Dünyanın ordusu gittikçe büyüyor. Sayılara bakalım, sayılarla sarsılalım. 2024’te tüm dünyada askeri harcamalar önceki yıla göre yüzde 9.4 artarak 2.72 trilyon dolara yükselmiş. Soğuk Savaş döneminden beri en hızlı artış yılı. SIPRI’nin (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) verilerine göre 2015’le karşılaştırıldığında bu yüzde 37 gibi inanılmaz bir büyüme anlamına geliyor.
İvme bilakis artıyor. Daha geçen hafta Lahey’deki zirvede NATO ülkeleri yeni bir uzlaşmaya vardı: Savunma harcamaları 2035’e kadar her ülkenin gayrisafi yurt içi hasılalarının yüzde 5’ine çıkarılacak. Yüzde 3.5 ilk anda akla gelen silah, mühimmat ve askeri birlikleri içeren “sert savunmaya”, kalan yüzde 1.5’i de siber güvenlik ve askeri hareketlilik için.
*
“Bölgesel gerginliklerin artması ve Avrupa’daki değişen jeopolitik manzara ortasında ulusal güvenliği artırmak” gerekçesiyle Hırvatistan da Sırbistan da zorunlu askerliğe geri dönüşü konuşuyor, vicdani ret hakkını kullanmak mümkün olmayacak.
Danimarka’da askerlik zorunlu ama sayı yettiği müddetçe herkes çağrılmıyor, kura çekiliyor. 1 Temmuz itibarıyla artık kadınlar da zorunlu askerlik için kura sistemine dahil edilmiş. Gerekçe Rusya’nın Ukrayna işgali, NATO üyelerinin askeri harcamalarını artırmaları. Haki renkli bir salgın.
*
Akut çatışmalar üzerinden konumları güçlendirmek, yeni küresel güç dağılımında payı büyütmek için savunmaya yüklenme eğilimi tabii ki bu devletler düzeninin tabiatı. Evet, savunma sanayi teknolojisi daha pahalı hale gelmiş olabilir. Yine de bunun ya da sadece ‘Putin şunu yaptı’, ‘ama İran’, ‘zaten Çin’in ne çevirdiği meçhul’ gibi görünür gerekçelerin açıklamaya yetmediği bir eğilim söz konusu olan. Kapitalizm krizini en sancısız askeri harcamalar üzerinden dindiriyor. Doğası itibarıyla birçok sektörle de bağı olduğu için militarist yatırım düzenin sürmesini sağlıyor, sadece silah üreticilerine değil genel olarak sermayeye can katıyor.
*
Bütçeden savunmaya ayrılan paydaki artış başka kamu harcaması kalemlerindeki azalmayla mümkün. Bu da misal sağlıktan, eğitimden kesinti anlamına geliyor. Askeri harcamaların hükümetler açısından güzelliği, sorgusuz kılınabilmesi. Propaganda ulusal güvenliğe ya da hegemonik bir güç olma iddiasına çekildiğinde icraat birden bir “kalkan” kazanıyor. Yoksulları yoksulluklarına ikna etmek militarizmle, milliyetçilikle her zaman daha kolay. Üstelik devlet ve sermaye arzu edilen düzeyde birbirine bulaşıyor, birbirinden faydalanıyor. Misal İtalyan havacılık şirketi Piaggio’yu Baykar satın aldığında milli bir gurur olarak ortaya sürülebiliyor. İtalyan medyasında tercih edilen başlıklarsa “Erdoğan’ın damadına satıldı” minvalinde oluyor.
19. yüzyılın sonunda kurulan ve ilk uçağını 1915’te üreten Piaggio asırlar gibi geçen 20. yüzyılı temsil eden askeri savunmanın ve sanayisinin şirketiydi. 2018’den beri kayyum yönetimi altında olan şirket geçen yılın sonunda Baykar’ın oldu. Burada da kayyumla karşılaşmak…
*
Yerli ve milli “askeri sınai kompleks”in büyümesine ve işleyişine dair lafı dolandırmak yerine, yakın tarihli bir yorumu bağlayarak devam edelim. İki hafta önce Independent Türkçe’de kendisi de emekli bir asker olan Osman Gazi Kandemir’in “Türkiye’nin Sahra Altı Afrika hamlesi: SİHA’dan diplomasiye uzanan yeni bir hikâye” başlıklı uzunca bir analizi yayınlandı. Somali, Etiyopya, Kenya, Nijerya, Senegal, Togo, Gine, Burkina Faso, Çad, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mozambik ve Zambiya gibi alıcılarla ilişkinin “klasik ihracatın ötesinde, çok katmanlı bir stratejik etkileşim modeli” olduğuna işaret ediyor Kandemir, “Türkiye, bu ülkelerle sadece satış ilişkisi kurmuyor; aynı zamanda askeri eğitim, ortak tatbikat, danışmanlık ve altyapı inşası gibi unsurları da içeren bir etkileşim düzlemi oluşturuyor” diyor.
Şu netlik de çarpıcı. Kandemir bu yerli ve milli şirketlerin tercih edilmesini ürünlerinin Çin yapımı olanlardan daha kaliteli, Batılı rakiplerinden daha ucuz olmasına bağlıyor. Müşteriler açısından bir diğer cazip yan da şu: “Kullanım kısıtlamaları minimal, siyasi koşullara bağlanmıyor”. Bu rahatlık bir de “Türk savunma ürünlerinin çatışma bölgelerinde test edilmiş olmasının” verdiği güvenle taçlanıyor.
*Öyle mevzu ki yüzyılın en “bağlantılı” meselelerinden. Başka bir haber geliyor aklıma. İnsansız hava araçları diplomasisine, alışverişine ve savaşlarına rağmen neoliberal askeri pazar hâlâ insana da ihtiyaç duyuyor. “Futbolcu gibiyiz” diye tarif ediyordu Kolombiyalı bir asker. Kolombiya, dünyanın en büyük paralı asker ihracatçısı olarak anılıyor. Sıcak savaşlarda bizzat çatışmak için, özel askeri birliklerde yer almak ya da özel güvenlik için her yıl binlerce Kolombiyalı asker dünyanın “cepheleri” için satın alınıyor. Emeklilik maaşları düşük olduğu için özellikle erken emeklilerin fazlaca şansı yok gibi. 2024’ün sonu itibarıyla sadece Ukrayna’da üç yüz kadar Kolombiyalı asker ölmüş. Düzenin asker fabrikasına da ihtiyacı var.
Ve tıpkı bir fabrika gibi insanların canı kıymetsiz. İnsanlar da “insansız” muamelesi görüyor.
Not:
SIPRI raporu: https://www.sipri.org/publications/2025/sipri-fact-sheets/trends-world-military-expenditure-2024
Osman Gazi Kandemir’in yazısı: www.indyturk.com/node/760069/türki̇yedensesler/türkiyenin-sahra-altı-afrika-hamlesi-si̇hadan-diplomasiye-uzanan-yeni