri kabul etmekte zorlandığı bir konudur. Örneğin, Zürih-Londra anlaşmalarını benimsememelerinin bir nedeni de bu idi.
O yıllarda Kıbrıslı Rumlar ada nüfusunun %80’ini oluşturduklarını ileri sürerek çoğunluğun karar verici olmasını talep ediyorlardı.
1974’ten sonra bunu açıkça söylemek mümkün değildi. BM kararları böyle bir söyleme müsaade etmiyordu. Bu yüzden, iki toplumlu iki bölgeli federasyona “evet” AMA “doğru içerikli ve işler bir federasyon” olmak şartıyla” denilmeye başlandı!
Bu “kaçak” federasyon karşıtlığına günümüzde bir de jeo-politik boyut eklendi.
Bir uçta Washington, diğer uçta Tel Aviv, ortada da Yunanistan ve AB’nin bulunduğu jeo-stratejik dizaynın önemine dikkat çekilerek, Kıbrıslı Türklerin ada yönetiminde söz sahibi olma hakkı sınırlandırılmak isteniyor.
Hem BM karar ve parametreleri görmezden geliniyor, hem de Zürih-Londra anlaşmalarının gerisine gidiliyor. Kıbrıslı Türklere “sadece kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda” söz hakkı tanımak istiyorlar ki, bu türden önerilere Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmadan önce rastlıyorduk. Örneğin, 1956 yılında önerilen Radcliffe Planında, olası bir özyönetim uygulanmasında Kıbrıslı Türklere sadece bir bakanlık veriliyordu ve yetkileri de Kıbrıslı Türkleri ilgilendiren konularla sınırlandırılıyordu.
O dönemde Kıbrıslı Rumlar “çoğunluk biziz, biz yönetmeliyiz” diyordu. Tassos Papadopulos ve Annan Planı döneminde yeniden gündeme getirilen bu eski veya eskimeyen anlayış, bir bakıma geçmişe çakılı kalan nostaljik bir saplantının ürünüydü. Tassos Papadopulos 1960’ta olduğu gibi, 2004’te de Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğine karşı çıkıyordu.
Nikos Anastasiadis döneminde ise Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğine karşı çıkmak, geleceğe dönük bir içerik kazandı.
Enerji jeopolitiği ve jeo-stratejik alanlarında bölgede ortaya çıkan yeni durum, ki bu gelişmelerin merkezinde İsrail yer alıyor, Kıbrıs Rum müesses nizamını BM kararlarının hilafına Kıbrıslı Türklerin etkin katılımını sınırlandırma arayışına sürükledi.
Açıkçası, paradoks bir durumla karşı karşıyayız! Siyasi eşitliğe karşı çıkılıyor ama federal çözüme “evet” dermiş gibi yapılıyor!
Başka türlü söylersek, “Takiyye” yapılıyor…
Türk Tarafı “Takiyyeyi” Perdeliyor!
Gelgelelim, Türk tarafının dünyayı karşısına alarak iki-devletli çözüm deyip durması, bu gerçeğin gün yüzüne çıkmasını engelliyor. Takke düşmediği için kel görünmüyor!
Böylece, Kıbrıs Rum elitlerine “Takiyye” yapma imkanı sunuluyor. Federal çözüm karşıtlığı, adeta Türk tarafının izlediği politikalar sayesinde kamufle ediliyor.
Uluslararası diplomasi koridorlarında federal çözüm isteyen taraf olarak dolaşmaları bundandır…
“Takiyyenin” Takkesini Kim Düşürecek!
Görüşmeleri Federal zemine çekmeden, federal zeminde müzakere yapmaya başlamadan, “Takiyyenin” takkesini düşürmek mümkün olmayacaktır!
Bunun farkında olan Kıbrıs Rum müesses nizamı, Kıbrıs Türk toplumunda yapılacak seçimleri büyük bir merakla izliyor.
Ve deneyimli gazeteci Kiriakos Pieridis’in 5 Temmuz günü Astra Radyosuna söylediği gibi, Kıbrıslı Rum karar vericiler Ersin Tatar’ın seçimleri kaybetmemesi için dua ediyorlar…